Asya’da kriz tehlikesi var mı?
2 Temmuz 20072 Temmuz 1997, Tayland’ın ekonomik tarihindeki en kara gündü. Borsa endeksi tepetaklak olmuş, ülkenin makro dengeleri sarsılmıştı. Merkez Bankası o tarihe kadar Amerikan dolarına endeksli olan para birimi Baht’ı dalgalanmaya bırakınca Tayland parası kısa zamanda yüksek değer kaybına uğramıştı.
Bu çöküş aniden olmamış, “geliyorum” demişti. Yabancı spekülatörler birkaç hafta önce Baht’ı göze kestirip Tayland parası üzerinden rant aramaya başlamıştı. Merkez Bankası, bu saldırıyı göğüsleyecek durumda değildi. 38 milyar dolarlık döviz rezervini piyasaya sürüp Baht’ın değerini desteklemeye çalışmış, ama bunda başarılı olamamıştı. Felaketi önlemek mümkün değildi. Asya krizi patlak vermiş ve Tayland’la beraber bütün güneydoğu Asya ülkeleriyle Hong Kong ve Güney Kore de girdaba kapılmaktan kendilerini kurtaramamışlardı.
Krizin üzerinden on yıl geçti. Bu yılın şubat ayında Bankok’ta düzenlenen uluslararası konferansta bölge ülkelerini bekleyen risk ve fırsatlar tartışıldı. Bu ülkeler, on yıl öncesine baktıklarında, sorunları kendilerinin yarattıklarını ve kriz nedenlerinin çok katmanlı olduğunu görüyorlar. Asya’yı altın madeni gibi gören Batılı yatırımcı kesenin ağzını açmış, bölgeyi krediye boğmuştu. Altına hücumdan Batı da nasibini almak istiyordu.
Tehlike var mı?
Peki böyle bir kriz tekrar yaşanabilir mi? Tayland Kalkınma Araştırma Enstitüsü’nden Chalongphob Sussangkarn 1997 krizinin tekerrür etme ihtimalini şöyle değerlendiriyor: “Günümüzdeki gelişmelerin on yıl öncesiyle benzerliği olduğu da aşikar. Bölge ülkelerinin tümü aynı kalkınma stratejisini uygulayıp Avrupa ve ABD’ye azami tutarda ihracat yapmaya çalışıyor. Ama dünya piyasası bütün bu ihraç mallarını kaldıracak hacme sahip değil. Bu nedenle bütün bölge ülkelerinin yüksek büyüme hızını koruması mümkün değil. Bazı ülkelerin ihracat kaybına uğrama riski yüksek. Bu durumda farklı bir kriz patlak verir, ama sonuçta 1997’de olduğu gibi fabrikaların kapanıp işsizliğin ve sosyal problemlerin artmasına yol açabilir.”
On yıl önceki Asya krizinden Tayland’dan başka Endonezya, Filipinler ve Güney Kore de önemli ölçüde etkilenmişti. Güney Kore, kısa zamanda toparlanırken, güneydoğu Asya ülkelerinde durumun düzelmesi yıllar almıştı. Bölge ülkelerinin ekonomileri yine yüksek oranlarda büyüyor. Ama yolsuzluk, siyasi istikrarsızlık ve zenginle fakir arasındaki uçurumun büyümesi ekonomik canlanmayı tehdit ediyor.
“Çin istikrar kaynağı”
İngiltere’nin Sussex Üniversitesi Kalkınma Etüdleri Enstitüsü’nden Stephany Griffith-Jones, Çin’in bölge ekonomisinin istikrar kaynağı olduğuna işaret ederek şu değerlendirmeyi yapıyor: “Çin tam bir istikrar kalesi. ABD’nin talepleri doğrultusunda esnek kur politikasına geçmesi ve sermaye transferini liberalleştirmesi pekala tartışılabilir. Çin bu alanda son derece ihtiyatlı davranmakla hem karlı çıktı hem de krizin kısa zamanda atlatılmasına yardımcı oldu. Çin’in tek zaafı, bankacılık sistemini iyileştirememiş olmasından kaynaklanıyor.”
Güneydoğu Asya ülkelerinin de kredi disiplinine ve iddialı altyapı yatırımlarının finansmanına önem vermeleri gerektiğini vurgulayan Bankok’taki Kalkınma Araştırma Enstitüsü Başkanı Sussangkarn sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bölge ülkeleri daha sıkı işbirliği yapıp ekonomi politikalarını koordine etmek zorunda olduklarını idrak ettiler. Asya krizinden önce finans sektörüyle bölgesel işbirliği yapmazken şimdi Çin, Japonya ve G. Kore’yi de aralarına alarak bu alanda hamleler başlattılar. Asya tahvil piyasası kalkınmanın uzun vadeli finansmanı için gerekliydi.”
Asya krizinin tekerrür etmemesi için bölgenin daha fazla bölgesel işbirliğine, istikrarlı finans piyasalarına ve daha fazla şeffaflığa ihtiyacı var. 1997’deki krizin nedenlerine benzer gelişmelerin hissedilmeye başlanması bu şartların en kısa zamanda yerine getirilmesini gerekiyor.