1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Popülistler zafer yolunda

Thofern Uta
Uta Thofern
27 Aralık 2017

2018'de en az yedi Latin Amerika ülkesi sandık başına gidecek. Ne var ki Uta Thofern'e göre bu seçim yılı bölge için geride kalan yıldan daha parlak perspektifler getirmeyecek.

https://p.dw.com/p/2pwac
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro
Fotoğraf: Reuters/Carlos Garcia Rawlins

Ve kazanan…. Nicolás Maduro. Derin bir siyasi krizin içine sürüklenen Venezuela'da yılın sonuna yaklaşılırken iktidar kavgasının kazananı yine devlet başkanı oldu. Hatta yalnızca kendi ülkesinde değil, diğer birçok Latin Amerika ülkelerinin devlet başkanlarıyla karşılaştırıldığında da Maduro zaferin sahibi olan isim. Örneğin, Maduro'nun popülaritesi komşu ülke Kolombiya'da Nobel Barış ödüllü Juan Manual Santos'un sahip olduğundan daha fazla. Meclisin yetkileri elinden alındı, kuvvetler ayrılığı kurucu meclisin lehine olacak şekilde ortadan kaldırıldı ve muhalefet de bölünmüş durumda. Bu tablo içinde devlet başkanının popülist kaygılarla 2018 seçimleri için endişelenmesine gerek dahi kalmamış görünüyor. Küba'da Raúl Castro da benzer kaygılardan muaf. Ülkede Komünist Parti kontrolü elinde tutuyor ve Donald Trump iktidara geldiğinden beri ABD ile yaşanan yakınlaşma çerçevesinde bir değişim de beklenmiyor.

Castro'nun aile mirasının aksine Kolombiya'da Santos'un devraldığı miras ise çok daha kırılgan. FARC ile barış planının öngördüğünden daha yavaş ilerliyor olması kısa bir zaman zarfında süreçte somut iyileşmeler görmeyi umut eden Kolombiyalıları hayal kırıklığına uğratıyor. Ayrıca eski gerillanın aktif siyasete atılması ve oldukça hafif cezalar almaları tartışmaları beraberinde getiriyor. Muhalefet de bu konuda en acımasız söylentileri yaymaktan çekinmiyor. 2018'in Mart ayında yapılması planlanan genel seçimlerde çoğunluğun değişmesi barış sürecini zorlaştırabilir ya da akışını değiştirebilir. Mayıs ayında gerçekleştirilecek devlet başkanlığı seçimlerinde ise Santos'un aday olması beklenmiyor. Kesin olan; barış anlaşması karşıtı popülist polemiklerin seçim yarışını yönlendireceği. Santos'un halefinin anlaşmayı uygulayıp uygulayamayacağı; hatta bunu isteyip istemeyeceği dahi belirsiz. 

Popülizm, Latin Amerika'da 2018'in en büyük kazananı olabilir. Ardı arkası kesilmeyen yolsuzluk skandalları hukuk devletine ve siyasete olan inancı derinden sarstı. Latin Amerika'nın en büyük iki ekonomisi Brezilya ve Meksika'da yolsuzluk sürdürülebilir bir ekonomi politikasına olan inancı sarsıyor. Brezilya'da seçimlerden önce yaşanan derin güven krizine karşı siyasi yapının temel bir reforma ihtiyacı var. Zira siyasi cepheler eski devlet başkanı Dilma Rousseff'ın görevden alınma süreciyle sertleşti.

Yolsuzluk soruşturmaları ülkedeki en yüksek makamların itibar kaybına uğramasına yol açtı. Öyle ki, halkın en fazla yüzde beşinin güvenine sahip Michel Temer, hâlihazırda dünyanın en az sevilen devlet başkanı unvanına sahip. En azından kendi partisinin destekçileri arasında en sevilen siyasi lider ise Lula da Silva. Ne var ki, onun da hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle seçimlerde aday olup olamayacağı belirsiz. Bu tablo da ülkede en çok sağ popülistlerin, homofobik ırkçıların ve şu anda anketlerde Lula'yı ikinci sırada takip eden eski asker Jair Bolsonaro'nın işine yarıyor.

Meksika'da da benzer şekilde giderek artan yolsuzluklar ve sayısız cinayetin cezasız kalması ile devlet başkanı Enrique Peña Nieto'dan duyulan memnuniyetsizlik artıyor. Diğer yandan daha önce iki kez devlet başkanlığına aday olan ve yarışı kaybeden Andres Manuel Lopez Obrador'un bu kez şansı yüksek görünüyor. Neticede karşısında rakip olarak bir yandan güvenilir denemeyecek bir Hristiyan/Sosyal Demokratlar ve bir halk hareketinden oluşan bir birlik; diğer yanda da Kurumsal Devrimci Parti PRI'dan aday olan eski Dışişleri ve Ekonomi Bakanı José Antonio Meade var. Meade, birçok seçmen tarafından Peña Nietos'ın hırslı ''Meksika Paktı''nın ardında bıraktığı enkazdan sorumlu tutulabilir.

Kosta Rika ve Paraguay'da düzenlenecek seçimlerin ise Latin Amerika'nın gidişatını daha az etkilemesi beklense de bölgeye istikrar yönünde katkısı olabilir.

Uta Thofern

©Deutsche Welle Türkçe