Terör Trump'a yarıyor
Normal zamanlarda olsa New York polisi ile Federal Soruşturma Bürosu'nun (FBI) ortak başarısı göklere çıkarılırdı. New Jersey ve New York'taki bombalı saldırıların fail zanlısı kısa zamanda teşhis edildi ve yakalandı.
Güvenlik birimlerinin başarısının son haftalarda hep olduğu gibi bu kez de dikkatlerden kaçmasının sorumlusu Donald Trump'tı. Cumhuriyetçi Parti'nin Başkan adayı Amerikalıların radikal Müslümanların saldırısına uğrama korkusuna basit çözüm yolu göstererek, ‘siyasi dürüstlük' yerine ‘etnik profil' formülünü önerdi.
Irk takibatının ABD'de yasak olması, anlaşılan Trump'ı ilgilendirmiyor. Aksine, önerdikleri ne zaman hukuka aykırı çıksa kendisi ve taraftarları bunu sistemin ne kadar bozuk, yanlış ve kokuşmuş olduğunun kanıtı sayıyor. Aynı zamanda ABD'nin ülkenin güvenliğini yasalardan daha önemli kılacak bir lidere ihtiyacı olduğu izlenimini de yaratılıyor.
Acil çözümler
Hillary Clinton'ın karmaşık analizleri ise Amerikalıları ilgilendirmiyor. Radikal Müslümanların ABD'de işledikleri suçların neden Suriye ve Irak'taki savaşlarla ilgili olduğunu kimse bilmek istemiyor. Güvensizlik ve korku içindeki Amerikan kamuoyu en kısa zamanda çözüm bulunmasını istiyor.
Orta ve uzun vadeli etkileriyle ilgilenmeye de yanaşılmıyor. Kendini başkalarından ayırma ve terörü savuşturma üzerinden tanımlayan, korku ve güvensizliğin hakim olduğu bir toplumu bu ruh halinin nasıl değiştireceği söz konusu edilmiyor. Korkuların yasaklanmasından bıktığı tezi ise taraftar buluyor. Bu da, Almanya için Alternatif partisinin ‘insan bu kadarını da söyleyebilmeli' söylemini anımsatıyor.
ABD, halkın büyük bölümüne hâkim olan vesayet altında bırakılma hissini dağıtmakta zorlanıyor. Yürürlükteki yasalar temelinde ama aynı zamanda vatandaşa hislerinde, endişelerinde ve umutlarında samimi olabileceği duygusunu da veren tartışma ortamı yaratılamıyor. Çoğu Amerikalının korku ve güvensizlik duygusunda ırkçı ve yabancı düşmanı düşüncelerle mi hareket ettiğini sorgulayamadığı anlaşılıyor.
Elitlerin zafiyeti
Bu gibi tartışmaların çığırından çıkmasını önleyebilecek toplumsal güçlerin hangileri olduğu sorusuna da yanıt bulunabilmiş değil. Kesin olan, elitlerin ve medyanın bu görevi yerine getiremediğidir.
ABD'deki seçim mücadelesinden Fransa, İngiltere, Polonya, Danimarka ve Almanya'nın çıkaracağı dersler bunlar olmalıdır.
ABD'nin hararetli tartışma ortamında bu gibi sorulara yer olmadığını da teslim etmek gerekir.
Kendini beğenmişliğin rehaveti
Amerika aylardır süren seçim mücadelesinde öylesine yıpranıp kutuplaştı ki, kamera karşısında ve Twitter mesajlarında dağılma belirtileri göstermeye başladı. Bu seçim kampanyasında tabuların ve ülkenin hangi temeller üzerine oturtulması gerektiğinin canlı bir şekilde tartışılmasında geç kalındı. Büyük seçimlerin yaklaşmakta olduğu diğer ülkelerin siyasetçileri kendilerini bencilliğin rehavetinden kurtarıp sahici insanların yaşadığı gerçekliğe dönseler, iyi ederler.
© Deutsche Welle Türkçe
Ines Pohl