İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Boris Johnson yüzünden başarısızlığa uğradı. Çünkü popülist muhafazakâr Johnson'ı alaşağı eden seçim yenilgisi ya da muhalefet değil, bizzat kendi karakteri oldu. Üç yıldır başbakanlık koltuğunda oturan Johnson, yaşanan bir dizi skandalın sonunda kendinden bir yalancı, örtbas edici ve inkarcı olarak söz edilmesine neden oldu.
Bir zamanlar kabinesi ve partisi için umut olarak görülürken nihayetinde bir utanca dönüştü. Siyasi yeteneği ve insanları ikna edebilme özelliğiyle iktidara gelen Johnson, sonunda söylediği kaotik yalanlar, yerine getiremediği vaatler ve şişirilmiş özgüveniyle bir çıkmaza saplandı.
Kendini vazgeçilmez sanıyor
Johnson, Muhafazakâr Parti yeni liderini buluncaya kadar Downing Street'te birkaç ay daha "topal ördek" olarak oturmayı planlıyor. Ancak görünen o ki; kendini yeri doldurulamaz olarak gören Johnson, neden gitmesi gerektiğini ve bundan sadece kendisinin sorumlu olduğunu hâlâ anlayabilmiş değil. Zira Johnson, istifa konuşmasında yaşananlardan kendini değil, milletvekilleri arasında olduğunu iddia ettiği "sürü psikolojisini" sorumlu tuttu.
Doğru olmayan bu değerlendirme, trajik bir şekilde popülist rol modeli Donald Trump'ı anımsatıyor. Johnson da Trump gibi zamanının dolduğunu görmek istemiyor. Ayrıca Trump gibi kaotik gidişatın ülkesindeki siyasi sisteme verdiği zarara ilişkin de endişesiz görünüyor.
Boris Johnson, 2019'da verdiği sözü aslında tutmuştu. Brexit'i, yani Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) çıkışını mümkün kılan ve selefi Theresa May'ın yapamadığını yaparak AB ile bir çıkış anlaşması imzaladı. Ama Johnson muhtemelen bu anlaşmaya bağlı kalmayı hiçbir zaman da düşünmedi.
Söz konusu anlaşma, Büyük Britanya ile Kuzey İrlanda arasında AB iç pazarında sanal bir mal ve gümrük sınırı oluşturuyor. Anlaşma, aslında popülistlerce ikna edilerek kör edilen Brexit taraftarları için kabul edilemez ayrıntılar içeriyordu. Ancak Johnson buna rağmen o dönemde muhazakârların desteğini almayı başardı.
AB rahat bir nefes aldı
Sonrasında ise her şey yokuş aşağı gitti. Boris Johnson, geçen bahar aylarında AB ile imzaladığı anlaşmayı tek taraflı olarak bozmak istedi, sonrasında da üzerini birkaç gevşek şakayla örtmeye çalıştı. Şimdiyse anlaşmadan tek taraflı olarak çekilme gerçekleşmeyecek, çünkü Londra'daki geçici hükümet artık bunu yapabilecek durumda değil.
AB de bu konuda rahat bir nefes aldı. Hatta Brüksel'de Boris Johnson'ın tarih olduğu düşüncesiyle bir sevinç havası var. Öte yandan halefinin Brexit anlaşmalarına bağlılık göstereceğini ummak için erken. AB-İngiltere ilişkilerinin bundan sonra düzelip düzelmeyeceği henüz belirsiz.
Boris Johnson, korona pandemisi boyunca da ülkesini yalpalayan bir rotada yönlendirdi. Pandemiyi başlangıçta ciddiye almadı ama daha sonra Avrupa'nın geri kalanından daha erken etki gösteren bir aşı kampanyası düzenlemeyi başardı. Ancak Johnson, resmi konutunda verdiği partilerde kendi hükümetinin koyduğu korona yasaklarını delerek büyük bir tartışmaya yol açtı ve nihayetinde bu da siyaseten biletinin kesilmesini hızlandırdı.
Winston Churchill'i taklit etti
Seçilecek yeni başbakan yüksek enflasyon, Brexit'ten sonrası gerileyen dış ticaret sorunu, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının etkileri, dünyadaki açlık krizi ve fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması gibi meselelerle uğraşmak zorunda. İngiltere'nin dış poltikası da Johnson'ın ayrılışı nedeniyle aylarca felçli kalacak gibi görünüyor.
Yeni hükümet göreve başlayana kadar ülkedeki belirsizlik sürecek. Bu, birden fazla krizin yaşandığı ve uluslararası düzeyde işbirliğine ihtiyaç duyulan bir dönemde oldukça zor olacak. Johnson da istifa konuşmasında bugünün kasvetli göründüğünü, ancak bir sonraki hükümet için "parlak bir gelecek" gördüğünü söyledi.
Boris Johnson, büyük Başbakan Winston Churchill'i taklit ettiğini gizlemedi. Bazen yürüyüşünü, bazen jestlerini bile taklit etti. Ama tabii ki bu yeterli değildi. Churchill'in aksine Johnson'ın sağlam ilkeleri, derin inançları ve hissedilen bir vicdanı yoktu.