10 Ekim: "Dertleri polise, devlete dokunmamak"
10 Ekim 2019"Katliamın 4. yılında devletin halen acımızı küçümsemesiyle ilgili bir problemimiz var. Sistem bizi terörize ediyor."
Bu sözler Cumhuriyet tarihinin en kanlı katliamı olarak tarihe geçen 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda eşini kaybeden Mehtap Sakinci’ye ait. Sakinci, 10 Ekim 2015’te yaşanan katliamın ardından her ayın onuncu günü saat 10.04’te kayıplarını anmak için Ankara Garı’na giden ailelerden sadece biri.
Her anmaya gidişlerinde polis engeliyle karşılaştıklarını, katliam yerinde bir anıt bile olmadığını anlatan Sakinci, "Yıldönümleri çok ağır geçiyor. Orada bir anıt bile dikilmedi. Orada bir anıt görsek biz de aslında dört yılın geçtiğini anlayacağız. Anıt olmayınca, sanki zaman geçmiyor, hep aynı noktada duruyoruz" diyor.
"Büyüyünce anlatacağım"
10 Ekim katliamında tam 103 kişi hayatını kaybetti. Çoğu ağır, 500’e yakın yaralı olduğu geçti kayıtlara. Katliam davası kapsamında terör örgütü IŞİD bağlantılı 19 kişi 'anayasal düzeni yıkmaya kalkışmak ve örgüt üyeliği' suçlarından ötürü müebbet hapisle cezalandırıldı. 16 firari sanık için ise yargılama sürüyor. Sakinci, devletin bu sanıkları da bulmak için bir çaba göstermediğini, katliamın üstünün kasıtlı olarak kapatılmaya çalışıldığını öne sürüyor.
Avukat eşi Uygar Coşkun’u kaybettikten sonra 2 yaşındaki oğluyla birlikte hayata tutunmaya çalışan Sakinci, "Yas tutma lüksümüz yok" deyip, bir grup aileyle birlikte hak mücadelesine başladı, bu mücadele için kurulan 10 Ekim Derneği’nin başkanı oldu. Anneliğin en zor yanıyla mücadelesinden güç alıyor sanki: "Şimdi, ilkokula başladı oğlum. Öğretmenine gülümseyerek babasının öldürüldüğünü, her yıl gara gidip babasının da içlerinde olduğu 103 kişiyi andığımızı anlatmış."
Babasının nasıl öldüğüne ilişkin tüm detayları bilmek isteyen oğlunu ancak "Büyüyünce her şeyi anlatacağım" sözleriyle sakinleştiren Sakinci, tıpkı diğer aileler gibi kendisinin de 'mağdur' olarak değil 'hak savunucusu, arayıcısı' olarak anılmasını istiyor.
Peki, aileler, katliamın dördüncü yılında nasıl bir hak mücadelesi içindeler?
Ailelerden avukatlık ücreti isteniyor
Katliamdan etkilenen herkesin sesi olan Mehtap Sakinci katliam davasında kayıp ailelerinin ve yaralıların, devletin kurumlarının kusurlu olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’na açtığı tazminat davalarının sonuçlandığını hatırlatıyor.
Davalar -kişilerin duyduğu acı ve elemin karşılığı olarak belirlenen- manevi tazminatlarda ailelerin beklediklerinin çok altında 20 ile 40 bin arasında değişen miktarlarla sonuçlandı. Yargı kararlarında 10 Ekim ailelerinin, bakanlık lehine avukatlık ücreti ödemesi de isteniyor.
Sakinci, "İçişleri Bakanlığı, tazminatları ödemeden, bu ücretlerin tahsili için ailelere yazı gönderiyor. Vekalet ücretleri 4-12 bin arasında değişiyor. Biz bu ücretleri ödemezsek icra işlemleri başlayacakmış. Buyursunlar, gelsinler alsınlar her şeyimizi. Bize devlet her seferinde -benimle eşit değilsin- mesajı veriyor. Haklarımızı almamızı engelliyor. Acımızı küçümsüyor, parayı konu ediyor" diye çıkışıyor.
10 Ekim katliamıyla ilgili son dört yılda gerçek sorumluların yargılanmadığı, devlete dokunulmadığı yönünde sosyal medya mesajı atan ailelerin bile tutuklandığını, gözaltına alındığını, işe alınıp sonrasında da ihraç edildiğini anlatan Sakinci, "Biz yine de doğruları söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Biz, devletle uğraşmıyoruz. Hakkımızı arıyoruz ve karşı davalarımızı sürdürüyoruz" diyor.
İçişleri Bakanlığı yetkilileri ise avukatlık ücretleriyle ilgili olarak sadece "yasal prosedürün işletildiğini" söylemekten öteye geçemiyor, "Devlet, tüm vatandaşlarına eşit davranmak için var" diyor.
"Hukuk garabeti"
10 Ekim davası avukatlarından İlke Işık, "Ailelerden avukatlık ücreti istenmesi, başından beri nasıl bir hukuk garabeti yaşandığının açık göstergesidir. Çünkü siyasi iktidarla doğrudan bağlantılı bu katliamda hiçbir zaman kamu görevlisini, polisi suçlamak istemediler. Devlete dokunmaktan hep kaçtılar" diyor.
Işık, 10 Ekim 2015’ten sonra ülkenin en büyük katliamının yargılamasının yapıldığını dile getiren siyasi iktidarının yargılama boyunca asla katliamı aydınlatmak gibi bir derdi olmadığını öne sürüyor.
İlke Işık tüm yargılama süreci boyunca "Emniyet, istihbarat bu bombacı örgütün Ankara’ya kadar gelmesinde hiç mi rol oynamadı? Ankara giriş çıkışları neden aranmadı, Gar bölgesi neden kontrolsüz bırakıldı? Dahası, katliamın hemen ardından insanlar neden coplandı, neden gaz kullanıldı, yaralanmalar neden arttı?" gibi temel soruların havada kaldığına dikkat çekiyor.
Katliam yerinde gaz kullanan tek bir çevik kuvvet polisine dahi dava açılmadığını, bütün suç duyurularının cevapsız kaldığını anlatan Işık, 4 yılın sonunda ailelerden avukatlık ücreti istenmesinin hedefinin de "Mağduriyeti daha da artırmak, mağdurlara suçlu gibi davranmak" olduğunu söylüyor. Işık, "Tek dertleri vardı, o da; devlete, polise dokunmamaktı. 10 Ekim katliam davasının özeti budur" çıkışında bulunuyor.
"İnsanlığa karşı suç"
10 Ekim katliamı davası sürecinde firari sanıkların yargılanacağı 21 Kasım tarihi kritik bir tarih olacak. 10 Ekim davası avukatları, davanın başında sanıkların 'insanlığa karşı suç' işlediğinin kabul edilmesini istemişlerdi. Bu istek kabul görmemişti ancak geçen süre içinde 10 Ekim avukatları sadece 'örgüt üyeliğinden' yargılanan E. Ekici’nin 'katliamın planlayıcısı' olduğunu ispatlayınca, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Ekici’nin 'insanlığa karşı suçtan' yargılanmasını isteyen bir iddianame yazdı.
Avukat İlke Işık, "Türkiye’de ilk kez bir savcı -insanlığa karşı suç işlendi- diyen bir iddianame yazdı. Savcının iddianamesi de kabul oldu. Türkiye’de ilk kez insanlığa karşı suç iddianamesi üzerinden bir yargılamaya tanıklık edeceğiz" diyor. Dosyanın en kritik sanıklarının firari olduğunu anlatan Işık, "Devlet, yargı mekanizması biraz olsun 10 Ekim davasında kendine baksın, kusurunu, kastını anlasın istiyoruz. Bunu söylemekten de vazgeçmeyeceğiz" çıkışı yapıyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe