Cumhuriyet çalışanları hepsini istiyor
26 Eylül 2017Cumhuriyet davasında 29 Temmuz'da 7 tutuklu sanığın serbest bırakılmasının ardından dün görülen üçüncü duruşmada gazetenin yayın danışmanı Kadri Gürsel de tahliye edildi. Gazeteciler Ahmet Şık ve Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay ve gazetenin muhasebe çalışanı Emre İper'in tutukluluk hali ise devam ediyor.
Cumhuriyet çalışanları ile konuşmak üzere gittiğim gazete binasına sessizlik hakim. Gürsel'in tahliyesi sevindirici olsa da bütün tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılmaması tarifsiz bir hayal kırıklığı yaratmış. Tutukluluk halinin devamına herhangi bir sebep olmamasına rağmen meslektaşlarının halen cezaevinde bulunmasına anlam veremiyorlar.
Bir Cumhuriyet çalışanı durumun absürtlüğünü ifade etmek için "Her duruşma öncesi gazetede ‘tutuklu loto' oynuyoruz. Yani kimin serbest bırakılacağı üzerine tahmin yürütüyoruz çünkü zaten mantık yok” diyor.
"Mahkeme heyetinin neyi beklediğini bilmiyoruz”
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Faruk Eren, keyifsiz olduklarını, duruşmanın görüldüğü akşam gazetede havanın daha da kötü olduğunu söylüyor. Nedeni ise bütün tutuklu arkadaşlarının tahliye edilmesini beklerken bu umudun şimdilik boşa çıkması. Gelecek duruşmanın Cumhuriyet gazetesine yapılan baskının birinci yıldönümüne konulmasını "manidar" bulan Eren, tutuklulukların işkenceye dönüştüğünü ifade ediyor.
Eren, "Her duruşmada 1-2 kişi serbest bırakılıyor. Mahkeme heyetinin neyi beklediğini bile bilmiyoruz. Şaşkınlık var şu an ama ne yapalım, gazeteyi çıkarmaya devam ediyoruz” diyor.
Yazı İşleri editörlerinden Nazan Özcan, 11 Eylül'de görülen duruşmanın ardından tahliye umutlarının kırıldığını belirttikten sonra, "Ama ‘Umut etmezsek de ölelim' durumundayız” diye konuşuyor. Halen tutuklu bulunan meslektaşlarının bir yıldır cezaevinde olduğunu hatırlatarak iddianamenin çürütülmesine rağmen neden tahliye edilmediklerini anlayamadıklarını, dolayısıyla dün görülen duruşmada bu sefer hepsinin serbest bırakılacağını düşündüklerini ifade ediyor.
Kadri Gürsel'in tahliyesine sevindiklerini ancak yeterli olmadığını söyleyen Özcan, "Normal hayatına kavuşması iyi bir şey ama zaten orada olmamalıydı. Dün burada biraz kızgın bir şekilde söylene söylene gazete yaptık. Moralimiz bozuldu” diye konuşuyor.
"Bırakılanlar kime baskı yaptı?”
Cumhuriyet'in Ankara bürosunda çalışan adliye muhabiri Alican Uludağ, davayı takip etmek için İstanbul'a gelmiş. Uludağ, tutuklama gerekçelerinden hareketle mahkeme heyetinin ‘rehin tutma' mantığıyla hareket ettiğini savunuyor. Tanık ifadelerinin tutuklu arkadaşlarının lehine olduğunu, tutukluluk hallerinin devamı için gösterilen gerekçelerin somut olgularla açıklanmadığını söylüyor:
"İnsanlar adalet bekliyor ama mahkemenin öyle bir isteği yok. Sadaka dağıtır gibi birer kişi bırakıyorlar. Mahkeme halen ‘Can Dündar savunma yapmadı, baskı yaparsınız' diyor. Temmuz ayında bırakılanların hepsi yönetim kurulu üyesi, kime baskı yaptılar” diye konuşuyor.
"Söylenecek söz kalmadı”
Şükran Soner'in odasındayız. Burası tam da ömrünü gazeteciliğe vermiş bir ismin odası. Soner, Cumhuriyet'e 1966 yılında girmiş. Şu an halen aktif olarak gazetecilik yapıyor. Televizyonun sesini kısmak için kumandayı eline aldığında, "Bizim oğlan konuşuyor” diyor. Ekranda, Kadri Gürsel var. Gürsel'i görünce yüzünde bir tebessüm beliriyor ancak davadan konuşmaya başladığımızda ciddiyete bürünüyor:
"Senaryo yazıyorlar ve kanıt sunma gereği duymuyorlar. Kanıt sunmuyorlar. ‘Deliller toplanmamıştır' diyorlar. Böyle bir şey olur mu? Hem de düşünce suçunda!”
Soner sohbetimiz boyunca birden fazla kez "Söylenecek söz kalmadı” cümlesini tekrar ediyor. Sivil darbe hukukunun insafsızlığından, mevcut hukuksuzluk durumunun yarattığı bedellerin ne kadar ağır olduğundan bahsettikten sonra, "Yargı değil bu. Yargısız infaz sürecini yaşıyoruz. Hukuksuzluk hep vardı ama hiç bu kadar vahim olmadı” diyor. Gazetecilik yaşantısı boyunca takip ettiği diğer siyasi davalarla karşılaştırma yaparak, "Suçla ilgili bir şey söylenmiyor. Kalıplar hep aynı” diye devam ediyor.
Duruşmaya getirilen tutuklu meslektaşlarına gün boyu yemek dahi verilmediğini söyleyerek cezaevi koşullarının kötülüğünden söz açıyor ve tutukluların akıl almaz bir tecrit altında yaşadığını dile getiriyor.
Burcu Karakaş / İstanbul
© Deutsche Welle Türkçe