Türkiye resmi olarak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad konusundaki tavrını hiç değiştirmedi. Ancak son birkaç aylık dönemde Türkiye-Rusya ilişkilerinin etkisi ve Şam'ın YPG konusundaki söylemi nedeniyle Ankara'nın Şam'a yönelik eleştirilerinin sertliği azalmıştı. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Tunus'ta Esad için yaptığı "Devlet terörü estirmiş bir teröristtir" çıkışı "Her şey başa mı dönüyor?" sorusunu akla getirdi. Türkiye'nin bu çıkışını anlayabilmek için birbiriyle yakından ilişkili iki gelişmeyi birlikte okumak gerekiyor.
Bunlardan birincisi yaklaşan Soçi Toplantısı. Gelecekte kimin siyasi sürecin bir parçası olacağının en önemli göstergelerinin başında bu toplantıda yer almak gelebilir. Bu nedenle, Türkiye PYD'nin kendi adıyla ya da başka bir adla masada olmasına kesinlikle karşı çıkıyor. Rusya'nın bu konudaki tutumu ise belirsiz. Bir yandan Türkiye'nin pozisyonuna yakınlık gösterirken diğer yandan YPG ile Rusya arasındaki ilişki açıkça güçleniyor. Bu ilişkinin siyasi ayağı da ilerlemeye devam ediyor. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çıkışı Türkiye'nin siyasi alandaki taleplerinin kabul edilmemesi halinde Esad'ın geleceğinin tekrar tartışmaya açılmasıyla birlikte düşünülmeli.
İkinci önemli gelişme ise sahadaki askeri hareketliliğin hızlanması. IŞİD'in ülkenin büyük kısmından atılması, savaşın tamamen bittiği anlamına gelmiyor. Ufukta bir çatışma görünüyor olabilir. Son dönemde Türkiye'nin Suriye politikası söz konusu olduğunda Afrin gündemin ilk sırasını oluşturuyor. Belki Afrin bir pazarlığın sonucu olarak gündeme gelebilir ya da Afrin başlamadan İdlib'te daha büyük bir çatışma başlayabilir.
Rusya, Türkiye ve İran çatışmasızlık bölgelerinin korunması ve istikrarının sağlanması konusunda genel düzlemde anlaşmış olabilirler. Fakat en azından Rusya ve Türkiye'nin İdlib ve Afrin konularında fikir ayrılıkları olduğu görülüyor. Türkiye, İdlib'te askeri bir çözümün mümkün olmadığını ve önceliğin Afrin'de olması gerektiğini ileri sürerken, Rusya geçtiğimiz günlerde 2018'de Suriye'deki en önemli hedeflerinin başında Nusra ile mücadele olduğunu ilan etti.
Afrin'i beklerken Hama ve İdlib'le yüzleşmek
Rusya ve Suriye Ordusu haftalardır çatışmasızlık bölgesi içinde bulunan alanlar dahil olmak üzere Kuzey Hama, Batı Halep kırsalı ve İdlib civarını bombalamaya devam ediyor. Bu bombardımanlarda ölenlerin çoğu sivillerden oluşuyor. Fakat silahlı muhalif gruplara da ciddi zararlar verdiği söylenebilir. Kısa bir süre önce dikkatler başka alanlara doğru yönelmişken Rusya destekli Suriye Ordu güçleri bölge için son derece kritik bir öneme sahip olan Ebu Duhur Havalanına üç koldan yürütülen ağır bir operasyon başlattı. Şu ana kadar sınırlı bir alanda ilerlemesine rağmen yığılan asker ve silaha bakılırsa uzun döneme yayılacak bir sürecin ilk evresindeyiz gibi görülüyor.
Suriye Ordusu çok sayıda askeri bölgeye yığarken muhalifler de boş durmadı. Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) ile El Kaide arasındaki tartışma şimdilik kesildi. Nureddin Zengi ve Ahrar eş Şam gibi son aylarda HTŞ ile ciddi sorunlar hatta çatışmalar yaşayan gruplar da savaş baltalarını gömdüler. Hatta, Fetih Ordusu'nun yeniden kurulacağı açıklandı. İdlib'in muhaliflerin eline geçmesini sağlayan Fetih Ordusu ittifakının gruplar arasındaki tüm sorunlara rağmen yeniden canlandırılmaya çalışılması bölgede ciddi bir savaş beklentisinin habercisi olarak okunmalı. Nitekim, bölgedeki en önemli gruplar Hama cephesine militan kaydırmaya başladılar.
Tam da bu süreçte, aralarında İdlib'teki "ılımlı" muhaliflerin de bulunduğu pekçok grup Soçi'ye katılmayacağını ilan etti. Oysa, çatışmasızlık bölgelerinin temel amacı, diplomatik müzakereler öncesinde çatışmaları mümkün olduğunca azaltmak ve geçiş sürecini kolaylaştırmaktı. Şimdi yaşanan ise asıl çatışan tarafların diplomatik müzakerelerden uzaklaşırken, sahayla ilişkisi zayıf ancak uluslararası arenada tanınırlık kazanmış grupların Soçi'ye gitmeyi tercih etmesi.
Bu yüzden Hama'nın kuzeyi ve İdlib'in güneyi arasında kalan bölgedeki çatışmaları Soçi öncesi mevzi kazanmak olarak değerlendirmek çok yetersiz kalıyor. Rusya, Suriye'de gücünün arttığını, ABD etkisini belli bölgelerle sınırladığını ve diğer devletlerle kurmuş olduğu siyasi ittifaklarla pekişen askeri üstünlüğünün karşı konulamaz olduğunu düşünüyor. Üstelik, buna sadece Rusya inanmıyor, pekçok devlet ya da örgüt de bu fikri kabul etmiş görünüyor.
Böyle bir durumda Rusya'nın sadece bir dış politika meselesi değil aynı zamanda bir iç güvenlik sorunu olarak da algıladığı İdlib'te El Kaide ve ona yakın grupların varlığı konusunda son derece sert bir politika izleme evresine geçtiği söylenebilir. Bunun Soçi ile ilişkisi sınırlı. Sahada güçlenen Rusya elde ettiği fırsatla hem rejimi tam güvence altına almak hem de tehdit gördüğü unsurları tamamen yok etmek istiyor. Bunu yaparken de sivillerin kaybını çok da ciddiye aldığı söylenemez. ABD'nin Rakka ve Musul'da gerçekleştirdiği yıkımın benzerinin Suriye'nin kuzeyindeki dar alanda gerçekleşmesi olasılığı küçümsenmemeli. Bu ise Soçi'deki barış süreciyle birlikte yeni bir çatışmayı da konuşabileceğimizi düşündürüyor.
Muhtemelen Türkiye'yi YPG'nin durumu kadar ilgilendiren diğer nokta da bu. İdlib'in ya da civarındaki alanın yıkılması Türkiye için yeni bir mülteci akını anlamına geliyor. Bu nedenle Türkiye'nin son çıkışı sadece Şam'a değil tüm sürece yönelik bir mesaj olarak okunabilir.
Serhat Erkmen
© Deutsche Welle Türkçe
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.