AB için 2012: Euro
26 Aralık 2012Aralık ayının başında, Avrupa Birliği’nin kendi içindeki derin görüş ayrılıkları ile yeni yıla gireceği düşünülüyordu. Ancak yapılan son Avrupa Birliği zirvesinde, liderler ortak bir çizgide buluşmayı başardı. Euro Bölgesi de hâlâ çözüm bekleyen bir çok soruna karşın, artık bu yılın başında olduğu kadar kırılgan değil. Ama yine de Euro Bölgesi’ndeki krizi aşarak istikrarı sağlamak, en önemli hedeflerden birini oluşturuyor.
Kriz konusunda uyarılar
Euro krizi özellikle 2012 yılının bahar aylarında doruğa ulaşmıştı. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso şu uyarıda bulunmuştu. "Avrupa'nın, Avrupa’yı destekleyen liderlere ve vatandaşlara ihtiyacı var. Kimse Avrupa projesinin ve başarılarının geri alınamaz olduğunu düşünmemeli.”
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ise özellikle gençler arasında artan işsizliğin sonuçları konusunda uyarmıştı: “Avrupa’nın çağdaş ulusal ekonomilerinin, genç kadın ve erkeklerin yüzde 40’ının işsiz olmasına göz yumması, utanç verici bir durum olmasının yanı sıra Avrupa’daki demokrasiye indirilmiş bir darbe olur.”
Eleştirilerin odağında Yunanistan
Avrupa Birliği’nde adeta bir çöküş havası hâkimdi. Bu dönemde, uyarı, şikayet ve ümitlerin odağındaki ülke ise yine Yunanistan oldu. Yunanistan'a halen ikinci uluslararası yardım programı uygulanıyor, ülkenin özel alacaklıları taleplerinin bir bölümünden vazgeçti ama Yunanistan’a kredi verenlerin inandırıcı bir tasarruf ve reform paketi görebilmek için sonbahara kadar beklemesi gerekti. Avrupa Birliği Komisyonu’nun Parasal İşlerden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, şubat ayında şunları söylemişti: "Yunanistan, yıllar boyunca sistematik olarak sahip olduğu bütçeyi aşan harcamalar yaptı. Yunanistan’ın bir çok önlemi, önünde bir yardım programı olmaksızın, yıllar önce hayata geçirmesi gerekiyordu.”
Yunanistan’daki protesto gösterilerine Rehn ve diğer bazı politikacıların yanıtı ise "Yunanlıları kimse yardım programı almaya zorlamadı, bu Yunan hükümetinin isteği" şeklinde oldu. İlkbahar aylarında Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkmasını isteyen seslerin yükseldiği tek ülke Almanya değildi. Avusturya Maliye Bakanı Maria Fekter ise mayıs ayında bir diğer öneriyi şu sözlerle gündeme getirdi: “Euro Bölgesi’nden ayrılmak olmaz. Ama Avrupa Birliği’nden çıkılabilir. Yunanistan’ın böyle bir durumda yeniden üye olmak için çaba sarf etmesi gerekir. Biz de üyelik müzakereleri yürüterek, Yunanistan’ın üye olup olamayacağını ayrıntılı bir şekilde inceleriz.”
Yaz aylarındaki karamsar hava
Ancak yaz aylarında Euro'yu kurtarmak için izlenen çizgide radikal bir değişim oldu. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, zor durumda olan Euro Bölgesi devletlerinin borç yükünü azaltmak için tahvillerini satın alacağını açıkladı. Alman Merkez Bankası Başkanı Jens Weidmann bu karara karşı çıkarken, birçok uzman bu kararı Euro Bölgesi’nin kurtarıcısı olarak gördü.
Haziran ayında yapılan zirvede de Avrupa Birliği bölünmüş bir haldeydi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, İtalya Başbakanı Mario Monti ile birlikte o güne kadar kabul edilen tasarruf politikasını yumuşatmayı başardı. Almanya Başbakanı Angela Merkel, zirvenin kaybeden ismi olarak değerlendirildi. Avrupa’da buz gibi bir hava hâkimdi, Euro'nun sonunun geldiğini söyleyenler oluyordu. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Partisi Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms şu değerlendirmeyi yaptı: “Sayın Merkel mi kaybetti, Hollande veya Monti mi kazandı, Avrupa’nın güneyi kuzeyine yoksa kuzeyi güneyine mi karşı, şeklindeki tartışmalar, kanımca Avrupa’nın krizi aşması yönünde doğru yolda olmadığını gösteriyor.”
Yeni yıla iyimser bakış
Avrupa Birliği’nin Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi de havayı yumuşatmadı. Hatta Kasım ayında tartışmalar iyice alevlendi. Zira Avrupa Birliği bütçesi, Yunanistan’a yapılacak yardımlar ve Euro'nun kurtarılması için izlenecek siyasette uzlaşma sağlanamamıştı. Ancak yılın son haftalarında, herkesin aynı gemide olduğu duygusunun yayılması uzlaşmanın gerekli olduğunu hatırlattı. Yılın başına kıyasla son aylarda Euro Bölgesi’nin kesinlikle dağılmaması ve krizde olan hiçbir ülkenin ayrılmaması gerektiği görüşü hâkim oldu. Durumu iyi olan ülkeler, krizdeki ülkelere yaptıkları yardımların sonunda ödeyecekleri bedeli artık kabul etmeye başladı. Buna karşılık yardım alan ülkeler de reform yapma taahhüdünde bulundu. Başbakan Angela Merkel, sonbaharda Brüksel’de yaptığı konuşmada, ortak çaba gösterilmezse, Avrupa’nın dünyanın diğer bölgelerinin gerisinde kalacağını söyledi: “Avrupa’nın atıl kaldığı ama kendini değiştirmesi gereken noktada, eğer dünyanın diğer bölgelerinde ne yaşandığına bakmazsak, bu gelişmelere gözlerimizi kapatırsak, geleceğimiz için gereken refahı güvence altına alamayız.”
© Deutsche Welle Türkçe
Christoph Hasselbach / Jülide Danışman
Editör: Ercan Çoşkun