Açlık grevinde 100'üncü gün: Ölümcül eşik
16 Haziran 2017Gülmen ve Özakça tutuklu olduğundan onların Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önündeki eylemlerini açlık grevindeki yakınları sürdürüyor. Gülmen ve Özakça’nın sağlık durumu çok kritik. Açlık grevinden vazgeçmeyen Gülmen ve Özakça’ya sanatçılardan, akademisyenlere, hukukçulardan, öğrencilere toplumun tüm kesiminden destek çığ gibi büyüyor.
Nuriye Gülmen, açlık grevine başladığında 58 kiloydu, grevle birlikte 46 kiloya düştü. Bacaklar, kollar, kasıklar, boyun ve sırtta şiddetli kas ağrıları yaşıyor. Ayak ve bacakta seğirme ve istemsiz hareketler, uyuşma ve karıncalanma var. Kollar ve bacaklarda iğne batması hissi var. Çok ciddi gaz sıkışması ve bunun verdiği sancı yaşıyor. Nuriye Gülmen’in yaşadığı sağlık sorunlarınının benzerini Semih Özakça da yaşıyor. İkisinin de nabzı düzensiz atıyor. Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde başlattıları açlık grevinde bugün 100'üncü güne girilirken, Gülmen ile Özakça ‘terör örgütüyle bağlantılı olmaktan’ ötürü cezaevinde tutuluyor. Avukatlar, Gülmen ve Özakça’nın sağlık durumuyla ilgili Twitter hesaplarından düzenli olarak bilgiler paylaşmayı sürdürüyor.
Peki, 100'üncü gün Gülmen ve Özakça için tıbben ve hukuken ne anlama geliyor? Tıp doktorları, açlık grevinde en kritik seviye olarak bilinen ve grevin 60'ıncı günün sonunda başlayan süreçte, eylemcilerin her an Wernicke-Korsakoff sendromuna yakalanabileceği mesajını daha önce vermişti. Genel beslenme bozukluğuyla ortaya çıkan nörolojik ve bilişsel sorunların ortaya çıktığı bu durumda, grevciler sadece şekerli su ile beslendikleri için özellikle beyin hücrelerini kaybediyorlar. Hafıza, dikkat ve konsantrasyon bozuklukları yaşıyorlar.
“Sağlıklı olarak hayata döndürmek zor”
Avukatlardan gelen bilgiler ışığında 100'üncü gün için Gülmen ve Özakça’nın sağlık durum ve açlık grevi sürecinin nereye doğru evrildiği konusunda DW Türkçe’ye konuşan Uzman Doktor ve Psikiyatrist Semih Dikkatli, “100'üncü günden sonra açlık grevindeki insanları sağlıklı olarak hayata döndürmek çok zor. Grevcilerin yeniden eski hayatlarını kazanmaları çok zor. Tıpta, ölümcül süreç deniyor bu zaman dilimine. Hem grevcileri hem de toplumu çok zor bir süreç bekliyor” diyor. Tıp doktorlarının grevcilerin zihni açık olduğu, yani şuurları yerinde olduğu sürece grevcilere müdahale edemeyeceğini, tartışmalı olsa da dünyanın tüm demokratik ülkelerinde genel uygulamanın bu yönde olduğunu anlatan Dikkatli, “Eğer bir doktor tayin edilir, grevcilerle iletişim kurulur ve bu iletişim sonrasında da grevcilerin şuurları konusunda sıkıntılı olduğu yönünde karar verilirse, grevciye ancak vasi tayin edilen bir aile bireyinin onayıyla müdahale edilebilir. Aksi takdirde müdahale söz konusu değildir” diyor.
“Devlet yaşatmakla sorumludur ve vatandaşını korumak için vardır” diyen Dikkatli, KHK’yla işten atılan ve sonrasında işine dönmek için açlık grevi başlatan eğitimcilerin durumunun hükümet tarafından bu denli politize edilmemesi gerektiğini savunuyor. Dikkatli, “İnsan kaybetmek, terörist demek kolay. İnsan haklarını unutmadan konuyu ele almak gerekiyor. Hukuk da, devlet de, tıp da bunu emreder. Hükümet, acil diyalog sürecini bir an önce başlatmalı” uyarısında bulunuyor.
"1 saat içinde çözüm olabilir”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, tutuklu Gülmen ile Özakça’nın açlık grevinde 100'üncü güne girmeleri konusunda “Sivil ölüme karşı bir yaşam çığlığı” değerlendirmesini yapıyor. Bakkalcı, DW Türkçe’ye bu görüşünü “OHAL sürecinde çıkarılan ve hukuki, vicdani, insani açıdan kabul edilemez KHK’larla 110 binin üstünde kamu çalışanı hakkında işlem yapıldı. Etkin soruşturma yok, sadece keyfi uygulamalar var. Sivil ölüm anlamına gelebilecek uygulamalar. Gülmen ve Özakça’nın açlık grevi tıbbi bir konu değildir. Sivil ölümlere karşı yaşamak için başka bir yol bulunmadığından bir çeşit yaşam çığlıdır. Çözümü de, istenirse bir saat içinde gerçekleşebilir” sözleriyle açıklıyor.
“100 gün meselesi son derece trajiktir” diyen Bakkalcı, Gülmen ve Özakça’nın yaşam çığlığının aslında tüm toplumun meselesi olduğuna dikkat çekiyor. Toplumun tüm kesimlerinden Gülmen ve Özakça’ya verilen desteğin daha da artacağına inanan Bakkalcı, “Konunun insan hakları ve demokrasi açısından konuşacak bir yönü kalmamıştır. Gülmen ve Özakça’nın yaşam çığlığına derhal yanıt verilmeli ve sorun hemen çözülmelidir. Devlet, görevini yapmalıdır” çağrısında bulunuyor.
Dünyanın dört bir yanından destek
“İşimizi geri istiyoruz” sloganıyla başlattıkları açlık grevinde bugün tutuklu olsalar da, Gülmen ve Özakça’ya sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından destek yağıyor. Özakça’nın yakınları eşi ve kızkardeşi Esra ile Sultan Özakça da bu desteğin bir parçası. Esra ile Sultan Özakça, Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’ya destek için başlattıkları açlık grevinde 25'inci güne giriyorlar. Bugün İnsan Hakları Anıtı çiçeklerle donatılırken, Kızılay’ın göbeğinde Konur Sokak’ta polisin güvenlik önlemleri arasında iftar sofrası kurulacak. “100'üncü günde 100 avukat” sloganıyla hareket eden Çağdaş Hukukçular Derneği avukatları cübbeleriyle aynı saatlerde yine Kızılay meydanına yakın Sakarya Caddesi’nde Gülmen ile Özakça’nın taleplerini yineleyecek. Bu talepler yaşamak için: “Nuriye ve Semih serbest kalsın, işlerine geri dönsün”
©Deutsche Welle Türkçe
Hilal Köylü