Bilgi kirliliği ve pandemi: Doğru bilgiye nasıl ulaşırız?
13 Ocak 2022Uzmanların pandemi sırasında tavsiyelerini değiştirmesinden hiç rahatsız oldunuz mu? Ya da "alternatif uzmanların" hak ettikleri ilgiyi görmemesine sinirlendiniz mi? Ne de olsa bu uzmanların da bir kısmı doktor veya profesör titrine sahip. Kim güvenilir uzman olarak kabul edilebilir? Kim kabul edilemez? Bilim insanları neden daha birkaç gün önce söyledikleri şeye sadık kalmıyor? Başka bir deyişle: Bilim nasıl işliyor?
Öncelikle kötü bir haberimiz var: Bilim, doğru ve kesin bilgi arzusunu asla yerine getirmeyecek. Hatta öyle olduğunu da iddia etmiyor.
Almanya'daki Charité Hastanesi'nde araştırmacı olan Ulrich Dirnagl, "Bilim, bilimin kendisini sürekli sorguladığı bir süreçtir ve bu da kendini düzeltmesine imkan tanır" diye tanımlıyor bilimi. O ve çalışma arkadaşları Berlin Sağlık Enstitüsü'nde (BIH) biyomedikal araştırmalarda kalite yönetiminden sorumlu. Bir başka deyişle, araştırmalar hakkında araştırmalar yapıyorlar.
Anekdotlara inanmak
Bilimsel çalışmalar genelde benzer konularda daha fazla çalışmaya ve düzeltmeye yol açsa da, tüm hipotezler veya sonuçlar eşit ağırlığa sahip değil. Pandeminin bazı aşamalarında anlatılan pek çok hikayeden biri muhtemelen şöyledir: "Bir arkadaşım ebe. Ve kadınların aşılandıktan sonra çok sayıda düşük yaptığına tanık olmuş." Bu gibi anekdotlar, insanların ilk başta dehşete düşmelerine neden olabilecek türden hikayeler. Çünkü sonuçta söz konusu kişi bir ebedir ve ne hakkında konuştuğunu bilmektedir. Bir ebeden gelsin ya da gelmesin, böyle bir anekdot, olsa olsa bu konuyu daha yakından incelemeye teşvik edici olabilir. Charité Hastanesi'nden Dirnagl, "Bir anekdot kesinlikle bir hipotez oluşturabilir" dese de "Ancak nedensel bir ilişki kurulacaksa, bu hipotez daha sonra belli çalışmalarda test edilmelidir" diye ekliyor. Örneğin şimdiye kadar dünya çapında 8,7 milyar dozdan fazla aşı uygulandığı halde aşılar ve düşükler arasında hiçbir bağlantı bulunamadı.
İddialar incelemeye tabi olmalı
Bir ebenin gözleminin tamamen insani bir mekanizmadan türemiş olması çok olası. Bu mekanizma da doğrulama yanlılığı. Bu bilişsel hata mekanizması, önceden var olan inançlarımızı veya önyargılarımızı doğrulayan bilgileri tercih etmemize neden olur. Ve hiç kimsenin bu mekanizmaya karşı bağışıklığı yoktur. Roland Imhof, komplo zihniyeti üzerine araştırma yapan bir sosyal psikolog ve "Bu konuda yardımcı olacak tek şey, kendi kendine şeytanın avukatlığını yapmaktır" diyor. Yani, sahip olduğunuz görüşün tam tersine de bakmak.
Bilim insanları, komplo teorisyenlerine kıyasla hata yapmaya meyilli olduklarının çok daha fazla farkında olduklarından, büyük olasılıkla aşılama ve düşükler konusunu araştırmaya devam edecekler. Dirnagl, "Organize şüphecilik bilimsel bir standarttır" diyor ve ekliyor: "Elde ettiğimiz sonuçlarda ve çıkarımlarımızda hata yapabileceğimizi bildiğimiz için biz bilim insanları temelde şüpheciyiz. Kendimiz hakkında da böyleyiz." Bu nedenle, bilimsel dergilerde yayınlanması amaçlanan çalışmalar veya makaleler, yayından önce ilgili alandaki diğer uzmanlar tarafından incelemeye tabi tutuluyor. Yayın öncesi platformlara yüklenen araştırma sonuçları bile, bilim insanları tarafından eleştirel olarak okunur ve incelenir. Bu sistemlerden hiçbiri mükemmel değil elbette ancak yöntemde veya hesaplamada yapılabilecek hataların bulunma olasılığını artırırlar. Dirnagl, "Organize şüphecilik aynı zamanda, iyi çalışmaların kendi araştırmasının sınırlılıklarından (araştırmanın) en sonunda bahsetmesi anlamına da gelir" diyor. Örneğin yazarlar, araştırmada incelenen grubun nispeten küçük olduğunu, uygun bir kontrol grubunun mümkün olmadığını veya araştırmacıların herhangi bir nedenle belirli yönleri dikkate alamadıklarını yazabilirler. Dirnagl, bilimsel şeffaflığın diğer araştırmacıların sonuçları yeniden üretmesine izin verecek şekilde yayıncılık yapmak anlamına da geldiğini ekliyor.
Kanıtlamak ya da kanıtlamamak
Bilim, gerçeği ortaya çıkarmaya niyetli de değildir. Dirnagl'a göre, "Bir hipotezi yanlış olarak ortaya çıkarmak çok daha kolay. (Zira) kuğuların beyaz olduğu varsayımı, ilk siyah kuğu görülene kadar geçerli. Ve (bilime göre) bu kuğuları arayanlar, ne kadar titiz olsalar da en azından bir tanesini gözden kaçırabilirler ki bu da asla göz ardı edilemez."
Çok azımız birer araştırmacı. Pek çoğumuzun bir çalışmada sunulan deneyleri ve hesaplamaları yeniden üretme imkanı sınırlı. Ve hepimiz virolog olsak bile, örneğin atmosfer fiziği hakkında çok az fikrimiz olacak. Neticede bu bir güven meselesi.
Sosyal psikolog Roland Imhoff ve meslektaşları Pia Lamberty ve Olivier Klein, bir araştırma kapsamında insanların uzmanlara olan güvenini mercek altına aldı. Komplo teorilerine en az ilgi duyan kişilerin, bilim insanlarının desteklediği hipotezlere güvenme olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldular. Çalışmada hipotezlerin içeriği ikincil bir rol oynadı. Imhoff, "Uzun bir süre bu durum mantıksız bulundu" dese de aslında çok mantıklı. Imhoff, "Toplum olarak, bir fikir birliği oluşturmaya ve bu fikir birliğine güvenmeye bağımlıyız" diyor.
Charité Hastanesi'nde çalışan virolog Christian Drosten, 2002-2003'teki SARS salgınına neden olan virüs olan SARS-CoV-1'in 2003 yılında keşfedilmesinde yer aldığı ve o zamandan beri koronavirüsler üzerinde araştırmalar yaptığı için Almanya'da geniş ölçüde güven topluyor. Ayrıca Covid-19'a neden olan virüs olan SARS-CoV-2 ile ilgili bir dizi yayını da var.
Aslında insanlar, büyükannelerinin kendilerine gönderdiği YouTube videosundaki endişe verici teorilerin doğruluğuna, pubMed gibi bilimsel araştırmaların yayınlandığı çevrimiçi veri tabanlarından bakabilir ve bu konunun uzmanlarca ele alınıp alınmadığını kontrol edebilirler.
Drosten'in yayınları bile diğer bilim insanlarının incelemesinden geçer not almak zorunda. Veri tabanlarında araştırma yapmak, çoğumuzun yapmak isteyeceğinden daha meşakkatli bir iş olabilir. Ancak, bilim insanı olmayanlar olarak dikkat etmemiz gereken bir nokta var. Dirnagl'a göre, "Bir şeyi yüzde 100 doğru ilan eden herkes, şüpheli bilimsel davranışlar sergiliyor. (Öte yandan) spike proteinin insanı zehirlediğini söylemek gibi aşırı bir hipotez ortaya atan herkes de aşırı kanıt standartlarına tabi tutulmalı."
Ve bir YouTube videosu da bu standartları tutturan bir kanıt sayılmıyor.
Julia Vergin
© Deutsche Welle Türkçe