Cumhurbaşkanlığı sistemiyle geçen bir yılın bilançosu
21 Haziran 2019Türkiye'ye köklü bir sistem değişikliği getiren 16 Nisan 2017 referandumunun üstünden iki yıl, 24 Haziran seçimlerinin üstünden ise yaklaşık bir yıl geçti. Muhalefet yeni sistemin uygulamaya geçtiği son bir yılda kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılarak TBMM’nin etkisizleştirildiğini, iktidar ise Meclis’in eskisinden de güçlü olduğunu savunuyor.
Hukukçulara göre ise “mutlaki cumhurbaşkanlığı” olarak da adlandırılabilecek olan bu sistem gelecek açısından bazı tehlikeler barındırıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni sistem vaadini "tam kuvvetler ayrılığı ile Meclis yasa yapmaya ve hükümeti denetlemeye; hükümet etkili icraata, yargı da bağımsız ve tarafsız bir biçimde adaletin tecellisine odaklanacak" sözleriyle anlatmıştı. Ancak bu vaadin geçen bir yılda gerçekleşip gerçekleşmediğine dair muhalefet ve iktidar farklı görüşlere sahip.
Yeni sistemde partili cumhurbaşkanı yürütmenin başı olurken, eski sistemdeki Başbakan ve Bakanlar Kurulu ortadan kalktı. Bir yıldır uygulamada olan bu sistemle yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararname çıkarabiliyor. Yasama organı ise hala TBMM.
DW Türkçe’nin derlediği bilgilere göre, Erdoğan’ın 9 Temmuz 2018’de yemin etmesinin ardından şimdiye kadar toplam 39 cumhurbaşkanlığı kararnamesi (CBK) yayınlandı. Bu kararnamelerin düzenlediği madde sayısı ise toplamda 1892. Buna karşılık TBMM’de bu yasama döneminin başından beri 35 teklif yasalaştı ve bunların düzenledikleri madde sayısı ise 555. Kanunlaşan bu 35 teklifin 13'ü torba teklif, görüşülen 555 maddenin de 404'ü torba teklif maddeleri. Bu arada muhalefetin sunduğu kanun tekliflerinin arasında kabul edilen bir teklif bulunmuyor.
"Tek adam” ile "600 kişi” karşılaştırması
CHP'nin anayasa hukukçusu milletvekili İbrahim Kaboğlu bu durumu, "Nicelik olarak tek adam 1892 maddeyi çıkarırken, biz yasama olarak 600 kişi 555 maddeyi görüşebildik" sözleriyle özetliyor.
TBMM’deki yasama çalışmalarını DW Türkçe’ye değerlendiren HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, meclis işleyişine bakıldığında yürütmenin yasama üstünde bir egemenlik kurduğunun gözlendiğini söylüyor. Oluç, "Meclise gelen kanun tekliflerinin aslında parlamentoda hazırlanmadığını, yürütme tarafından hazırlanarak AKP grubuna gönderildiğini biliyoruz. Bu teklifler enine boyuna tartışılamıyor, komisyonlardaki tartışmalarda AKP’li vekiller en ufak bir değişiklik dahi yapamıyor” diyor.
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile TBMM'de kabul edilen kanunlar arasındaki denge de tartışma konularından biri. Anayasaya göre cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması durumunda kanun hükümleri uygulanıyor. TBMM'nin aynı konuda bir kanun çıkarması durumunda ise CBK hükümsüz hale geliyor. Ancak muhalefete göre pratikte işleyiş böyle değil.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek durumu şu sözlerle açıklıyor:
"Meclisin kanunla düzenlemesi gereken konuları bile kararname ile çözüyorlar. Mesela yerel yönetimleri İçişleri Bakanlığından alarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağladılar. Halbuki anayasa yerel yönetimlerle ilgili düzenlemelerin kanunla yapılacağını söylüyor. Ya da mesela Adalet Akademisi’nin kurulması.”
CHP bu tür kararnameler için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş durumda ancak henüz bir sonuç alabilmiş değil.
AKP’nin Meclis Grup Başkanvekili Bülent Turan ise, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, TBMM’nin güçsüzleştiği iddialarına katılmadığını söylüyor. Turan, "Hatta yeni sistemle meclis daha güçlü hale geldi. Yürütme konularının CBK'larla çıkması bir anlamda Meclis’i rahatlattı. Kendi işimize odaklandık” diyor.
Turan'a göre yürütmenin yasama üzerindeki baskısı da büyük oranda ortadan kalktı. "Milletvekillerinin yasa yapma gücü yüzde 100’e çıktı” diyen Turan, komisyonların da eskisinden daha aktif hale geldiğini savunuyor.
"Mahkemeler AKP’nin hukuk komisyonları gibi çalışıyor”
Muhalefet son bir yılda kuvvetler ayrılığının yürütme ve yasamanın dışındaki üçüncü saç ayağı olan yargının da Hakim ve Savcılar Kurulu’ndaki (HSK) hakimiyet ile yürütmenin egemenliğine geçtiğini savunuyor.
HSK, hakim ve savcıların mesleğe kabulü, kadro dağıtma, disiplin cezaları ve meslekten ihraç gibi önemli konularda yetkili makam olması açısından yargı bağımsızlığı için hayati önem taşıyor.
CHP’li Erkek yeni sistemde cumhurbaşkanının HSK’nın 4 üyesini atayabildiğini, kurulun iki doğal üyesinin de adalet bakanı ile müsteşar olduğunu hatırlatarak, “Yani zaten 6 üyesini atayabiliyor, kalan 7 üyeyi de parlamentodaki çoğunluk seçiyor, o da kendisinde. Böylelikle cumhurbaşkanı HSK eliyle yargıya da egemen olmuş durumda. Bu demokrasi değil, bu monokrasidir, yani tek kişinin egemenliği” diyor.
Oluç’a göre de mahkemeler “adeta AKP’nin hukuk komisyonları gibi” çalışıyor ve bunun sonuçları sadece siyasi davalarda değil ticari alandaki davalarda da görülüyor.
AKP’li Turan ise yargı alanındaki eleştirilere “Türk mahkemeleri hiçbir organ, makam ya da kişiden talimat almaz. Kendi kuralları ve iradesiyle kararlarını alır” sözleriyle yanıt veriyor.
Göztepe: “Mutlaki cumhurbaşkanlığına doğru ilerliyoruz”
Kamuoyunda “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak tanımlanan yeni sistemin nasıl adlandırılması gerektiği de ve olası riskleri de hala tartışma konusu.
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ece Göztepe, DW Türkçe'ye değerlendirmesinde referandum öncesi yaptığı bir uyarıyı hatırlatarak, “Bu anayasa değişikliği ile 1876 anayasasına geri döneceğimizi söylemiş ve ‘mutlaki cumhurbaşkanlığı geliyor' demiştim. Son bir yıla baktığımızda buna doğru hızla ilerliyoruz” diyor. TBMM'nin tarihinin "en kötü ve en işlevsiz” dönemini yaşadığını ifade eden Göztepe şöyle konuşuyor:
“Yeni sistemde bir kişinin iradesi ile bir işlem yapılıyor ve bu iradenin nasıl oluştuğu konusunda, hangi saiklerle yapıldığına dair bir fikrimiz yok. Çünkü hiçbirinde aleniyet ilkesi gözetilmiyor.”
Göztepe yeni sistemin riskleriyle ilgili olarak da; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu anda MHP'nin de desteğiyle TBMM’de elde ettiği çoğunluk sayesinde yasama ile yürütme arasında çatışma yaşanmadığını ancak bunun hep böyle devam etmeyebileceğine dikkat çekiyor. Göztepe olası bir tehlike noktasını şöyle aktarıyor:
"Şu anda bu örtüşmeden dolayı şans eseri işleyen bir sistem var ama bu anayasa normatif olarak bir sonraki seçimdeki farklı çoğunluklara asla yanıt verebilecek bir anayasa değil. Bu tamamen bir kişinin şahsına özgü düzenlenmiş bir anayasa değişikliği. Oysa iyi bir anayasa kişiler üstü bir anayasa olmak zorundadır.”
AKP'li Turan ise bu riskin hatırlatılması üzerine yeni sistemin "doğası gereği güçlü liderleri ortaya çıkaracağını” belirterek, şöyle konuşuyor:
"Yeni sistemde Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin zaten oyların yüzde 50 artı 1’ini alması gerekiyor. Dolayısıyla seçilecek kişi, önemli bir millet desteği almış olacak. Artık bu sistemde zayıf lidere yer yok.”
Gülsen Solaker
© Deutsche Welle Türkçe