Almanca zorunluluğuna tepki
25 Ocak 2006Berlin’deki bir okulda, ders haricindeki zamanlarda Almanca konuşma zorunluğunun getirilmesi, tartışmaları da beraberinde getirdi. Kimileri bu uygulamayı “ayrımcılık“ olarak nitelendirirken, aralarında federal hükümetin göç ve uyum sorumulu Maria Böhmer ve Meclis Başkan Yardımcısı Wolfgang Thierse’nin de bulunduğu bazı politikacılar, öğrencilere Almanca konuşma zorunluluğu getirilmesini savundular.
Diğer eyaletlerde ise uygulama pek rağbet görmedi. İki milyonu aşan nüfusyla, Almanya’daki en büyük göçmen grubunu oluşturan Türk kökenlilerin temsilcileri ise bu konuda farklı görüşler dile getirdi.
“Yasak, Anayasa’ya aykırı“
Berlin eyalet parlamentosunun Yeşiller partili üyesi Özcan Mutlu, “Anadilleri yasaklamak, Anayasa’nın 3’üncü maddesine aykırı“ diyerek zorunlu Almanca uygulamasına karşı çıktı. Mutlu, Baden - Württemberg Eyaleti’nde Alman vatandaşlığına geçmek isteyen Müslümanlar’a uygulanan „vicdan testi“ ile Berlin’deki uygulamanın benzerlikler taşıdığını savunarak eleştirilerini şöyle sıraladı:
“İngilizce’yi, İspanyolca’yı, İtalyanca’yı yasaklamıyorlar. Konu, Müslümanları yani Arapça ve Türkçe konuşanların ana dillerini konuşmalarını yasaklamak. O da Baden-Wüttenberg’deki Müslümanlar’a karşı yapılan vicdan testi uygulaması. Bu zihniyet, biraz Haçlı Seferlerini andıran girişimden pek farklı değil.“
Farklı görüşte olanlar
Ancak Mutlu ile aynı partiye mensup olan Federal Meclis Milletvekili ve Yeşiller grubunun çocuk ve sosyal politika sözcüsü Ekin Deligöz, bu konuda daha farklı düşünüyor. Baden-Wüttenberg‘deki olayla Berlin’deki uygulamanın karşılaştırılamayacağını belirten Deligöz, “Birisi seçim zamanında araç olarak kullanılan yabancılara karşı bir tutum. Yani ’sizi burda istemiyoruz ve istemediğimizi de göstermek istiyoruz’ diye bir sembol. Öbürü ise bir yıldır Berlin’de bir okulda yaşanan bir durum“ şeklinde konuştu.
Ders dışında da öğrencilere zorunla olarak Almanca konuşmaları uygulamasını getiren Berlin’deki Herbert-Hoover-Ortaokulu’nda öğrencilerin yaklaşık yüzde 90’ı yabancı kökenli. 370 öğrenci arasında ancak 40 Alman bulunuyor. Berlin’deki diğer okullarda da aslında manzara pek farklı değil. Yabancı oranının yüksek olması, Almanca’nın öğrenciler tarafından erken yaşlarda eksiksiz öğrenmelerinin önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul ediliyor.
Milletvekili Ekin Deligöz, işte bu durumdan şikayet eden velilerin girişimiyle Almanca zorunluluğun gündeme gelindiğini belirterek “Bu olay ilk başta velilerden başlatıldı. Kendi çocuklarının okuldan gelip halen doğru dürüst Almanca konuşamadıklarını görünce veliler ve okuldaki öğrencilerin talebi olduğu doğrultusunda alınan bu karara bence öyle kolay kolay karşı çıkmak mümkün değil“ dedi.
Veliler yasağa karşı
Ancak Türk veli temsilcileri, Deligöz’le aynı fikirde değil. Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dr. Ertekin Özcan, uygulmayı doğru bulmadıklarını, yasaklarla bir yere varılamayacağını savunuyor. Kararın yanlış olduğu kanısında olduklarını belirten Özcan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir defa okul yasasında böyle bir hüküm yok. Berlin okul yasası şöyle diyor: Berlin okullarının görevi, çocuk ve gençlerin tüm değerli yetenek ve zenginliklerini geliştirmek ve güçlendirmektir. Çocukların ana dilleri de bu yetenek ve zenginliklere dahildir. Yasaklarla bir dilin teşvik edilmesi mümkün değildir. Bunun yerine çocukları Almanca öğrenmeye teşvik edici birtakım kararların alınması daha iyi olurdu.“
“İş büyüyebilir“
Dil zorunluluğu ile ilgili benzer bir tartışma geçtiğimiz günlerde Hollanda’da da yaşanmıştı. Uyum Bakanı Rita Verdonk, yabancıların açık alanlarda sadece Hollandaca konuşmalarını istemiş, sokakta anadil kullanılmasına ise yasak getirilmesi gerektiğini savunmuştu. Berlin Eyalet Parlemetosu üyesi Özcan Mutlu, şimdi benzeri tartışmaların Almanya’ya da gündeme gelebileceğinden endişe ettiğini belirterk Fransa’da geçtiğimiz yılın sonunda yaşanan olayların Almanya’da yaşanabileceği uyarısında bulunuyor:
Mutlu, “Bu gün okullarda yasaklanır dil yarın bütün resmi makamlarda yasaklanır; ileride başka ne gibi uygulamaların olacağı ise belirsiz. Bu yapılanların hepsi çok tehlikeli şeyler, çünkü bir nevi geçtiğimiz yıl Fransa’da yaşadığımız olaylara zemin hazırlıyor bu anti-uyum uygulamaları. Çünkü söz konusu meseleler uyumu baltalamaktadır“ şeklinde konuştu.