Bir göçememe hikâyesi
23 Nisan 2020İranlı Mehdiye'nin dokuz yaşında bir oğlu var. İkinci çocuğu da yolda, yedi aylık hamile. Mehdiye, aynı zamanda MS (Multiple Skleroz) hastası. Hem hamile hem de MS hastası olan 30 yaşındaki kadının son iki ayı Türkiye'nin bir ucundan diğerine sürüklenerek geçmiş. Nedeni, daha iyi bir hayat kurma hayalinden başka bir şey değil…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 27 Şubat'ta 33 askerin hayatını kaybettiği İdlib saldırısından hemen sonra Yunanistan'a geçmek isteyen göçmenlere kolluk kuvvetlerinin engel olmayacağını açıklamasının ardından binlerce mülteci ve göçmen Edirne sınırına akın etmişti. Mehdiye ve eşi Mustafa da, nehrin öte tarafına adım atabilmek umuduyla Pazarkule'de tam bir ay geçirmiş. 35 yaşındaki İran Azerisi Mustafa, dört senedir Türkiye'de. Önce kendi gelmiş, sonra eşi ve oğlunu getirmiş. Yollarda geçirdikleri iki ayın hikâyesi, Aksaray ilinde başlıyor.
Türkiye'nin "Kapıları açtık" demesiyle Yunanistan'a geçebileceğini düşünen aile, Aksaray’da yaşayan diğer göçmenlerle beraber bir otobüs kiralamış. Mustafa'nın deyişiyle, "daha düzgün bir hayat için" Pazarkule'ye yola çıkmışlar. Yolda polis durdurmuş, şoföre nereye gittiklerini sormuş. Şoför göçmenleri sınıra götürdüğünü söylediğinde, "Tamam, direkt Pazarkule'ye götür" demiş.
Edirne sınırında bir ay, Malatya yurdunda iki hafta karantina
Mustafa, eşi ve çocuğuyla yollara düşmeden önce Aksaray ilinde bir döşemecide çalışıyormuş ama kazandığı yetmiyormuş. Avrupa'ya giderlerse her şey daha iyi olacak diye düşünmüş. Pazarkule’ye giden o otobüse binmeleri bu fikirden çıkmış. Sınırda bir ay geçirmişler. Yunanistan'a geçmeyi denemişler, olmamış. Beklemişler, yeniden denemişler. Yine olmamış. Böyle geçen bir ayın sonunda COVID-19 salgını kapıya dayanmış. Mart'ın sonunda İçişleri Bakanlığı’nın karantinaya almak için Pazarkule Sınır Kapısı’ndan otobüslere bindirerek kimini geri gönderme merkezine (GGM) kimini Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurduna gönderdiği 5 bin 800 göçmen arasında onlar da var. Mustafa, 6 aylık hamile Mehdiye ve 9 yaşındaki oğulları, Malatya'da bir yurda yerleştirilmişler. İki haftalık karantinayı burada tamamladıktan sonra o can alıcı soru gündeme gelmiş: "Şimdi ne yapacağız?"
Yine yol göründü: Kırıkkale'den Kırklareli'ne…
Karantina bitince İzmir otogara bırakılan da olmuş, İstanbul'a da… Onların payına, Kırıkkale düşmüş. Karantinada iki haftalık süre dolunca üç kişilik ailenin de aralarında olduğu Afganistan, Pakistan ve İran'dan 23 kişi, bu kez bir otobüse bindirilerek Kırıkkale'ye gönderilmiş.
"Bize hiçbir şey söylemediler. Jandarmalar bize kızıyordular. Lavaboya gitmek istiyordu hamile eşim, kızıyordular."
Kırıkkale İl Göç İdaresi'nde geçirdikleri kısa sürenin ardından, nereye gitmek istedikleri sorulmuş. İstanbul'a gidemezler, burada kayıt alınmıyor çünkü. O zaman hem İstanbul'a uzak olmayacak hem de iş bulunacak bir yer olsun. "Gebze'ye" demişler. Bir otobüs ayarlanmış, Gebze'ye götürülmüşler.
Gebze’ye vardıklarında tarih 10 Nisan 2020, saat 23.00… Yani salgın nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilk Cuma. Yasağın yürürlüğe girmesine sadece bir saat var. Tarlabaşı Dayanışma gönüllüleri, en küçüğü 2 yaşında olan 7'si çocuk 23 kişilik grubun konaklayabileceği bir pansiyon bulmuş ancak ısrarlar sonuç vermemiş. Neden? Çünkü aralarında kimliği olmayanlar var. Yardımlarına "sosyal medya adaleti" yetişmiş. Durumu Twitter'dan paylaşmalarının ardından Gebze Emniyeti olaya müdahil olmuş. "Sokakta kalmasınlar, en yakın il göç idaresine gönderelim" kararı çıkmış. "Kocaeli'ne gidiyoruz” diye çıktıkları yolda, Kırklareli'ne varmışlar çünkü Kocaeli İl Göç İdaresi'nde yer yokmuş. Kırklareli'nde iki gün geçirmişler. Bu iki gün bitince yine aynı soru gündemde: "Şimdi ne yapacağız?"
"Zaten salıverilmeleri lazım ama olur olmadık yerde, saatte değil"
Yine bir otobüs ayarlanmış, çoğu çocuk 23 kişi yine yollara düşmüş. Bu kez istikamet İstanbul… Sultanahmet'e vardıklarına otobüsten indirilmişler. Polis bir arada duran onlarca insanı görünce yanlarına giderek, "Burada böyle duramazsınız, korona var. Dağılın" demiş. Gruptakiler, "Bizi devlet buraya bıraktı" deyince, hem anlamamış hem inanmamışlar. Az ötede bir parka gitmişler. Dışarıda hava soğuk, yemek yok. Grupta hamile var, çocuk var, epilepsi hastası var, protez bacaklı delikanlı var. Orada bekledikleri sırada Tarlabaşı Dayanışma gönüllüleri yetişmiş. On beş yıldır sahada göçmenlerle dayanışan Tarlabaşı Dayanışma gönüllüsü Muhammed Sıddık Yaşar'ın anlattığına göre, 23 kişiyi iki ayrı semtte iki ayrı eve yerleştirmişler.
Karantina süreci bittikten sonra GGM'ler ile KYK yurtlarına yerleştirilenlerden bazıları kayıtlı oldukları illere, bazıları sınıra, bir kısmı ise 23 kişilik göçmen grubu gibi bir kentten diğerine gönderildi. Şu an Türkiye'de salgın nedeniyle sınırlar kapalı olduğu için sınır dışı işlemi de gerçekleşmiyor. 23 kişilik grubun bir şehirden diğerine sürüklenmesini başından beri takip eden avukat Esin Bozovalı, bu kişiler hakkında sınır dışı kararı olmadığını, en azından kendilerine tebliğ edilen bir karar olmadığını söylüyor. "Esas olması gereken zaten salıverilmeleri ama olur olmadık yerlerde, olur olmadık saatlerde değil" diyor.
Karantinayı GGM'de geçirenlere sınır dışı kararı alınmış
23 kişilik grup Malatya'da KYK yurdunda kalmıştı ama sınırda bekleyenlerin çoğu karantina için GGM'lere yerleştirilmişti. "Yapılan işlemler şeffaf olmadığı için yasal dayanağı ne bilemiyoruz" diyen avukat, Türkiye'de GGM'lerin hapishane gibi kullanılabildiğini, aslında bu merkezlere yalnızca sınır dışı işlemlerini tamamlamak amacıyla insanların kapatılmasının mümkün olduğunu söylüyor. Fakat karantina için GGM'ler kullanılınca farklı uygulamalar ortaya çıkmış. Buralarda karantinada tutulmalarına meşru zemin yaratmak için aralarında halihazırda kayıtlı olanların da olduğu bazı mülteci ve göçmenler hakkında sınır dışı kararı alınmış ama çoğunlukla bu karar tebliğ edilmemiş, yalnızca idari gözetim sonlandırma formu verilmiş. Avukat Bozovalı, "Kimler hakkında ne sebeple sınır dışı kararı alındığını öğrenmekte zorlanıyoruz, bu kararlar mülteciler açısından önemli sorunlara yol açabilir" diyor.
"Durum böyle giderse, bir hayat kuramayız…"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Risk geçtikten sonra kim Pazarkule'nin önüne gitmek istiyorsa 'Hayır' demeyiz" demişti. Şimdi Mehdiye ve Mustafa, biri yanlarında diğeri yolda olan çocukları ile salgının geçmesini bekliyor. Hayat kısmen durmuş olsa da geçici kimlik kartlarının nasıl yenileneceğini düşünmeye, iş aramayı sürdürmeye devam etmeleri lazım. Mehdiye bu aralar hamileliği için hastane kontrollerine gidemiyor. Öte yanda, Avrupa'ya gitme hayali onu bırakmıyor. Salgının ne zaman biteceği belirsiz ama onlar için beklemekten başka çare yok.
"Virüs düşmüş ortaya. Her yere gidiyoruz, bir yere yetişemiyoruz. Her yer kapalı. İşler kapalı. İş bulamıyoruz. Durum böyle giderse, hiçbir şey yapamayız. Ne bir iş bulabilir ne bir hayat kurabiliriz."
Burcu Karakaş
©Deutsche Welle Türkçe