Arap dünyası için dönüşüm yılı
26 Aralık 2011Her şey, Tunus’ta meyve satan bir seyyar satıcının, yaşadığı maddi sıkıntı nedeniyle üzerine benzin dökerek kendini yakmasıyla başladı. Kırsal kesimde küçük bir şehirde yaşıyordu. Muhammed Buazizi kurtarılamadı, üç hafta sonra 4 Ocak'ta hastanede can verdi. Kırsal kesimde binlerce Tunuslu sokaklara döküldü, gösteriler giderek yayıldı.
Ok yaydan çıkmıştı. Devlet Başkanı Bin Ali’nin koltuğu elinde tutma çabaları sonuç vermedi ve 14 Şubat’ta Suudi Arabistan’a kaçtı. Yanında eşi, büyük miktarda nakit para, altın ve ziynet eşyasıyla birlikte.
Diktatör gitmişti. Ama protesto hareketi durulmuyordu. Halk, eski rejimin elitlerinin iktidarı hâlâ elinde bulundurduğuna ve devrimi baltalamaya çalıştığına inanıyordu. Bin Ali döneminde Başbakan olan ve görevini sürdüren Muhammed Gannuşi eleştiri oklarının hedefindeydi ve şubat ayında istifa etmek zorunda kaldı. Yerine sicili temiz olduğuna inanılan, güvenilir bulunan bir isim, Beci Caid Essebsi geldi.
Ekonomi de olumsuz etkilendi
Aylarca süren siyasî deprem ülke ekonomisini de vurdu. Ülke çapında işçiler greve gitti, fabrikalarda üretim durdu, yatırımcılar ve turistler ürktü. Ancak demokratikleşme süreci beklenenden daha hızlı yürüdü. 23 Ekim’de anayasayı hazırlamak üzere bir meclis oluşturuldu, ülke tarihinde ilk kez seçimlere gidildi. Seçim lokallerinin önünde günün ilk ışıklarıyla birlikte uzun kuyruklar oluştu. Tunuslu Murad hayatının ilk seçimleriyle ilgili hislerini şöyle dile getiriyordu: "Seçimlerde oy kullanacağımı aklımın ucuna bile getiremezdim. Hayatımın ilk seçimleri. Şimdiye kadar kimse bana fikrimi sormadı. Ve ben kendim söylediğimde de zaten dikkate alınmadı. Bu sandık benim için sadece seçim sandığı değil. Aynı zamanda eski rejimin tabutu."
Sandıklar açıldı, ılımlı İslamcı Ennahda partisi seçimlerden birinci çıktı. Bu sonuç herkesin hoşuna gitmedi gerçi, ancak bu da demokrasi için ödenmesi gereken bedeldi.
Kıvılcım Mısır'a sıçradı
Tunus’un kıvılcımı hızla Mısır’a sıçradı. Bölgede çok daha büyük bir ağırlığa sahip olan Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimi iktidarı kaybetmemek için uzun bir süre direndi. Demokratikleşme süreci de daha sancılı geçti. 25 Ocak’ta başkent Kahire’deki bir gösteriyle başlayan protesto hareketi birkaç günde tüm ülkeye yayıldı. On ay sonra, son 60 yılın ilk özgür seçimleri yapıldı. Pek çok Mısırlının hayali gerçek olmuştu. Çoğu için bu bir ilkti. Ve sandıktan Tunus’taki gibi yine İslamcılar, ancak bu sefer aşırı muhafazakâr Selefîler çıktı. İlk turda meclisteki sandalyelerin beşte birini kazandılar. Kimse böyle bir sonucu hesaba katmamıştı. Selefîler gösterilere katılmamıştı bile. Devrimi başlatanlar dünyaya açık blogcular, vatandaşlık hakları savunucularıydı. Kaydettiği videoyla devrim çağrısı yapan ve sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta yayımlayarak birkaç gün içinde yüz binlerce Mısırlıyı peşinden sürükleyen 26 yaşındaki Esma Mahfuz gibi.
Mahfuz, "Hâlâ birazcık onurumuz varsa ve insan gibi yaşamak istiyorsak, o zaman 25 Ocak’ta sokaklara çıkmak, haklarımızı talep etmek zorundayız" şeklinde konuşmuştu.
Tahrir Meydanı'ndaki gösteriler Mübarek'i devirdi
Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda milyonların katıldığı protesto gösterileri hedefine ulaştı. Hüsnü Mübarek 11 Şubat’ta istifasını ilan etti. Ordu yönetimi devraldı. Mübarek 13 Nisan’da tutuklandı. Dava süreci 3 Ağustos’ta başladı. Ancak orduya karşı güvensizlik giderek artıyordu. Şubat ayından beri 12 bin kişi askerî mahkemelerde hüküm giymiş, devlet televizyonu bu sefer ordu rejiminin propaganda organı haline gelmişti. Bağımsız medya baskı altına alınmıştı. Generaller, devrimin önde gelen eylemcilerini Batı’nın ajanı olmak, Mısır’ın istikrarını bozmaya çalışmakla suçluyordu.
Esma Mahfuz gibi pek çoklarının gözünde ordunun maskesi düşmüştü: "Mübarek rejimi hâlâ ayakta. Mübarek’in devrilişinin sadece bir şov olduğu artık ortada. Mısır halkı maalesef aptal yerine konuldu."
Kasım ayı sonunda başlayan seçimlerden de İslamcılar galip çıktı. Müslüman Kardeşler ve Selefîler’in 2012’de mecliste üçte ikilik çoğunluğa sahip olması bekleniyor. Ordu ise seçimler sonrasında da iktidarı bırakmayacağının işaretlerini veriyor.
Libya'da kanlı ayaklanma
Libya ise çok daha kanlı bir ayaklanmaya sahne oldu. Muammer Kaddafi ordusunu devrimcilerin üzerine sürdü, NATO müdahale etti ve sonunda zafer devrimcilerin oldu. Muhaliflerin oluşturduğu Ulusal Geçiş Konseyi’ne bağlı milisler ağustos ayı sonunda başkent Trablus’un kontrolünü ele geçirdi. Kaddafi rejiminin sembolü olan kentin merkezindeki Babül Aziziye karargâhına girildi.
Eylül ayı ortasında İngiltere Başbakanı David Cameron ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Trablus’u birlikte ziyaret ederek Libya halkını kutladı. Cameron, "Mısrata, Zlitan, Bingazi, Brega, Trablus ve Nafusa Dağları’ndaki cesur halk kendisini inanılmaz bir cesaretle Kaddafi diktasından kurtarmıştır. Bunu mümkün kılan, onların devrimidir" şeklinde konuştu.
Kaddafi linç edildi
İlk olarak şubat ayında Bingazi’de protesto gösterileriyle kıvılcımlanan ve siyasî reform talep eden halk hareketi, karşısında Kaddafi’nin ordusunu buldu. Göstericilerin üzerine ateş açıldı, ayaklanmayı bastırmak için en zalim yöntemlere başvuruldu. Ve ayaklanma tüm ülkeye yayıldı. Sivil ölümlerin artmasıyla birlikte BM Güvenlik Konseyi devreye girdi ve Libya üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturuldu. NATO’ya bağlı savaş uçakları Mart ayından Ekim’e kadar 26 bin uçuş yaptı, Kaddafi birliklerine karşı 10 bin saldırı gerçekleştirildi. Kaddafi’yi ise kanlı ve zalim bir ölüm bekliyordu. 20 Ekim’de gizemli koşullar altında başından vurularak öldürülen Kaddafi’nin cesedi sokaklarda sürüklendi, linç edildi.
Libya’da özgürlük savaşında 30 bin kişi yaşamını yitirdi. On binlercesinden bir daha haber alınamadı. Libya halkı hâlâ büyük bir travma yaşıyor. Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’in de belirttiği gibi Libya’nın yeniden imarı zorluklarla dolu uzun bir süreç olacak: “Doğru yol birlik olmak, kırılma noktalarından kaçmaktır. Geleceğimizi inşa etmek için uzlaşma ve hoşgörüye ihtiyacımız var.”
Libya’daki tüm aşiretlerin temsil edildiği yeni geçiş hükümetinin temel görevi, yeni anayasanın hazırlanması. Yirmi ay içinde de özgür demokratik seçimlerin düzenlenmesi gerekiyor. Ülke ekonomisinin rayına oturtulmasının dışında en zorlu işlerden biri de ağır silahlı 200 bin eski asinin silahsızlandırılması ya da ordu ve polisin içine entegre edilmesi.
© Deutsche Welle Türkçe
Marc Dugger - Jürgen Stryjak - Peter Steffe / Çeviri: Beklan Kulakszıoğlu
Editör: Başak Özay