Bankalarda korku artıyor
20 Ocak 2012Özel bankaların bir günlüğüne Avrupa Merkez Bankası’nda (AMB) park ettikleri paranın hacmi salı günü 500 milyar euro ile rekor düzeye çıktı. Bir gün sonra AMB’ye 528 milyar euro emanet eden bankalar daha sonra bu miktarı biraz düşürdüler. Bu rakam, ticari bankaların 2007’de, yani finans krizinden önce merkez bankasına yatırdıkları gecelik paranın bin katına tekabül ediyor.
Bu kadar parayı bir günlüğüne merkez bankasına yatırmak, parayı işletmeyip yastık altında saklamakla aynı anlama geliyor. Nerede kullanacaklarını bilemedikleri paranın emin ellerde olmasını tercih ediyorlar. Bu işlemden para kazanmıyorlar. Çünkü merkez bankası gecelik mevduata yüzde 0,5’lik yıllık faiz uyguluyor.
Bir şeyler yolunda gitmiyor
Bankalar kısa vadeli fazlayı bir günlüğüne, finansman açığını kapatmak zorunda olan diğer bankalara ödünç verdiklerinde daha fazla para kazanıyorlar. Kasa fazlasını bankalara pazarlamak yerine düşük faizle merkez bankasına aktarılması güvensizliğin arttığını gösteriyor. Bankalar birbirlerine olan güveni öylesine kaybetmişler ki, bir geceliğine de olsa borç vermek istemiyorlar. Deutsche Bank'ın müstakbel yönetim kurulu başkanı Jürgen Fitschen ‘korku göstergesinin’ 2008 yılındakinin de üzerine çıkmasının hayra alamet olmadığını söylüyor.
Pazar liberalizmini savunan ve Almanya’nın önde gelen ekonomik araştırmacıları arasında yer alan enstitü başkanı Michael Hüther, Süddeutsche Zeitung gazetesindeki mülakatında durumun son derece tehlikeli olduğunu ve Avrupa bankalarının güvensizlik yüzünden borç vermemesinin, bu kez reel ekonomide değil de bankalar arasında kredi darboğazı yaratabileceğini söyledi.
Finans sistemindeki muhtemel şokların, tıpkı Lehman Brothers’in iflasına yol açan 2008 yılındaki gibi zincirleme reaksiyon başlatmasından endişe ediliyor. 2008'de de sermaye piyasasını korku sarmış, interbank işlemleri durma noktasına gelmiş, konjonktür motoru istop etmişti. Michael Hüther aynı senaryonun tekrarlanabileceğini söylüyor.
Milyarlık açık
Almanya'dakiler de dahil olmak üzere bazı Avrupa bankaları şimdiden sendelemeye başladı. Avrupa Bankacılık Denetleme Kurulu EBA, Commerzbank'ın 5,3 milyar euroluk taze paraya ihtiyacı olduğunu hesaplamış. ‘Die Welt' gazetesi, ‘iyi haber alan kaynaklara' dayanarak yayınladığı haberde bu Alman bankasının kısa zamanda 6 milyar euro bulması gerektiğini yazdı.
Commerzbank'ın zarardaki yan kuruluşu Eurohyp' alıcı bulamadı. Şimdi bu gayrimenkul ve devlet finansörünün tasfiye edileceği bildiriliyor. Bunun için de, şimdiye kadar Eurohyp'in satılması için Commerzbank'ı sıkıştıran Avrupa Birliği Komisyonu'nun onay vermesi gerekiyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi hafta ortasında da derecelendirme şirketi Moody's, Commerzbank'ın kredi notunu düşürme tehdidinde bulundu. Bu Alman bankasının kasasında, bol miktarda ıskartaya çıkmış Yunan devlet tahvili bulunuyor. Yunanistan ile özel alacaklıları arasında devam etmekte olan pazarlıkta bu ülkenin borçlarının daha önce kararlaştırılandan çok daha büyük bir bölümünün silinmesi gerektiği ortaya çıktı. Bu da Commerzbank ve diğer alacaklı bankalara daha fazla plan dışı amortisman mecburiyeti doğuruyor.
Commerzbank'ın yıl ortasına kadar bu gediği kapatması gerekiyor. Haziran ayı ortasında Avrupa Birliği'nin, ödenmiş sermaye ile faaliyet riski arasındaki orantıyı daha sıkı kurallara bağlayan uygulaması başlıyor. Sıkıntıya düşen diğer Alman bankalarının da öz sermaye yapısını iş hacmine nasıl uyduracağını Komisyon'a bildirmesi gerekiyor. Euro Bölgesi'ndeki bankaların toplam sermaye ihtiyacının 100 milyar euro dolayında olduğu tahmin ediliyor.
Sınıra dayanıldı
Bankaların ikilemi, kriz nedeniyle milyarlarca euro kaybettikleri bir dönemde öz sermayelerini arttırmak zorunda olmaları. Michael Hüther bu durumu, ‘yangın sırasında, boşalan yangın söndürme aletini doldurmaya çalışmaya' benzetiyor. Hüther, bankacılık sisteminin artık sınırlarına dayandığını da sözlerine ekliyor.
Köln'deki enstitünün başkanı çözümün, zorla sermaye artırımında aranması gerektiğini belirtiyor ve Avrupa'daki bütün sistemik bankalara devletin sistematik ve aktif bir şekilde ortak olmasını öneriyor. Hüther, iflas ihtimalinin ancak böyle ortadan kaldırılabileceği görüşünde.
Liberalizmi savunan ve devletin ekonomiye müdahale etmesine karşı çıkan bir uzmanın bu formülü benimsemesi alışılmış bir durum değil. Nitekim Alman Bankalar Birliği bu öneriye şiddetle karşı çıkarak, ‘zorla devletleştirmenin ne Avrupa'ya, ne Alman şirketlerine ve ne de bankalara faydası olacağını', duyurdu.
Bankaların aynı zamanda aleyhinde anayasal gerekçeler de sayarak devlet iştirakine karşı çıkmalarının altında, öz sermaye artışının sermaye sahiplerinin rantını düşürecek olması yatıyor. Tabii, siyasi otoritenin işlerine karışmasını da istemiyorlar. Özel bankalar aynı zamanda, ‘zorla devlet ortaklığında batık bankaların kurtarılmasının bütün riskleriyle birlikte yine vergi mükellefine ödetileceği', tezine sığınıyorlar.
© Deutsche Welle Türkçe
Andreas Becker/A. Günaltay
Editör: Beklan Kulaksızoğlu