Denetimli serbestlik "örtülü af" mı?
2 Kasım 2018İstanbul’da yaşayan A.T. özel sektör çalışanı. Adının bilinmesini istemiyor. "Adam yaralamaya azmettirme" suçundan yargılanarak 2 yıl 8 ay cezaya çarptırıldığını anlatıyor. Cezası 2017 Aralık ayında onaylanmış. Normal koşullar altında cezaevinde yatması gerekiyor ancak suçu 1 Temmuz 2016 tarihinden önce işlediği için 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çerçevesinde denetimli serbestlik süresi uzatıldığından cezaevine bile girmiyor.
Bu yıl Mayıs ayında örgüt üyeliği suçlamasıyla yargılanmaya başlayan genç bir kadın olan B.B. ise altı ay cezaevinde kaldıktan sonra adli kontrol şartı ile tahliye edilmiş. Onun için denetimli serbestlik adli bir hükümlüden farklı çünkü ona yöneltilen suçlama siyasi. Bu nedenle adli kontrol ve yurtdışına çıkış yasağı gibi bir kontrol mekanizması ile karşı karşıya. Haftada bir gün 08:00-23:00 arasında karakola giderek imza vermek zorunda. Cezaevi yerine dışarıda olduğu için mutlu olsa da gündelik hayatının adli kontrolden olumsuz etkilendiğini söylüyor. "Tatile gidemiyorum, imza atmaya gittiğim Perşembe günleri hiçbir şey yapamıyorum, işe bile gidemiyorum. Üstelik mahkumiyet almış biri değilim" diyerek yaşadığının "adı konmamış bir cezalandırma" olduğunu söylüyor.
12 yılda yüzde 350 artış
A.T.ve B.B. Türkiye’de hakkında denetimli serbestlik uygulanan yüzbinlerce kişiden sadece ikisi. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı’nın açıkladığı Eylül 2018 istatistiklerine göre Türkiye’de 614 bin 951 kişi hakkında denetimli serbestlik uygulanıyor. 2006 yılında bin 785 olan rakam o dönemden bu yana düzenli olarak artış kaydetti.
Denetimli serbestlik 2005 yılında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkındaki kanun ile yürürlüğe girdi. Amacı, "hükümlülerin suç işlemesine neden olan davranışlarının düzeltilerek tekrar suç işlemelerinin önlenmesi, ceza infaz kurumundan salıverilen hükümlülerin takip edilmesi, madde bağımlılarının rehabilitasyonu, hükümlülerin uğradıkları zararın giderilmesi ve bu yolla toplumun korunması." Ancak uygulama yürürlüğe girdiği günden beri yoğun biçimde tartışılıyor.
"Islah değil af yöntemi"
Uzun yıllardır ceza avukatı olarak çalışan Erdem Kapluhan'a göre uygulama amacına ulaşmıyor. Kapluhan, "Aslında denetimli serbestliğin temelde amacı mahkuma, 'Tamam biz seni cezaevinden salıveriyoruz ama bu arada sen dış dünyaya adapte olabiliyor musun? İyi bir insan olabiliyor musun? Bunu gözlemleyeceğiz'dir. Ama bu durum sadece kağıt üstünde kaldı" diyor.
Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan da benzer görüşte. Sağkan, Hacettepe Üniversitesi’ne 2017 yılında sunulan bir doktora tezine atıfta bulunarak, hakkında denetimli serbestlik uygulanan adli suçluların büyük kısmının tekrar suç işlediği saptamasına dikkat çekiyor. Baro Başkanı Sağkan, "Bu da haliyle denetimli serbestliğin bir ıslah değil de af yöntemi olduğu yönündeki tezimizi doğruluyor" diyor.
2012 yılında Ceza İnfaz Kanununda yapılan bir ilaveyle belirli suçları işleyen adlı hükümlülerin, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmını denetimli serbestlik tedbiri kapsamında cezaevi dışında geçirmeleri mümkün hale geldi. 671 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile de 01.07.2016 tarihinden önce işlenen suçlarda denetimli serbestlik süresinin bir yıldan iki yıla uzatılması kanunlaştırıldı. Böylece adli hükümlülerin cezaevinden daha erken salıverilmelerinin yolu açıldı.
Hapse atılamayanlara yaptırım aracı
Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan’a göre hakkında denetimli serbestlik uygulananların sayısının artmasının iki nedeni var: İlk neden, hakkında siyasi suçlardan dava açılanların sayısının artması. Sağkan, "Siyasi suçlar açısından 'hapiste yatıramıyorsan denetim var' mesajı verildiğini belirtiyor ve ekliyor: "Örneğin Ankara Adliyesi için şunu söyleyebilirim. Son bir yılda sosyal medyadan yazdığı bir yazı nedeniyle savcılığa getirilen şüphelilerden haklarında tutuklama kararı verilemeyenler için adli kontrol tedbirleri uygulanma oranı yüzde 90’ın üzerinde. Bu çok ciddi bir oran. Normalde tutuklanmayıp serbest bırakılması gereken bu insanlara eldeki verilere göre bir şekilde bir yaptırım uygulanması isteniyor ve denetimli serbestlik bu noktada hürriyeti bağlayıcı bir yaptırım olarak kullanılıyor."
Sağkan denetimli serbestlik uygulananların sayısının artmasının bir diğer nedeninin adli hükümlülerle ilgili olduğunu belirtiyor. Denetimli serbestliğin adli hükümlüler için gizli bir af modeli olduğunu kaydeden Sağkan, "Affın siyasi olarak olumsuz sonuçları ya da toplumdan gelecek tepkiler nedeniyle sessiz sedasız uygulanan örtülü modeli" diye konuşuyor.
OHAL'in etkisi
İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da hakkında denetimli serbestlik uygulananların sayısının hızlı artışını rapor ettiklerini söylüyor. Özellikle de darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal sürecinde. Türkdoğan, "Çok basit bir istatistik vereyim: 2017 yılında 134 bine yakın insan hakkında yasa dışı silahlı örgüte üye olmak iddiasıyla kamu davası açılmış. Bu çok yüksek bir rakam. Bu kişilerin azı tutuklu. Ama geri kalanların tamamına denetimli serbestlik uygulanıyor. Yani ya yurtdışına çıkış yasağı konuyor ya da aylık ya da haftalık olarak polis karakoluna gidip imza veriyorlar. Dolayısıyla denetimli serbestlik rakamlarının bu kadar yükselmesinin birinci sebebi çok fazla soruşturma ve dava açılmış olması" diyor.
Cezaevleri doldu
Türkdoğan denetimli serbestlik uygulaması rakamlarındaki artışın bir diğer nedeninin ise cezaevlerindeki aşırı doluluk olduğu görüşünde. Darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasına yönelik operasyon ve tutuklamalarla cezaevlerinde yer kalmadığını söyleyen Türkdoğan, "Yer açmak için, terör suçları dışında kalan suçlar bakımından denetimli serbestlik hükümleri getirildi. Yani hapis cezasının son iki yılına gelen insanlar, cezaevinden tahliye ediliyorlar. Denetimli serbestliğe tabi tutuluyorlar. Benim tahminim, 100 bin mahkum denetimli serbestlik uygulamasıyla cezaevinden salıverilmiş durumda" şeklinde konuşuyor.
Türkdoğan: Adli ve siyasi suçlara muamele farklı
Türkdoğan denetimli serbestlikle adli suçlardan ceza alanların cezaevinde kalma süresinin kısaldığını, bu durumun siyasi suçlardan tutuklu olanlar açısından ayrımcılık anlamına geldiğini belirtiyor:
"Türkiye’de infaz kanununda çok büyük adaletsizlikler var. Bizim siyasi mahpuslar dediğimiz terörle mücadele kanunu kapsamındaki suçlardan cezaevinde bulunun tutuklu ve hükümlüler bakımından ciddi ayrımcılıklar söz konusu. Adli mahpusların cezalarının sadece yarısını cezaevinde çekmeleri gerekiyor. Bu da yetmiyor son iki yıl kala denetimli serbestlik uygulamasınca tahliye ediliyorlar. Diğer yandan slogan atan, sosyal medyada paylaşım yapan, gösteri hakkını kullanan, ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkını kullanan birçok insan cezaevinde yatmaya devam ediyor."
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan’a göre denetimli serbestlik bu biçimiyle çözüm değil, aksine adaletsizlik yaratan bir uygulama ve bu nedenle değişmesi şart:
"İnfaz kanunu değişmeli. İkincisi terörle mücadele kanunun kaldırılması, kaldırılmıyorsa da AB’nin talep ettiği gibi terör tanımının yeniden yapılması gerekiyor. Yani şiddete başvuranla başvurmayan arasında bir ayrım yapılması gerekiyor."
Hülya Topcu
© Deutsche Welle Türkçe