15 Temmuz: Türkiye-Almanya ilişkilerinde dönüm noktası
12 Temmuz 2017“15 Temmuz Türkiye-Almanya ilişkileri açısından bir milat…” Bu sözler ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ya ait. Bağcı, darbe girişiminin ardından Almanya-Türkiye ilişkilerinin 1945'ten bu yana en kötü noktada olduğu görüşünde.
Son dönemde birbiri ardına yaşanan krizler de bu değerlendirmeyi destekler nitelikte. Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in Türkiye’de beş ayı aşan tutukluluğu, referandum öncesi Türk bakanların seçim etkinliklerinin iptali ve bunun akabinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Alman hükümetine yönelik Nazi benzetmeleri, İncirlik krizi ve son olarak da G20 için Almanya’ya gelen Erdoğan’a konuşma izni verilmemesi… Peki, tarihi açıdan köklü ilişkilere sahip, ‘iki dost ve müttefik’ ülke addedilen Almanya ile Türkiye nasıl oldu da bu noktaya geldi?
15 Temmuz'dan önce ve sonra
Bremen Üniversitesi Kültürler ve Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü'nden Dr. Roy Karadağ’a göre, anlaşmazlığın kökeni 15 Temmuz öncesine dayanıyor. Alman komedyen Jan Böhmermann’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan hakaret içerikli şiirinin Mart ayı sonunda kamu televizyonu ZDF'te yayınlanması sonrası iki ülke hem hukuki hem de diplomatik olarak karşı karşıya geldi. Haftalar süren Böhmermann tartışmalarını Federal Meclis'in geçen yıl 2 Haziran’daki 1915 olaylarını ‘Ermeni Soykırımı’ olarak nitelendiren kararı izledi. Kararın ardından Türkiye Berlin Büyükelçisi’ni geri çağırırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararın ikili ilişkileri ‘ciddi boyutta’ etkileyeceğini söyledi.
Almanya ile ilişkilerin hali hazırda gergin olduğu bir dönemde cereyan eden 15 Temmuz darbe girişimi ise ilişkilerin yönünü çizen gelişme olarak tarihe geçti. Türk hükümeti, 249 kişinin hayatını kaybettiği darbe girişiminin ardından Almanya’nın da aralarında olduğu Batı ülkelerini, Türk hükümeti ile dayanışma içinde olmamakla eleştirdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel darbe girişimini 16 Temmuz’daki açıklaması ile kınamış, Almanya Türkiye'ye ilk diplomatik temsilcisini ise yaklaşık üç hafta sonra göndermişti. Hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel Ağustos 2016'da, “Belki de aynı gün veya ertesi gün Türkiye’ye gitmeliydik” sözleriyle pişmanlığını dile getirirken, Başbakan Merkel ise sözcüsü aracılığıyla yaptığı açıklamada "Türkiye’ye gösterilen anlayışta herhangi bir eksiklik olmadığını” söyledi.
Prof. Dr. Bağcı Almanya’nın darbe konusunda ‘bekle-gör’ politikası izlediğini düşünüyor. Bağcı, bunun Türkiye’yi küstürdüğünü ve ilişkilerin bundan sonra daha da kötüleştiğini belirtiyor. Dr. Karadağ’a göre ise, "Türkiye’deki otokratikleşme eğilimi ve kendi bölgesindeki sorunlara yoğunlaşan Türkiye’nin Avrupa’nın hassasiyetlerini dikkate almamaya başlaması” ilişkilerin kötüleşmesinin nedeni.
Darbe soruşturmaları ve OHAL
Türk hükümeti ABD’de yaşayan Fethullah Gülen liderliğindeki Gülen hareketini darbe girişiminin sorumlusu olarak görüyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de darbe soruşturmaları kapsamında 50 binden fazla kişi gözaltına alındı. OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile aralarında akademisyen, hukukçu ve öğretmenlerin de bulunduğu binlerce kişi kamu görevinden ihraç edildi. Bu dönemde hapisteki gazetecilerin sayısı 150’yi aşarken, kamuoyunun yakından tanıdığı Cumhuriyet yazar ve çalışanlarının gözaltına alınması Batı’nın gözünde darbe soruşturmasının meşruiyetine gölge düşüren gelişmeler arasında yer aldı. Şubat ayında Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in "halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” ve “terör propagandası” suçlamasıyla gözaltına alınması ise Almanya açısından bardağı taşıran son damla oldu. Alman Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, 15 Temmuz sonrası Türkiye’de Yücel’in de aralarında bulunduğu dokuz Alman vatandaşı gözaltına alındı.
Almanya Başbakanı Merkel her fırsatta Türk hükümetini "hukuk devleti ve ölçülülük prensiplerine” uygun hareket etmeye çağırıyor. Türk hükümeti ise OHAL uygulamalarının meşru olduğunu savunuyor ve Batı’yı kendisine “terörle mücadelede” destek vermemekle suçluyor.
İltica tartışması
Prof. Dr. Bağcı’ya göre, 15 Temmuz’un ardından Almanya’da Türkiye’nin iadesini istediği diplomatik pasaport sahibi 400’ü aşkın asker, yargıç ve kamu çalışanına geçen mayıs ayında iltica hakkı verilmesi iki ülke arasındaki sorunun belkemiğini oluşturuyor. İadesi istenen kişiler arasında Almanya’da görevli üst düzey NATO askerlerinin de bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Bağcı, iade konusundaki anlaşmazlığı “15 Temmuz darbesi sonrası Almanya’ya iltica eden Gülen hareketine dair kim varsa onların Almanya’da korunmaları ve kollanmaları hükümeti çok rahatsız ediyor” şeklinde yorumluyor. Geçen hafta Die Zeit gazetesine konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da iade konusunu bir kez daha gündeme getirerek, "FETÖ destekçilerini iade etmediği sürece Almanya'yı teröristleri koruyan ülke olarak göreceğiz” açıklamasında bulundu.
Ancak Bağcı’ya göre, OHAL devam ettiği müddetçe Türkiye’nin iadesini talep ettiği kişilerin iadesi söz konusu olmayacak. Dr. Karadağ ise, “Diğer ülkeler darbenin arkasında Gülen olduğu yorumuna şüpheyle yaklaştığında, bu Türk hükümetini çileden çıkarıyor” diyor. Karadağ, Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki teröre bakış açısındaki farklılığın gerilimi tırmandırdığı görüşünde.
İncirlik krizi
Almanya’nın iltica kararına karşılık olarak Türk hükümetinin mayıs ayında İncirlik'teki Alman askerlerini ziyaret etmek isteyen Alman heyetine izin vermemesi gerginliği doruğa çıkardı. Federal hükümet Türk hükümetinin kararına misilleme olarak haziran ayında IŞİD karşıtı koalisyona destek vermek üzere üste konuşlandırılmış yaklaşık 260 kişilik birlik ile, altı Tornado tipi keşif uçağı ve bir yakıt ikmal uçağını Ürdün’e nakletme kararı aldı. Nakil işlemlerinin Ekim ayına kadar tamamlanmış olması bekleniyor. Türk hükümeti, Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in haziran ayı başındaki Ankara ziyaretinden sonra da geri adım atmamış ve Alman heyetinin Konya’daki NATO üssünde görevli askerlerini ziyaret edebileceğini açıklamıştı.
'Nazi' gerginliği
16 Nisan Anayasa referandumu öncesinde Almanya’da seçim etkinliği yapmak isteyen Türk bakanların etkinliklerinin güvenlik gerekçesiyle iptal edilmesi de son bir yıla damgasını vuran gelişmeler arasında yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkel hükümetine “Nazi uygulamaları” suçlamasında bulunurken, Merkel “Nazi benzetmelerinin derhal son bulması gerektiğini” söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen haftaki G20 Zirvesi sırasında Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarına hitap etmesine de Alman hükümetinden izin çıkmadı. Hükümet, haziran ayı sonunda yabancı ülke siyasetçilerinin Almanya’da etkinliklere katılabilmelerini, ziyaret hakkında en az 10 gün önce Alman Dışişleri Bakanlığı’nın notayla bilgilendirilmesi ve Federal Hükümet’in de buna onay vermesi şartına bağlamıştı.
İki ülke ilişkilerinin geleceği
Başbakan Merkel açısından Türkiye ile iplerin koparılmaması önem teşkil ediyor. Merkel, Die Zeit gazetesi ile mülakatında, "Türkiye ile makul ilişkilerimizin olmasını arzuluyorum, şu anda sorunlar yoğun olsa ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hüükümeti ile pek çok noktada görüş ayırılıklarımız olsa da..." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, da aynı gazeteye verdiği mülakatta Almanya ile Türkiye’nin birbirine ihtiyacı olduğunu ve Merkel ile bir sorunu olmadığını da vurguladı.
Ancak uzmanlara göre, Almanya’da yaşayan 3 milyon dolayında Türk kökenli ve sıkı ekonomik bağlar nedeniyle özel bir konuma sahip olan ‘Türkiye-Almanya’ ilişkileri son dönemde onulması zor yaralar aldı. Dr. Karadağ, “Türkiye’de iç çatışmalar ve Erdoğan’ın kutuplaştırıcı söylemleri devam ettiği sürece yeni işbirliği imkanları görmüyorum” derken, Prof. Dr. Bağcı’ya göre ise Türkiye’de bir an önce olağan koşullara geçilmesi iki ülke ilişkilerinin düzelmesi açısından olmazsa olmaz koşul.
Almanya’da 24 Eylül’de yapılacak genel seçimlerin de Türkiye-Almanya ilişkileri üzerinde etkili olması bekleniyor. Seçimlere favori aday olarak giren Başbakan Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ile Bavyera tabanlı kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) seçim programında, “Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin reddedildiği” ve “Türkiye’de hukuk devleti, düşünce ve basın özgürlüğü konularındaki gelişmelerin kaygıyla izlendiği” belirtiliyor. Merkel’in en büyük rakibi Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı Martin Schulz da Türk hükümetinin politikalarını açıkça eleştiren isimlerden.
© Deutsche Welle Türkçe
Başak Özay