Erdoğan ve Soylu AİHM kararını doğruluyor
24 Aralık 2020Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Büyük Dairesi'nin kesinleşen Selahattin Demirtaş kararı Türkiye'deki hak ihlallerinin önemli bir bölümüne dair de tespitler içermesi nedeniyle son derece önemli bir karar. Mahkeme'nin daha önce, mesela KHK'lı kamu görevlilerinin başvurusunu reddederek topu taca attığı vaki. Ama hem daha önce kesinleşen Osman Kavala kararı, hem de Selahattin Demirtaş ile ilgili bu kararın neredeyse her satırı Erdoğan ve adamlarının idaresindeki yargının köşeye sıkıştığını gösteriyor.
İnsan haklarına dair evrensel normları esas alarak baktığınızda böyle. Ne var ki, bu normları hiçe sayanlar için bulundukları kuyunun dibi yok. Yani kendi Anayasaları tarafından da üstünlüğü kabul edilen bir mahkemenin kararlarını uygulamamaktan dolayı hiçbir utanma sıkılma yaşamıyorlar, çünkü reisleri başlarında olduğu sürece, bir sorun yaşamayacaklarını düşünüyorlar.
Bazen içimden bu dönemin savcı ve hakimlerini anlatacak bir piyes yazmak geliyor. Onların da sinirleri bozuk herhalde diye düşünüyorum. O kadar acayip şeyler oluyor ki, talimatla bile yapsalar, verdikleri her tahliye kararının ardından soruşturulur muyum, görevden alınır mıyım gibi heyecanlar yaşıyorlar. Sistem onları ne zaman çiğneyip tükürür, bunun endişesindeler, katkıda bulundukları hak ihlallerinin değil. Belki bugünler geçerse kalabalıkların içinde izlerini kaybettirmeyi hayal ediyorlardır, ama her bir soruşturmanın, her bir kararın altına imzaları var. Gün geldiğinde, ‘Şöyle baskı görüyorduk, böyle mecbur bırakıldık' diye anlatmalarının da hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacak tabii.
Hem Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Erdoğan'ın, hem de İçişleri Bakanı Soylu'nun Demirtaş'ı bağıra bağıra ‘terörist' ilan etmesi de AİHM'nin ‘Bu davalar, bu cezalandırma hukuki değil siyasi' diyen kararının ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor. Kararda yer alan ifadeler hukuk devleti iddiasında olan bir ülke için yüz kızartıcı saptamalar içeriyor. CHP yönetiminin de oylarıyla katkıda bulunduğu, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıran 20 Mayıs 2016 tarihli kararla Anayasa değişikliği sürecinin siyaseten suistimal edildiği tespiti kadar yüz kızartıcı ne olabilir?
"Dokunulmazlıkların kaldırılması suistimal"
AİHM hem Selahattin Demirtaş'ın, hem de mahkemede başvurusu bulunan diğer eski ve hala görevde olan milletvekillerinin suçlandıkları konuşma ve faaliyetlerinin Anayasal olarak onlara tanınan dokunulmazlıklar çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Selahattin Demirtaş'ın en başından beri durumunun bu yönden incelenmesi talebini mahkemelerin dikkate bile almadığını da vurguladı AİHM. Bu tespit Demirtaş ile birlikte diğer tutuklu vekillerin de salıverilmesi sonucunu beraberinde getiriyor.
"DTK yasaldı"
Mahkeme, iktidarın ve yargısının da bildiği ama çarpıttığı bir konuda da önemli bir tespitte bulundu. Son olarak milletvekilliği düşürülen HDP'li Leyla Güven'in de tutuklanmasına gerekçe gösterilen Demokratik Toplum Kongresi DTK'nın yasal bir kuruluş olduğuna dair vurguydu bu.
Hükümet ve yargısı DTK konusunu kullanarak o kadar çok Kürt muhalifi, siyasetçiyi ve hatta gazeteciyi mahkum etti ki… AİHM kararındaki bu tespit bütün bu hukuksuz kararları da boşa çıkarmış oldu.
Derhal tahliye talebi
Selahattin Demirtaş'ın avukat ekibinin altını çizdiği bir konu da, mahkemenin kararının sonunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46. maddesine gönderme yaparak ‘derhal tahliye' istemesi. Demirtaş'ın savunma ekibinden Prof. Dr. Başak Çalı bu tür bir talebin kararlarda çok nadir yer aldığını belirtiyor. Ne var ki Osman Kavala'nın da kararında yer verilen bu talep Türkiye tarafından yerine getirilmiyor.
Erdoğan'ın daha önce verilen Demirtaş kararının ardından söylediği gibi, iktidarın bazı manevralarla, hukuku suistimal ederek bu insanları hapiste tuttuğunun herkes farkında. Türkiye'nin üye olduğu Avrupa Konseyi'nin AİHM kararlarının uygulanmasını takip eden Bakanlar Komitesi gibi organları bu konuda ne yapacaklar, önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Banu Güven
©Deutsche Welle Türkçe