CDU'nun yeni programı: Merkel dönemine veda
28 Aralık 2023Almanya'da 16 yıl boyunca Angela Merkel başbakanlığında iktidar olan Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) parti, 26 Eylül 2021'deki genel seçimleri kaybetmesinin ardından muhalefete düştü. Yıllarca farklı partilerle kurduğu koalisyonlarla ülkeyi biçimlendiren parti, Merkel'in liderliğinde olduğu dönemde ulusal ve küresel gelişmeler karşısında büyük değişim gösterdi ve klasik Hristiyan muhafazakâr çizgiden ayrılan hamleler yaptı. 2015 ile 2016 yıllarında yaşanan sığınmacı krizinde sınırların kapatılması yönündeki taleplere rağmen Merkel Suriyelilere kapıların açılması kararı aldı. Merkel, Japonya'da 2011 yılındaki deprem ve tsunami sonrasında Fukuşima Nükleer Santrali'nde meydana gelen kazanın ardından aldığı kararlarla Almanya'nın nükleer santrallere daha hızla veda etmesinin önünü açtı. Merkel'in bu ve benzeri hamleleriyle, CDU Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşillerden de seçmen kazandı.
Ancak iki yıl önceki seçimleri kaybetmesi ve Merkel sonrası partide dümeni ekonomik liberal kanattan Friedrich Merz'in devralmasıyla CDU sosyal ve çevreci çizgiden uzaklaşmaya başladı. Merz'in özellikle göç konusundaki popülist açıklamaları partinin sağa kayması olarak yorumlandı.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılacağı 2024 yılı Avrupa'da partilerin sağa kayması konusunda yeni bir sınama olacak. Gelecek yıl Almanya'da da doğudaki Brandenburg, Saksonya ve Thüringen eyaletlerinde seçimler yapılacak. Bir zamanlar CDU'nun yüksek oy oranına sahip olduğu doğu eyaletlerinde kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı, İslam ve göç karşıtı parti Almanya İçin Alternatif (AfD) yüzde 30 civarında oy ile uzun süredir birinci parti konumunda bulunuyor.
CDU, Merz yönetiminde 2024'teki bu önemli seçimlere hazırlanıyor. Öte yandan da iktidardaki SPD, Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) koalisyonuna halkın desteğinin büyük ölçüde azaldığı ve koalisyon ortakları arasında görüş ayrılıklarının yaşandığı bir dönemde Merz ve partisi olası bir erken seçim ihtimalini bizzat dillendirerek, iktidara oynuyor.
CDU, bu amaçla yeni bir parti programı hazırladı. Ocak ayında parti yönetiminde, Mayıs ayında da parti kongresinde kabul edilmesi öngörülen program Merkel dönemine veda olarak yorumlanıyor.
Program taslağı, öncü kültürden göçe, emeklilik yaşının yükseltilmesinden İslam'a, otokratik liderlerle iş birliğinden NATO'ya, Rusya'ya bakıştan Avrupa Birliği'nin (AB) genişlemesine ve nükleer enerjiye kadar çok sayıda alanda partinin uzun vadeli duruşunu belirliyor. DW Türkçe, 70 sayfalık programda Türkiye'yi de etkileyebilecek başlıkları mercek altına aldı.
Düzensiz göç
CDU'nun mevcut parti programı 2007 yılından. Bu nedenle o dönemden beri çıkan savaşlar, yaşanan siyasal ve ekonomik krizlerle artan düzensiz göç gibi sorunlara somut cevaplar vermekte yetersizdi. CDU yeni parti programında, düzensiz göçmenleri iltica başvurusundan sonra güvenli olarak nitelendirilen üçüncü bir ülkeye göndererek sığınma başvurusunun orada incelenmesini ve karara bağlanmasını öngörüyor. CDU, olumlu cevap almaları halinde iltica başvurusunda bulunanların söz konusu üçüncü ülkede koruma almalarını savunuyor. Ancak Hristiyan Demokratların bu planını hayata geçirmesi zor. İktidara gelebilmesi için bir koalisyon ortağına ihtiyacı olan CDU'nun muhtemel koalisyon ortakları olan SPD ve Yeşiller üçüncü ülke modelini reddediyor.
Göç meselesi Türkiye kökenlileri de yakından ilgilendiriyor. Son yıllarda hem Almanya'da yapılan sığınma başvurularında hem de ülke sınırlarında yakalanan düzensiz göçmenler arasında Türk vatandaşlarının sayısında rekor artış kaydedildi. Türk vatandaşları, savaştan kaçan Suriyelilerin ardından Almanya'ya en çok sığınma başvurusu yapan grubu oluşturuyor.
Öncü kültür kavramı öne çıktı
CDU'nun, Hristiyan muhafazakâr köklerine dönerek son yıllarda güçlenen İslam ve göç karşıtı, aşırı sağcı AfD'ye kaybettiği seçmeni geri kazanmayı hedeflediği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. 2000'li yılların başından bu yana zaman zaman ortaya atılan, tartışmalara yol açan ve uzun süredir de rafa kaldırılan "öncü kültür" kavramının yeni programda yine öne çıktığı dikkati çekiyor. "Öncü kültür" ile Almanya'daki siyasal ve toplumsal değerleri yeniden Hristiyan muhafazakâr bir bakış açısı ile tanımlıyor. Programda, "Almanya'da yaşayan herkes kesinlikle sorgulamadan öncü kültürümüzü kabul etmelidir" ifadeleri dikkat çekiyor. Öncü kültür olarak, insan onuna saygı duyulması, temel insan hakları ve hukuk devletinin benimsenmesi gibi evrensel ilkeler ile İsrail'in varlığının kabulü ve buna saygı duyulması gibi kriterler de sayılıyor. Programda, ancak bunların kabul edilmesiyle Almanya'ya uyum sağlanacağı ve Alman vatandaşı olunması gerektiği savunuluyor.
Bu arada daha önce de yaptığı popülist açıklamalarıyla dikkat çeken CDU Genel Başkanı Friedrich Merz, geçen hafta "Öncü kültürden, yaşam tarzımızdan bahsettiğimizde bence Noel öncesi Noel ağacı almak da buna dahil" diye konuştu ve bunu kuşaktan kuşağa aktarılan Batılı Hristiyan kültürel kimliğin bir parçası olarak niteledi.
CDU'nun yeni parti programının hazırlanmasında görev alan Türkiye kökenli Milletvekili Serap Güler "Çoğu kişi Anayasa'yı öncü kültür olarak nitelemekle yetiniyor. Ancak toplumsal birlik ve dayanışmayı güçlendirecek, herkesi kapsayan bir düzenlemeye ihtiyaç var" sözleriyle öncü kültürü savunuyor.
İslam Almanya'nın bir parçası mı?
Yeni programdaki tartışmalı bir diğer nokta da İslam. Eski Cumhurbaşkanlarından CDU'lu Christian Wulff "İslam artık Almanya’nın bir parçası" cümlesiyle hafızalara kazınmış, Türkiye kökenli Müslüman göçmenlerin sempatisini kazanmıştı. Yeni programda ise bu bakış açısına veda edildiği görülüyor. Programda, "sadece "Almanya'daki ortak değerleri tanıyan, benimseyen Müslümanların bu ülkenin bir parçası olduğu" ifadelerine yer veriliyor.
DW Türkçe'ye konuşan, programı hazırlayan komisyonun başkan vekili CDU'lu Milletvekili Serap Güler, "İslam Almanya'nın bir parçasıdır" şeklindeki cümlenin söylendiği 2010 yılında da doğru olmadığını belirtiyor ve din üzerinden genelleme yapmanın yanlış olacağını kaydediyor. Kendisinin de Müslüman olduğunu hatırlatan Güler, İslam dendiğinde tek bir anlayıştan söz edilmediğini, içinde farklı akımların var olduğunu, bunlardan bazılarının, mesela Vehhabilik ya da siyasal İslam'ın Almanya'da istenmediğini belirtiyor. Güler'e göre din yerine insanlar üzerinden bir tanımlama yapmak daha doğru. Bu nedenle de "Bizim değerlerimizi tanıyan Müslümanlar Almanya'nın bir parçasıdır" formülünde karar kılındığını açıklıyor.
Güler, programı hazırlarken camilerin yurt dışından bağımsız hale gelmesi konusuna da yoğun bir şekilde kafa yorduklarını, cami vergisi veya diğer finansman modelleri gibi çok sayıda alternatifin gündeme geldiğini aktarıyor. Güler, önümüzdeki dönem bunun ve imamların Almanya'da eğitilmeleri ve maaşlarının karşılanması konularının detaylandırılıp somutlaştırılacağını kaydediyor.
Almanya'daki imamların ve din görevlilerinin büyük kısmı Türkiye'den gelen, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki kadrolu memurlar. Almanya'daki en büyük çatı kuruluşu olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nin (DİTİB) yaklaşık 900 kadar ibadethanesinde binden fazla din görevlisi görev yapıyor. DİTİB uzun süredir Ankara ile yakın bağı nedeniyle sert suçlama ve eleştirilerle karşı karşıya.
Aşırılıkla mücadele
CDU'nun yeni programında aşırılıkla "360 derece bakışlı bir mücadele" gerektiği de vurgulanıyor. "Sağdan, soldan, İslamcı ya da yabancı kökenli olanlarından, nereden gelirse gelsin aşırılık, şiddet ve teröre karşı uyanık olmalı ve mücadele edilmeli" ibaresi dikkat çekiyor. Sağcı ve solcu aşırılığa toplumda asla yer olamayacağı, her ikisinin de toplumu zehirlediği belirtilerek "Hristiyanlıktaki insan tanımımıza da aykırı düşüyor" vurgusu yapılıyor.
CDU'lu Federal Meclis Milletvekili Serap Güler'e, yeni programın bu maddesini göz önünde bulundurarak, Ülkücülere yönelik olası yasak ve terör örgütü listesindeki PKK ve DHKP-C gibi örgütlerle mücadele açısından çıkarılması gereken sonuçları sorduk. Hazırlanan programın uzun vadeli olduğunu hatırlatarak, tek tek örgütler özelinde detaylandırılmadığını belirten Güler, ancak Ülkücülerin mücadele edilmesi gereken aşırı sağcı yapılardan olduğunu vurguladı ve "Bence yasaklanması gerekiyor" diye konuştu.
Parti programında İslamcı terör ve sıklıkla hafife alınan siyasal İslam'ın çok tehlikeli olduğu vurgulanırken nefret ve şiddeti kışkırtan ve İslami düzen kurmayı hedefleyen herkesle mücadele edilmesi gerektiği belirtiliyor. Almanya'nın "İslamcı örgütlerin sığındığı bir liman olamayacağı" hatırlatılıp, istihbarat birimlerinin izlediği İslamcı yapıların devlet organları tarafından muhatap alınamayacağının altı çiziliyor.
Güvenlik, dış politika ve otokratik rejimlerle ilişkiler
Güvenlik ve dış politikada köklü değişiklik talep eden CDU, Avrupa Birliği, NATO ve gelişmiş yedi sanayi ülkesinden oluşan G7 ile ilişkilerin güçlü şekilde devam etmesi gerektiğinin altını çizerken, "değerlerimizi paylaşan partnerler ile de yakın görüş alışverişi yapılması ve çıkarların birlikte hayata geçirilmesi gerekir" deniyor. Bu bölümde ayrıca otokratik devletlere bağlı olunmaması gerektiği belirtiliyor.
Almanya'da yıllarca iktidarda olan Hristiyan Birlik (CDU/CSU), "iş birlikleri ile zor partnerlerin değiştirilebileceği tezi ile hareket etmiş, Rusya ve Çin ile yakın iş birliği içinde olmuştu. Ancak Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'ya saldırmasıyla başlayan savaşta Almanya'nın aldığı Moskova karşıtı tutum krize neden olmuş, Almanya'nın en önemli enerji tedarikçisi Rusya doğal gaz musluklarını kapatmıştı.
CDU, yeni programında Çin de "giderek uzaklaşan ve kendini Almanya'nın rakibi" olarak ortaya koyan bir ülke olarak niteleniyor. Stratejik öneme sahip mallar ile kritik öneme sahip hammaddelerin tedarik edildiği kaynakların çeşitlendirilmesi ile güvenlik açısından mühim teknolojilerin ve dijital altyapıların korunması da vurgulanıyor. Kuzey ve Güney Amerika ile Hint-Pasifik ülkeleri ile siyasi iş birlikleri sağlanması hedefleniyor.
Peki güvenlik ve dış politikada Türkiye'nin yeri nerede ve son aylarda yoğun tartışmaya neden olan, İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeyi pazarlık malzemesi yapan Ankara CDU için nerede duruyor? Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkiler nasıl olacak?
Türkiye'ye geniş açıdan bakmak gerektiğini belirten CDU'lu politikacı Güler, Türkiye'yi uzun süredir AKP ve Recep Tayyip Erdoğan yönetse de ülkenin onlardan ibaret olmadığını söylüyor. Güler, "Türkiye AKP'den de önce, Erdoğan'dan da hatta Almanya'dan da önce NATO üyesiydi, Erdoğan'dan sonra da NATO üyesi olmayı sürdürecek. O nedenle NATO partnerliğini bir parti veya kişi üzerinden değerlendirmek doğru olmaz" diye konuşuyor. Erdoğan liderliğindeki Türk hükümetinin İsveç'in üyeliği meselesinde de görüldüğü üzere zor bir partner olduğunun açık ve net ortada olduğunu da tekrarlayan Güler, "Bizim Erdoğan sonrasında da var olacak bir Türkiye için stratejiye ihtiyacımız var. Dediğim gibi bu kısa vadeli bir seçim veya hükümet programı değil, uzun vadeli bir parti programı" diyor. "Ama Türkiye'ye stratejik bir partner olarak ihtiyacımız var, jeopolitik ve göç politikaları açısından ihtiyacımız var, bu nedenle bir kişi veya iktidar üzerinden değerlendirmeyen, uzun vadeli bir perspektifle Türkiye'ye bakıyoruz" diyor.