Avrupa projesine nazar mı değdi?
3 Haziran 2013Borç krizi Avrupa Birliği'ne (AB) duyulan güveni sarsıyor. Washington'daki Pew Research Center'in sekiz AB ülkesinde yaptığı araştırmadan bu sonuç çıkıyor. Raporda, yarım yüzyıldır devam eden Avrupa'yı birleştirme gayretlerinin Euro krizine kurban gittiği ve krizin ‘Tek Avrupa olma' tutkusunu zayıflattığı dile getiriliyor. Oysa kriz sadece Avrupalıların derinde yatan farklılıklarını ortaya çıkardı.
Kriz patlak verdiğinden ve ortak ülkeler arasındaki sürtüşmelere paralel olarak, para birliğinin zaten kötü olduğunu söyleyenler artmaya başladı. Ortaya atılan tez, Euro'ya geçişin ekonomik değil de siyasi bir karar olduğu. Ortak para birimi kimine göre, yeniden birleşen Almanya'nın dizginlenmesi, kimine göre ise Almanya'nın ortakları üzerinde tahakküm kurabilmesi için düşünülmüş.
Avrupa istikrar istiyordu
Euro'ya geçiş sürecini yakından izleyen Princeton Üniversitesi öğretim üyesi tarihçi Howard James, iki tezin de doğru olmadığını ve Avrupa ortak biriminin, 1970'li yılların döviz kurlarındaki şiddetli dalgalanmalarından korunma amacıyla ihdas edildiğini söylüyor. James'e göre, ‘Avrupalılar, dünya istikrara kavuşmayacaksa hiç olmazsa Avrupa kendi merkez bankasıyla istikrar bulsun', dediler.
Euro ülkelerine bütçe açığı ve borç yüküyle ilgili üst sınır getiren Maastricht kriterleri istikrar arzusunun ifadesiydi. Ancak aralarında Almanya ve Fransa'nın da bulunduğu birçok ülke bu kriterlere uymadı.
AB Komisyonu da üyeler arasındaki ekonomik bütünleşmeyi daha ilerliye götürmek için çalışıyordu. İktisat tarihçisi Werner Abelshauser, “Amaç bütün Euro ülkelerinde aynı kuralları geçerli kılmaktı”, diyor ve ekliyor: “Kuralların herkes için geçerli olması iç pazar açısından çok önemli. Ancak şartların eşitlenmesi Avrupa'daki ekonomi kültürü çeşitliliğine uymuyor. Bunun anlamı, birinin işine gelenin, bir diğerinin işine gelmemesidir.”
Kültür farkı
Werner Abelshauser farklı ekonomi kültürünün, çalışkanlık ya da dakiklik gibi vasıflarla ölçülemeyeceğini ve çok uzun bir sürede meydana gelen sosyoekonomik yapılanmanın neticesi olduğunu belirtiyor. Örneğin, milli ekonominin omurgasını dev tröstler mi yoksa orta ölçekli işletmeler mi oluşturuyor? Ya da emeklilik ve sağlık sigortaları özelleştirilmiş mi yoksa devlet eliyle mi yönetiliyor?
Werner Abelshauser ekonomik anlayış farkına şunu örnek gösteriyor: “ABD'de sosyal devlet yok. Emeklilik sigortası tamamen sermaye piyasası tarafından belirleniyor. Emeklilik fonundaki 35 trilyon euro sürekli olarak kârlı yatırım imkânı arıyor. Kurumsal yatırımcı, diğerleriyle rekabet halinde olduğundan kısa vadeli yatırım yapıyor. Müşteri her üç ayda bir parlak rakamlar görmek istiyor. Böyle olunca da sermaye piyasası kısa vadeli kurallarla işleyebiliyor.”
Alman emeklilik sigortasındaki birikmiş hak talebi ise 7 milyar euroyu buluyor. Profesör Abelshauser bu fonun sermaye piyasasında aktif olarak işletilmemesinin ve Alman özel sektörünün sermaye piyasasına alışamamasının nedenini şöyle izah ediyor: “Sermaye piyasasının ilerisini düşünen Alman ekonomi kültürünü hesaba katıp, uzun vadeli perspektif sunabilmesi lazım. Yani üç aylık değil de, on yıllık. Sermaye piyasası bunu yapmıyor. Bu nedenle de küçük ve orta ölçekli Alman işletmeleri Amerikalı yatırımcıya göre çalışan sermaye piyasasının kurallarına yabancı kalıyor.”
Hep aynı kavga
Alman iktisat tarihçisi Euro'nun sonunun trajedi olmayacağı ve dar bir koridor içinde dalgalanan sabit para kurlarının Avrupa'ya daha uygun olduğu görüşünde. İngiliz meslektaşı Harold James ise ortak para birimine büyük yatırım yapıldığı için Euro'nun yaşatılması gerektiğini savunuyor. James aynı zamanda, çoğu güncel tartışmanın aslında çok eski sözlerin tekrarı olması bakımından, kulak tırmalamakla birlikte yeni olmadığını vurguluyor. “1960 ve 70'li yıllarda söylenenlerden kelimesi kelimesine alıntı yapılıyor” diyen James sözlerini şöyle tamamlıyor: “Fransızlar ve İtalyanlar o yıllarda da Avrupa ekonomisini peşinden sürükleyen Almanya'nın genişlemeci politikalar uygulaması gerektiğini savunuyorlardı. Tarih ölçeğinde tartışmaların özü değişmiyor.”
İngiliz iktisatçı Walter Bagehot 1869 yılında yayınlanan makalesinde Avrupa'nın birleşmesinin muhtemel sonuçlarını analiz ederken, tek bir para biriminin gerçekçi olmayacağını ve Kuzey Avrupa'nın sağlam parasıyla, Güney Avrupa'nın zayıf para birimi arasındaki rekabeti Kuzey'in kazanacağını yazmıştı.
© Deutsche Welle Türkçe
Andreas Becker / Ahmet Günaltay
Editör: Başak Özay