Ankara’da ‘başkanlık’ siyaseti
13 Ekim 2016Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı görevine başlamasından sonra Ankara’da neredeyse gündemin ana başlıklarından biri olan başkanlık sistemi tartışmaları yeniden alevlendi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası mecliste yeni anayasa mesaisini HDP olmadan başlatan hükümet, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başkanlık sisteminin mecliste tartışılmasını isteyen açıklamalarına hızlıca ‘evet’ yanıtını verdi. Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin sınırının sürekli tartışma konusu yapıldığını, bu durumun sistemi tıkanma noktasına götüreceğini belirten Bahçeli, “Bu teklif ya 367 aşılarak kanunlaşacak ya da 330’un üzerinde kalarak referanduma sunulacak” önerisiyle siyaset kulislerini hareketlendiren isim oldu. MHP’nin her karara saygılı olacağını duyuran Bahçeli, kendilerini halkın kararının bağlayacağını dile getirdi. Bahçeli’nin bu açıklamasının ardından konuşan Başbakan Binali Yıldırım’ın da, anayasa değişikliği paketinin kısa sürede meclise sunulacağını açıklaması, başkanlık sistemi tartışmaları kadar “AKP ile MHP birlikteliğiyle sistem mi değişecek” sorularını da gündeme taşıdı.
"Dikta rejimi olur”
AKP ile MHP arasında başkanlık sistemi konusundaki siyasi görüş alışverişi yoğunlaşırken, meclisin diğer iki partisinin başkanlık sistemine karşı tutumları daha da sertleşti. Tutumları konusunda DW Türkçe’ye değerlendirmede bulunan CHP’li Namık Havutça, "Tutumumuz net. Sorun sistemde değil. Sorun; Türkiye’de hukuk ve demokrasinin geliştirilememesinde. Biz, bu anayasa değişikliği girişimine karşıyız” dedi. Havutça; Türkiye’de sistemin daha özgür kılınması, evrensel hukuk değerlerinin geliştirilmesi ve yargının bağımsızlığının sağlanması için adımlar atılması gerekirken, OHAL sürecinde meclisin gündemine anayasa değişikliği taşınmasının ‘büyük yanlış’ olduğunu söyledi. Havutça, “Hakimlerin talimatla tutuklama kararı verdikleri bir sürecin içindeyiz. Özgürlüklerin kısıtlandığı, hukuksuz uygulamaların arttığı bu süreçte siz bir anayasa değişikliğini halk oylamasına götürürseniz, onun adı halk dayatması olur” diye konuştu. Başkanlık sistemi için ‘diktatorya’ nitelemesi yapan Havutça, Türkiye’nin mevcut durumda ‘tek parti, tek adam’ görüntüsü verdiğinden yakındı ve başbakanın bile ‘vesayet altında’ olduğunu öne sürdü. Havutça, “Tayyip Erdoğan’a karşı koşulsuz biat varken, referandumla ona başkanlığı verirseniz, Türkiye’de dikta rejiminin başlayacağını söyleyebilirsiniz” yorumunu yaptı.
"Mevcut oligarşi güçleniyor”
HDP’li Garo Paylan da başkanlık sistemi ile ilgili MHP ve AKP’nin yarattığı gündemi değerlendirirken “Türkiye ağır bir diktatoryaya geçti zaten. AKP ile MHP diktatörlüklere yol verebilir ama bu siyaset felaket getirir” diye konuştu. “Biz, yerel yönetimlerle güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden yanayız” diyen Paylan, OHAL sürecinde rejim tartışması yapmanın da Türkiye’yi ‘daha da karanlığa’ iteceğini öne sürdü. Meclisin çalıştırılmasında ısrar edeceklerini anlatan Paylan’a göre 15 Temmuz darbe girişiminden sonra parlamento daha da devre dışı kaldı ve yaşananlar eleştirilemez oldu. Paylan, hükümetin de bu durumu değerlendirdiğinden yakındı, “Tayyip Erdoğan da sistemin esiri oldu ve elbet o da bu sistem içinde öğütülecek. Mevcut oligarşi ne yazık ki güçleniyor, şu anda Türk milliyetçi cephesi ülkedeki kutuplaşmayı artırıyor. Biz HDP olarak merkeziyetçi bakışa direnişimi sürdüreceğiz” diye konuştu.
“Halkın özgür iradesi şimdi yok”
Başbakan Binali Yıldırım, “İster 367, ister 330, her iki onayı da sonunda halkoyuna sunacağız” sözleriyle anayasa değişikliği için referandum sinyali verdi. Peki, bu sinyal, OHAL’de ne anlama geliyor? Eski Adalet Bakanlarından anayasa hukukçusu Hikmet Sami Türk, “Halkın özgür iradesinin olmadığı OHAL sürecinde bir referanduma gitmek hukuk kazası olur. Böyle demokrasi olmaz” yanıtını verdi. Hükümetin sözünü ettiği ve MHP’nin de destek verdiği başkanlık rejiminden kastın “Türk tipi başkanlık” olduğunu söyleyen Hikmet Sami Türk’e göre, “Başkanlık sistemiyle tek adam rejimi karıştırılıyor” çıkışında bulundu. Türk, hükümetin başkanlık sistemiyle sorunların çözüleceğine ilişkin inancının gerçekle ve hukukla ilgisinin olmadığını söylerken de, “Başkan sorumludur, yetkileri sınırlıdır. Nedense hükümet bunlardan söz etmiyor. Anayasa dışı hareketlerde bulunan bir cumhurbaşkanının durumu yasallaştırmaya çalışılıyor” dedi.
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. İzzet Özgenç de, Başbakan Binali Yıldırım’ın özellikle “İster 367, ister 330, her iki onayı da sonunda halkoyuna sunacağız. Son sözü millet söyleyecek” açıklamasının çok dikkatli okunması gerektiğini söyledi. Bu durumun Anayasa değişikliği kanununa yazılmasının şart olduğunu söyleyen Özgenç, “OHAL ve başkanlık sistemi tartışmaları tamamen siyasi olmuştur. Meclis bünyesinde yapılacak tartışmaların dikkatlice izlenip, değerlendirilmesi de bundan sonraki süreçte halka düşmüştür” yorumunu yaptı. OHAL’in ne kadar süreceğinin de net olmadığına dikkat çeken Özgenç, anayasa değişikliğinin tam olarak neleri içerdiği, nasıl yazıldığına ilişkin bilgiler konusunda halkın bilgilendirilmesinin demokratik düzen için vazgeçilmez olduğuna da vurgu yaptı.
Öte yandan 15 Temmuz öncesinde mecliste anayasa uzlaşma komisyonlarında üzerinde anlaşmaya varılan 60 maddeyi de kapsayan yeni bir anayasa paketini meclise sunma hazırlıkları hızlandırıldı. Başbakan Binali Yıldırım hafta içinde siyasi parti liderleriyle bir araya gelecek. Hükümet kaynakları “eksik kalan maddeler kısa sürede tamamlanacak” derken, anayasa değişikliği teklifinin mecliste kabul edilmesi için 367 oya ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor. Öyle ki; AKP’nin mecliste 316 sandalyesi varken, MHP’nin mecliste nasıl hareket edeceği hayati önem kazanıyor. Bu süreçte CHP’nin tavrının ‘daha da kritik’ olduğunu belirten siyasi çevreler, “Türkiye’de kim, neyi, nasıl destekleyecek ve ne için yapacak meclis tartışmalarında açıkça görülecek” değerlendirmesini yapıyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Hilal Köylü / Ankara