Batı, Erdoğan ile yol ayrımında
18 Kasım 2020Türkiye, ABD ve Avrupa ülkeleriyle yaşadığı gerilimlerin ardından yeni bir yol ayrımına yaklaşıyor. Fransa ve Yunanistan’ın girişimleriyle, Türkiye’ye yönelik yaptırım seçenekleri de içeren yeni bir strateji oluşturan Avrupa Birliği (AB), önümüzdeki bir kaç hafta içinde olumlu gelişmeler yaşanmazsa, Erdoğan yönetimi üzerinde baskıyı artıracak adımlar atmaya başlayacak. 10-11 Aralık tarihlerinde Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinin, bu açıdan kritik bir dönüm noktası olacağı belirtiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı "agresif" hatta "hasmane" bir dış politika izlemekle, içeride demokrasi ve insan haklarını ihlal etmekle eleştiren Avrupa başkentleri, diplomatik ve ekonomik araçlar kullanarak, akılılı yaptırım adımlarıyla tavrını setleştirmeyi planlıyor.
ABD’nin de bu hafta devreye girerek Fransa ile birlikte hareket edeceklerini, Erdoğan yönetimine gösterilecek tavır konusunda AB ile eşgüdüm içinde olacakları mesajını vermesi, Ankara üzerinde baskıyı daha da artırmış bulunuyor.
Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emanuelle Macron ile görüşmesinin ardından Le Figaro gazetesine yaptığı açıklamada, Fransa ile Türkiye’nin hamlelerinin "agresif" olduğu konusunda mutabık olduklarını söyledi, “Avrupa ve ABD, Erdoğan’ı bu eylemlerinin halkının çıkarına olmadığı hususunda ikna etmek için birlikte çalışmak zorunda” ifadelerini kullandı.
"Kırılma noktasına yaklaştık"
AB-Türkiye ilişkileri konusunda en yetkin uzmanlardan olan Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası, Türkiye’nin başta Fransa ile olmak üzere Batıyla ilişkilerindeki gerilimin, her iki taraf için de artık riskli bir aşamaya geldiğini belirterek, "Tıkanıklık ilişkilerde kırılmaya yol açacak noktaya geldi, daha uzarsa ilişkiler buna dayanamaz çatlar" uyarısında bulundu.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Kaleağası, taraflar arasında görüş ayrılıkları, çıkar çatışmalarının olabileceğine ama taktiksel sertleşmelerin kalıcı zarara dönüşmeyecek şekilde yönetilmesi gerektiğine vurgu yaparak şöyle devam etti:
"Doğu Akdeniz’de, enerji alanında ve savunma sanayi gibi konularda farklılıklar var, bunlardan dolayı taktiksel sertleşmeler var. Ayrıca her iki tarafta da iç siyaset dış politikaya yansıyor. Ama bunun bir sınırı var ve artık bu sınıra gelindi. Taktiksel manevra ve sertleşmeler her iki tarafın ekonomisine, toplumlarının refahına, güvenliğine, stratejik çıkarlarına ve ait oldukları Batı’ya zarar veriyor."
Batı ile iplerin kopması Türkiye’nin yararına mı?
Yaklaşık 70 yıldır NATO ittifakının üyesi olan, 1996 yılından bu yana AB ile Gümrük Birliği’ne sahip olan Türkiye’nin Batı’nın bir parçası olduğuna vurgu yapan Kaleağası, "Batı İttifakı batıyor, Doğu yükseliyor’ gibi yüzeysel analizler yanlış ve mantıksız" diyerek Batı ile ilişkilerde kırılmanın, Türkiye’nin çıkarına olmayacağını söyledi.
Türkiye’nin ekonomi ve dış politikadaki harekat alanının ancak Batı’da yeri sağlamlaştığı ölçüde güçlenebileceğine işaret eden Kaleağası şu değerlendirmeyi aktardı:
"Geniş Batı’nın önemi, ABD başkanı seçilen Joe Biden ile birlikte yeniden etkinleşecek. Geniş Batı olarak adlandırabileceğimiz ülkeler arasında, Türkiye’nin de üyesi olduğu İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı OECD’nin tüm üyeleri var: Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda... Ayrıca AB ile ABD arasındaki Transatlantik Ortaklık ve Trans Pasifik Ortaklık Biden etkisi işe canlanacak. Hukuk devleti, piyasa ekonomisine bağlı, Batılı değerlere bağlı bir dünya var. Batı’da yeri sağlamlaştığı ölçüde Türkiye’nin hem ekonomide hem dış politikada hareket alanı güçlenir. AB süreci Türkiye'yi tüm dünyada siyasi ve ekonomik olarak güçlendiriyor: tarihsel veriler net."
Ya işbirliği ya da akıllı yaptırımlar
AB, Türkiye’ye yönelik belirlediği yeni strateji kapsamında, önümüzdeki haftalarda yeni gerginliklerin yaşanması durumunda, bunlara akıllı yaptırım adımlarıyla karşılık vermeyi planlıyor.
Ankara’nın Doğu Akdeniz’de gerginliği düşürme çabalarına destek vermesi, dış politikada Avrupa ile uyumlu hareket etmesi, içeride demokratikleşme, yargı reformu gibi başlıklarda adımlar atması durumunda ise Avrupa Birliği de, Türkiye ile ticaret, dijital ekonomi ve Yeşil Anlaşma başta olmak üzere, işbirliği adımlarını hızlandırmayı planlıyor.
Berat Albayrak’ın istifası, ekonomi yönetiminin değişmesi, hükümetten reform konusunda gelen açıklamalar, medyada olumlu bazı yorumları beraberinde getirse de, AB başkentleri öncelikle somut adımlar görmek istiyor.
"Türkiye marjinalleşir, Türk halkı yoksullaşır"
Dr. Bahadır Kaleağası, hukuk devleti, demokratikleşme, yargı reformu ve özgürlükler alanlarında atılacak adımların Türkiye’nin kendi çıkarına olacağına işaret ederken, bu alanlardaki gerilemenin de en başta Türkiye ve Türk halkını zora soktuğu görüşünde. Kaleağası, "Demokrasi, toplumsal değer ve küresel güç kaynağı. Anayasal düzen dahil, demokratik ve yapısal reformlar yapılmadığı takdirde Türkiye marjinalleşir, Türk halkı da yoksullaşır" diye konuştu.
Türkiye’nin yeniden reform yörüngesine girmemesi halinde dünyada ekonomiden ticarete, kalkınmayı ilgilendiren pek çok alanda dışlanabileceğine işaret eden Kaleağası, "Yeni ekonomi yönetimi saygın ve liyakatli. Türkiye'’nin sorunları ise kişilerin çok ötesinde… Dünyanın en iyi ekonomistleri de göreve gelse bu koşullar altında atılım bekleyemezsiniz. Çünkü sistem sorunu var. Anayasal düzen, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dahil, yargıdan eğitime, iş piyasalarından mali sisteme pek çok alanda ivedi yapısal reformlara ihtiyaç var; milli menfaat söz konusu" şeklinde konuştu.
Somut adımlar gelecek mi?
Avrupa Birliği liderleri, 1-2 Ekim tarihlerinde yaptıkları zirvede, uzun saatler boyunca AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğini konuşmuş, zirve sonrasında yayımlanan bildiride, Erdoğan hükümetinden beklentiler sıralanmıştı.
Ankara’dan Doğu Akdeniz’de gerilimi artıran adımlardan vazgeçmesini isteyen AB, olumlu adımlar atılması halinde, AB’nin pozitif bir gündem çerçevesinde diyalog ve işbirliği kapısını aralamaya hazır olduğunu duyurmuştu. Hatta ilişkileri daha da geliştirmeye dönük üst düzey siyasi görüşmeler, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, vize serbestisi gibi görüşmelere başlamaya hazır olduğu mesajını da vermişti.
AB-Türkiye ilişkilerini yakından izleyen uzmanlardan, Konstanz Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erdal Yalçın, son aylarda Türkiye’de yaşanan gelişmelerin Avrupa siyasetinde ve kamuoylarında büyük tepkiye yol açtığına işaret ederken, AB başkentlerinin, Erdoğan yönetiminden somut beklentileri olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Yalçın, "Suriye, Libya, Kıbrıs, Ermenistan gibi dış politika konularında Türkiye’den diyalog ve işbirliği sinyali gelmediği, Kürt sorununda somut adımlar atılmadığı ve Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala serbest bırakılmadığı müddetçe AB Türkiye’ye yönelik tavrında değişikliğe gitmeyecektir" görüşünü dile getirdi.
Ekonomik ilişkiler canlanır mı?
AB-Türkiye ilişkilerinin gelecek haftalarda nasıl bir seyir izleyeceği, ekonomi çevrelerini çok yakından ilgilendiriyor. Gerilimin tırmanması ve olası yaptırımlar, zaten zor bir dönemden geçen Türk ekonomisi için yeni ve büyük riskler anlamına gelecek.
İlişkilerde olumlu gelişmelerin yaşanması halinde ise, AB’nin Gümrük Birliği’nin güncellenmesi görüşmelerini başlatması gibi gelişmeler, uluslararası yatırım çevreleninin ilgisini yeniden Türkiye’ye yönlendirebilecek.
Prof. Dr. Yalçın, son 10 yılda TL’nin yaklaşık yüzde 500 değer kaybettiğine, ekonomi yönetiminin TL’yi sabit tutabilmek için ısrar ettiği yanlış politikalar nedeniyle de Türkiye’nin yaklaşık 100 milyar dolar tutarındaki rezervlerini kaybettiğine dikkat çekerek, "Korona kriziyle birlikte Türk ekonomisi daha da kötü bir noktaya geldi. Merkez Bankası’na yeni bir başkan atanması ve Erdoğan’ın ‘veliahtı’ gözüyle bakılan Berat Albayrak’ın istifası gerçekten bir sürpriz. Yapılasal reform açıklamaları evet olumlu. Ancak Erdoğan’ın attığı bu son adımlar yeterli görülür mü? Çok ihtimal vermiyorum" yorumunu aktardı.
"Gerilimden Türkiye kadar AB de sorumlu"
AB-Türkiye ilişkilerinin bugün kritik bir yol ayrımına gelmesinde, Erdoğan’ın hatalı politikalarının büyük rol oynadığını, ancak AB ülkelerinin de yanlışları olduğunu, bunların da konuşulması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Yalçın,
"AB’nin, Türkiye’nin bazı haklı kaygılarını dikkate almayan tavrının da eleştirilmesi gerekiyor. Nasıl olur da Yunanistan hükümeti, Mısır, İsrail gibi ülkelerle anlaşmalar imzalarken AB adayı olan Türkiye’yi dışlayabiliyor? AB salt Yunanistan ve Kıbrıs’ın çıkarlarına göre tavır takınmamalı" şeklinde konuştu.
Fransa’nın Türkiye’ye yönelik bazı adımlarının da tartışmalı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yalçın, "Fransızların Libya’da çıkarları olabilir, kimi ülkeler ya da siyasetçiler Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin otonom bir bölgesine sempati duyabilirler. Ama AB, Türkiye’yle ilişkileri salt bazı üyelerin merceğinden bakmamalı. Ankara’nın da kendi açısından gayet makul bazı görüşleri dikkate alınmalı" dedi.
Prof. Dr. Yalçın, Türkiye-AB ile ilişkilerinde gelinen sürece ilişkin değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:
"Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanının önceliği iktidarda kalmak. Ancak Türk ekonomisi yeni bir dip noktayı gördü ve cumhurbaşkanın izlediği politikanın bunda büyük rolü oldu. Kendisi bir sonraki seçimleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya ve evet Batılı ülkelerle ihtilaflar, korku iklimine yol açan yabancı düşman algısının yaratılması, büyük ekonomik güçlükler yaşayan seçmenlerin bile ikna edilmesinde etkili olabiliyor. Ancak gelinen noktada şunu söyleyebiliriz: Türkiye ile AB arasında ne yazık kı güven sıfır noktasında. Tabii ki her iki taraf da bu noktaya gelinmiş olunmasından sorumlu."
Değer Akal
© Deutsche Welle Türkçe