"Çandaki siyasetin otu"
30 Nisan 2019Merkez bankaları “sisteki çan” gibidir; mesaj ve politikalarıyla ekonomik birimlerin yol bulmasına kılavuzluk eder. Ne yazık ki bir süredir bu “çanda” siyasetin “otu” var.
Siyasi otoriteyle mesafeli olması gereken kamusal kurumlardan ikisinin adında “Cumhuriyet” sözcüğü yer alır. Biri kamu hukukunu korumakla yükümlü olan Cumhuriyet savcılarında, diğeri ise paramızı basan ve onun itibarını korumakla yükümlü kurum olan Merkez Bankası’nın. İtibar ikna ile; bu da eylem ve duruşla oluyor.
Giderek artan ölçüde tüm kurumlarda olduğu gibi her iki kurumda da erozyon yaşanıyor. Merkez Bankası da seçim öncesinde ekonominin gereklerinden daha çok siyaset ve yönetenlerin ihtiyaçlarına uygun politikalara meyletti.
Son bir aydır, Merkez Bankası’nın rezervlerine ne olduğuna dair sorular tüm sıcaklığı ile sorgulanırken, geçen hafta yine ismini vermeyen bir yetkili şöyle demişti: "Bu konuda gelecek hafta bir açıklama yapılabilir.”
İşte o potansiyel açıklamanın, bugün (30.04.) banka yetkililerince İstanbul’da yapılan Enflasyon Raporu toplantısında olacağı düşünülmüştü.
Toplantının açılışında konuşan Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, bu konuda rapor içeriğinde açıklayıcı bir kutunun yer aldığını not ederek raporu açıklamaya geçti.
Buna yeniden döneceğim ama önce Enflasyon Raporu’nda ne olduğunu anımsatalım.
Neredeyse önemli birkaç parametrenin görünümü değiştiği halde öyle bir enflasyon tahmini çıkmış ki; Başkan Çetinkaya sayıları telaffuz ettiğinde analistler ve gazeteciler şaşırdı. Şaşırıldı zira ocak ayı sonunda açıklanan enflasyon tahminlerinin aynısı idi. Öyle ki 2019 yılına dair olan da 2010 yılına dair olan da tüm nokta enflasyon tahminleri ile tahmin patikasını gösteren alt ve üst bantlar aynı idi.
Gıda fiyatlarındaki artış varsayımı önceki tahminlerde ocak ayında yüzde 13 iken, şimdi yüzde 16’ya çekilmişti. Oysa ilk üç ayda toplam yüzde 10’u buldu. Petrol fiyatları 63 dolardan 67 dolara çekilmişti. Asıl ilginci; kur ocak sonundan bu yana yüzde 12 artmışken kur artışını içeren ithalat fiyatlarından gelecek etki sadece binde 3 yukarı çekilmişti. Vergi ve yönetilen fiyatlardan da binde 6 düşüş getirecek diye varsayılıyordu.
Çetinkaya, rapordaki tahminlerde önceki döneme göre bir farklılaşma olmamasının, enflasyondaki düşüşün hedeflenen doğrultuda gerçekleşmesi için parasal sıkılığın sağlanacağı ve korunacağı şeklinde okunmasını öneriyor.
Pembe tahminler
Lojistiği Merkez Bankası’nca sağlanan kamu bankalarının döviz satışlarına karşın, kurdaki bu artışın ilave getireceği 2 puana yakın enflasyon yansıması yoktu sanki.
Sonuç olarak “Alice harikalar diyarında” tahminleri ile virgülden sonrası bile değişmeyen tahminler korunmuştu.
Bir de bankanın para politikasını şekillendirdiği ve faiz kararı aldığı Para Politikası Kurulu toplantısında metinden çıkarılan “ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” sözünün yeni bir pencere açtığına vurgu yapıldı.
Buna göre, Merkez Bankası ileriye dönük yaptığı tahminin patikasında bir değişiklik olursa buna para politikası tepkisi gösterecekmiş.
Tahmin patikasında haziran-eylül döneminde baz etkisi kaynaklı düşüş muhtemel. Bununla bankanın tahmin patikasına uygun giderse faiz indirimi yapabileceğinin, gitmezse mevcut durumun korunacağının sinyali veriliyor. Oysa bankanın kontrol ufku yani aldığı faiz kararının ekonomiye etkisi yaklaşık 9 ayda gerçekleşiyor. Bunun çelişkili olduğu ve sıkı duruş yansıtan bir duruş olmadığı da çok açık.
Enflasyon Raporu ve tahminleriyle Merkez Bankası, analistleri ve ekonomistleri ikna edemedi.
Dönelim rezervlerde önce sert gerileme, sonra döviz rezerv artışı olması gerekirken rezervlerin artmamasıyla başlayan “rezerv muammasına”. Analistler, ekonomistler Merkez Bankası’nın nisan ayında açtığı yeni swap penceresi çerçevesinde, o piyasada geçen işlemlerle bunlardan bilançoya yansıyan rezerv değişimlerini şüpheli buluyordu.
Açıklama neydi? Başkan Çetinkaya’ya soruldu. Yanıt çok yuvarlak ve nihai bir açıklama getirmiyordu: "Bizim Döviz rezervlerimizde dalgalanmalar gerçekleşebiliyor. Dalgalanmalarda en belirleyici unsurlardan biri, bankalara sunduğumuz çeşitli likidite araçlarının piyasa gelişmelerine bağlı olarak bankalarımız tarafından farklı yoğunluklarda kullanıyor olmasından kaynaklanıyor”.
Çetinkaya konuşmasının hem başında ve hem de sonrasında raporda yer alan kutuya bakılmasını, yetmezse ilave iletişim yapılabileceğini söylüyordu. Ancak, toplantı bitmeden ne raporun tam metni ne de rezervleri açıkladığı söylenen kutu yayımlanmıyordu. Merkez Bankası üst düzey yöneticileri salondan ayrıldıktan çok zaman sonra yayımlanıyordu. Onda da genel geçer rezerv ve rezerv yönetim bilgileri konulmuş, analistlerin sorularına teğet geçen bir bilgi bile yer almıyordu.
Kutu boş çıktı
Kutu boş çıkmış, soru yanıtlayacak yetkili de kalmamıştı ortada. Sorular hâlâ orada duruyor.
Toplantının soru yanıt bölümünde Başkan Çetinkaya’ya üç soru sordum: Birincisi, swap işlemlerinin nasıl muhasebeleştirileceği belli iken bunun sonuçlarının bilançoda neden farklı olduğuydu; ancak sarf ettiği cümleler içinde bunun yanıtı yoktu.
Çetinkaya'ya, kamu bankalarınca piyasaya döviz satılarak belli bir kur bandı içinde kalınması çabasının dalgalı kur rejimi içinde doğru olup olmadığı, bankalara Ankara'dan siyasetçilerce faiz seviyesinin dikte edilerek düşük tutulmasından haberdar olup olmadığı, mal ve hizmet fiyatlarının da Ankara’dan kontrol edilmeye çalışıldığı bir ortamda, enflasyon tahmini yapmanın doğru olup olmadığını da sordum. Yanıt vermedi.
Merkez Bankası içi boş bir iletişimle, “mesajım, mesajım olmadığıdır” demiş oldu.
Uğur Gürses
© Deutsche Welle Türkçe