Çin Büyükelçisi: Uygur kampları cezaevi değil, yatılı okul
13 Aralık 2019Çin Halk Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçisi Deng Li, DW Türkçe ve DW İngilizce’nin sorularını yanıtladı. Ülkedeki Uygur Müslümanlarının zorla kamplara kapatıldığı iddialarını reddeden Büyükelçi, Ankara ile fikir ayrılığı yaşanan bu gibi konuların ikili diyalog ile çözülmeye çalışıldığını vurguladı ve iki ülke ilişkilerinin bugünlerde istikrarlı seyrettiğini kaydetti. Deng, Türkiye’nin Çin’e karşı verdiği büyük ticaret açığı ve Batı’nın Çin’in artan gücü ve etkisine dair endişeleri hakkındaki soruları da yanıtladı.
Deutsche Welle: Çin'in kuzeybatısında bulunan Sincan bölgesindeki Uygur Müslümanları ve diğer azınlıklarla ilgili sorularla başlamak istiyoruz. Zorla kamplara gönderilme, suistimal hatta işkence iddiaları üzerine raporlar var. Bu iddialar hakkında ne söylersiniz?
Deng Li: Şu anda Batı basınının en çok dile getirdiği konulardan biri, sözde insan hakları meselesi. Kanaatimizce, konuya farklı boyutlarıyla bakmalıyız.
Din ve inanç konusunda; şu anda Sincan'da 12-13 milyon Müslüman ve 25 bin camii bulunuyor. Yani Sincan'daki her 530 kişiye bir cami düşmektedir. Almanya'nın rakamlarına baktım. Almanya'da her 1600-1700 Müslümana bir camii düşmektedir. Yani bu konuda Çin'in durumunu anlayabilirsiniz.
Şu anda Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin hükümet başkanı bir Uygur'dur. Sincan'daki yerel meclisteki üyelerin yüzde 60 ila 70'i azınlık etnik gruplara mensup vatandaşlarımızdır. Bütün azınlık etnik grupların seçme ve seçilme hakkı çok iyi korunmaktadır.
Özetle şunu söylemek istiyorum: Sincan'da Uygurlar dahil bütün vatandaşlarımızın eğitim, yaşam, sağlık, din ve inanç özgürlüğü, kültür ve siyasi hakları çok iyi bir şekilde korunuyor.
Çin Hükümetinin Müslümanlarla ya da azınlıklarla bir sıkıntı yaşadığı iddiaları tamamen yalan ve gerçek dışı. Amacımız sadece Çin’i bölmeye çalışan, terör ve şiddet eylemleri yapan ve aşırıcı düşünceleri yayan aşırıcılıkla mücadele etmek. Bu yüzden Sincan’da kurulmuş olan mesleki eğitim merkezlerinin temel amaçları da bu tip insanlarla mücadele etmek ve aşırıcılığı ve terörizmi yok etmektir.
Mesleki eğitim merkezlerinin amacının aşırıcılıkla ve terörizmle mücadele olduğunu söylüyorsunuz. Peki, bu insanlar suç işledilerse, bir yargılama süreci sonrasında cezalandırılmaları söz konusu olamaz mı? Bu kişiler terör konusunda hüküm giymiş kişiler mi? Eğer değillerse kendi istekleri ile mi oraya geliyorlar? Ve kendi istekleriyle oradan ayrılabiliyorlar mı?
Bu merkezlerimizin dört temel amacı var. Bunlar Çin'in ulusal dili olan Mandarin Çincesini öğretmek, hukuki bilgiler vermek, mesleki beceriler öğretmek ve aşırıcılığı yok etmek. (…)
Şu anda eğitim merkezlerinde eğitim gören bütün öğrenciler mezun olup evlerine döndüler ve toplumsal hayata dahil oldular. Bundan sonra da biz mesleki beceriler öğretmek amacı ile yine de bazı eğitim merkezlerimizi açık tutacağız.
Öte yandan, eğer daha önce suç işlemiş ve teröre bulaşmış olanlar varsa tamamen ülkemizin yargı sisteminde yargılanır ve gerekli cezaları alır. Ama eğer sadece aşırıcı düşüncelere bulaşmış olanlar varsa ve bu aşırıcılıktan kötü bir şekilde etkilenmiş olanlar varsa bunların sorunlarını çözmek aslında küresel bir mesele.
Türkiye’de konuştuğumuz Uygurlar bu yerlerin adeta hapishane olduğunu söylüyorlar. O insanların keyfi bir şekilde tutulduklarını, fiziksel şiddete ve beyin yıkamaya maruz kaldıklarını söylüyorlar.
Defalarca vurguladığım gibi, bu eğitim merkezleri asla ve asla hapishane değildir. Bazı sözde basın organlarının iddia ettiği gibi onlar asla insanların tutuklu olduğu kamplar da değildir. Aslında bu eğitim merkezlerinin hepsi birer yatılı okuldur. Oralarda eğitim gören öğrencilerimizin temel insan hakları çok iyi bir şekilde korunmaktadır. Onlar istediklerinde kendi aileleri ile iletişim kurabiliyorlar ve ailelerini ziyaret edebiliyorlar. Bazı sözde basın organları Çin'in mesleki eğitim merkezleri ile ilgili olarak kara propaganda yapıyorlar.
Bu noktada özellikle Çin Hükümetinin iç yazışmalarına dair belgeler İngilizce "China Cable” olarak basına sızdı. Bu yazışmalarda sizin eğitim kampı olarak adlandırdığınız merkezlerde insanların kilit altında tutulduğu ve oralara zor kullanılarak götürüldüğü ve kendi arzularıyla da çıkamadıkları yönünde iddialar vardı. Ardından ABD Temsilciler Meclisi'nde Çin’in Uygur politikalarına karşı bir yasa tasarısı gündeme alındı. Tam bu sırada yıllarca açık olan bu kamplardaki çok sayıda kişinin bir anda mezun olduğu yönünde bir ifade kullanıyorsunuz. Dün açıkçası Çin’den geldi bu bilgi. Acaba Batı’dan gelen tepkiler, uluslararası tepkiler sizin politikanızı gözden geçirmenize mi yol açtı?
Biz de yakından takip ediyoruz o basına sızdırılan sözde Çin Hükümetinin iç yazışmalarını... Bu gelişmeden hemen sonra ABD Temsilciler Meclisi’nde Sincan’la ilgili olarak hemen sözde insan hakları yasası çıkartılıp kabul edildi. Benim kişisel olarak kanaatim, bu konuda bazı devletler, bazı basın organları Sincan’la, Uygurlarla ilgili konuları istismar ederek Çin’de büyük bir kaos, hatta büyük bir isyan yaratmaya çalışıyorlar. Onların asıl amacı Çin’in kaydettiği hızlı büyümeyi engellemek. ABD gibi ülkelerin kullandığı bu taktik yeni bir şey değildir. Geçtiğimiz onlarca senedir dünyanın birçok bölgesinde ve birçok farklı ülkesinde aynı taktikleri uyguladıklarını biliyoruz.
Ve ikinci sorunuza yönelik olarak… Bildiğimiz kadarıyla bu senenin başından ve hatta geçen senenin sonundan beri eğitim merkezlerine kayıt olan öğrencilerin sayısında hızlı bir düşüş yaşanıyor. İşte bu yüzden şimdi tamamen mezun oldular. Bu, eğitim merkezlerimiz amaçlarına ulaştığı için normal bir adımdır.
Ve herhangi bir dış gücün baskıları ile alakası yok. Şunu da vurgulamak istiyorum: Çin Hükümeti kararlı bir şekilde dış güçlerin sözde Sincan Uygur Özerk bölgesi ya da Çin'in başka iç meselelerini kullanarak Çin’in içişlerine karışmalarına karşı çıkıyor.
Bu yılın şubat ayında Türkiye Uygurlara yönelik uygulamaları insan hakları ihlalleri olarak değerlendirmişti. Eğitim merkezi olarak adlandırdığınız yerleri toplama kampı olarak tanımlamış ve Çin’i o kampları kapatmaya çağırmıştı. Daha sonra sizin bir açıklamanız oldu ve ‘Türkiye eğer ekonomik ilişkilerin tehlikeye atılmamasını istiyorsa bu konuda uluorta eleştirmek yerine bizimle diyaloga girmeli’ dediniz. O günden bugüne Uygurlar konusunda Türkiye’den çok sert çıkışlar duymuyoruz açıkçası. Sizce bu mesajınız mı etkili oldu?
Sincan Uygur Özerk Bölgesi ile ilgili olan konular Çin’in egemenliği ve toprak bütünlüğü ile ilgili bir konu olduğu için, bu Çin Devletinin en önemli hassasiyetlerindendir. Biz her zaman Türk tarafıyla Uygur konusu gibi bazı fikir ayrılığı yaşadığımız konularda ikili diyalog yürütmeye çalışıyoruz. Bizim amacımız, bu konularda daha fazla iletişim kurarak, aramızdaki yanlış anlaşmaları yok etmek ve karşı tarafı daha iyi anlamayı sağlamak.
Çin ile Türkiye arasında ticaret gelişiyor ama iki ülke arasındaki ticaret açığı yaklaşık 17 milyar dolar Çin’in lehine. Bu ilişkilerden kazanan Çin mi oluyor?
Ticaret konusunda hangi tarafın yüzde yüz kazandığını söylemek zor bir şey. (…) Şu da bir gerçek ki Çin ve Türkiye arasındaki ikili ticarette, Türk tarafı şu anda büyük bir ticari açık vermiş durumda. Çin tarafı da bununla çok yakından ilgileniyor ve Türk tarafının bu sıkıntısını azaltmak için öteden beri birçok konuda çaba göstermeye çabalıyor. Mesela biz elimizden geleni yaparak Türkiye’nin Çin’e yaptığı ihracatı artırmaya çalışıyoruz. Takip ettiyseniz eğer bu senenin başlarında Türkiye’nin kirazları Çin’e girmeyi başardı. Ve yine geçen günlerde güzel bir müjde de vardı. Trabzon’da üretilen alabalıklar Çin’e girmeyi başardı. Ve şu anda Türkiye’nin süt ürünlerinin Çin’e girmesi konusunda geride sadece küçücük bir prosedür kaldı. Onu çözdükten sonra Türkiye’nin süt ürünlerini de Çin pazarında görebiliriz.
Peki, son NATO zirvesinde Çin'in artan gücü ve uluslararası etkisinden kaygıyla bahsedildi. Çin, NATO’nun hasmı haline mi geldi? Ya da gelecek mi?
Bahsettiğiniz bu haberi okuduktan sonra aklıma şu geldi: Neden NATO Çin’i düşman olarak görsün ki? Sonrasında birçok Avrupa ülkesinin liderlerinin basına yansıyan açıklamalarını okuyup takip ettim. Çin’in asla ve asla bir hegemonyanın peşinde koşmak gibi bir niyeti yok. Çin herhangi bir ülkenin düşmanı olmak istemiyor. Çin sadece her geçen gün daha da entegre olan küreselleşme sürecinde farklı ülkelerle bu süreçten doğan fırsatları paylaşmak istiyor.
Şu anda küreselleşmiş olan bir dünyada insanoğlunun karşılaştığı birçok ortak sınama ve meydan okuma var. Şimdi bütün insanlığın el ele vererek sorunlara çözüm bulması gereken böyle bir dönemde neden hâlâ bazı insanlar tarihin akışının tersi yönde adım atarak bütün insanlığı Soğuk Savaş dönemine sürüklemek istiyor ki?
Can Ertuna, Julia Hahn
© Deutsche Welle Türkçe