El Kaide'nin ikinci nefesi
2 Mayıs 2016
Xulhaz Mannan ve Mahbub Tonoy Dakka'daki evlerinden çıktıkları sırada katledildi. Cinayetlerin sorumluluğunu üstelen El Kaide'nin Bangladeş'teki Ensar el İslam, Mannan ve Tonoy'un 1998 yılından beri gece gündüz demeden homoseksüelliği yaymaya çalıştıkları için öldürüldüklerini duyurdu. Örgüt, düşmanlarının ABD ve ‘Hintli müttefikleri' tarafından desteklendiklerini de iddia etti. Günümüze kadar düzenlenen bu ve benzeri saldırılar, bir zamanlar Usame Bin Ladin'in liderliğini yaptığı El Kaide adlı terör örgütünün hala faal olduğunu hatırlatıyor. Kendine ‘İslam Devleti' adını yakıştıran terör örgütü IŞİD'in gölgesinde kalmış olsa da, El Kaide varlığını sürdürüyor. 2001 yılında ABD'nin ‘terör ile mücadeleyi' başlatmasına yol açan El Kaide günümüzde ne kadar güçlü? Örgüt değişti mi?
Hiyerarşi çözülüyor
Terör örgütü El Kaide'yi kuran, ona adını veren ve Afganistan'daki militanlarını finanse eden kişi Usame bin Ladin idi. Örgüt ilk kez 1980'lerin sonlarına doğru işgalci Rus birlikleriyle savaşta sahneye çıktı. O yıllarda Araplar din kardeşlerine yardım etmek için Afganistan'a akın ediyorlardı. Cihatçılar arasındaki gevşek bağlar Usame Bin Ladin ve örgütün iki numarası Ayman el Zavahiri tarafından dünyayı korku ve dehşete sevk eden El Kaide örgütüne dönüştürüldü. El Kaide militanlarına eğitim kampları kurdu. Bin Ladin'in Batı'nın İslam dünyasındaki nüfuzuna karşı başlattığı mücadele bütün cihatçıların davası oldu.
Terör örgütü şekillenip organize oldu. Berlin'deki Siyaset ve Bilim Vakfı'nın terörizm uzmanı Guido Steinberg El Kaide'nin bürokratik ve hiyerarşik bir yapıya sahip olduğunu ve saldırı emirlerinin yukarıdan geldiğini, söylüyor. Bin Ladin dört yıl sonra bütün dünyaya gücünü gösterdi. 11 Eylül 2001'de ABD tarihinin en ağır terör saldırısına hedef oldu. Bin Ladin video mesajında şunları söylüyordu: “Allah'ın izniyle Amerika'nın sonu gelecektir. Bu gençleri şehitler olarak kabul etmesi için O'na dua ediyorum. Onlar çok büyük bir eylemi başardılar. Biz Müslümanları gururlandırdılar, Amerika'ya da unutamayacağı bir ders verdiler.”
Misilleme gecikmedi ve teröristlere ders olarak geri döndü. ABD aynı yıl Afganistan'a müdahalede bulunup, El Kaide ve Taliban'a savaş ilan etti. Bin Ladin adamlarıyla birlikte Pakistan'ın kuzeyine çekildi. Örgüt Afganistan ve Pakistan'daki kaleleriyle birlikte ‘gümrük gelirlerini' de kaybetti. Mainz'daki Arap Dünyası Araştırma Merkezi'nden Günter Meyer, “Bin Ladin ortalıktan kaybolup, giderek merkezden bağımsız faaliyet göstermeye başlayan cihatçı gruplara ideolojik çağrılarda bulunma görevini vekili Zavahiri'ye devretti”, diyor. Bin Ladin El Kaide'ye yakın gruplar üzerindeki nüfuzunu korusa da örgütün iç ve dış yapılanmasında çöküş başlamıştı.
Bin Ladin'in sonu
2003 yılındaki Amerikan askeri müdahalesiyle birlikte ‘Irak El Kaide'si' de başına buyruk hareket etmeye başladı. Yıllarca Afganistan'da çarpışmış olan Ebu Musab el Zarkavi çevresindekilerle birlikte Irak'taki en kanlı kardeş örgüt rolünü üstlendi. Ortadoğu uzmanı Meyer ‘bombalı saldırılarla şiddetin artmasında bu grubun önemli payı olduğunu' söylüyor. Bin Ladin ‘Irak el Kaide'sinin' kurulmasına izin verdiyse de zamanla diğer Sünni isyancılarla birlikte o da Şiilere yapılan kanlı saldırılar yüzünden Irak'taki örgütle bağlarını gevşetti. Çünkü Bin Ladin El Kaide'yi ABD ve genel anlamda Batı ile savaşmak için kurmuştu. Zarkavi ise Şiilerden nefret ediyordu. Guido Steinberg, bin Ladin ve Zavahiri'nin bu durumu protesto ettiklerini, söylüyor. Zavahiri, stratejisini değiştirmesi için 2005 yılında Zarkavi'ye bir mektup gönderdi. Steinberg, mesajın boşa gittiğini ve bunun de ‘Irak El Kaide'sinin artık tek başına hareket edeceğinin habercisi olduğunu' söylüyor. Irak'taki örgüt El Kaide'nin merkezini geride bırakmıştı. Ebu Musab el Zarkavi 2006 yılındaki bir Amerikan hava saldırısında öldü. Örgüt sarsılmış ama yıkılmamıştı. Onun yerini El Kaide ile bağlarını koparan ve can düşmanı kesilen IŞİD aldı.
Pakistan'da gizlenen Usame Bin Ladin'in 2 Mayıs 2011'de ABD tarafından öldürülmesiyle El Kaide de önemli bir darbe aldı. Bin Ladin'in otoritesi zaten sarsılmıştı. Terörizm uzmanı Steinberg, “Bin Ladin'in ‘Arap Yarımadası El Kaidesi'ne Yemen için verdiği direktiflere uyulmuyordu ama nüfuzu tükenmemişti. Bin Ladin karizmatik kişiliğiyle de taraftarları tarafından dini lider olarak görülüyordu. Ama o hiçbir zaman din otoritesi olmaya önem vermemişti”, diyor. Halefi Zavahiri genç cihatçıları kendine bağlamayı başaramadı. Steinberg ‘El Kaide'nin genç Batılı militanları IŞİD'e kaptırmasının nedenleri arasında bu faktörün de bulunduğunu', söylüyor. IŞİD'in 2014 yılında ‘hilafet' ilan etmesi El Kaide'yi zor durumda bıraktı.
Yerel grupların takviyesi
Terör örgütü yine de gelişmelere ayak uydurmaya çalıştı ve uzun vadeli bir strateji belirledi. Zavahiri adamlarından, IŞİD gibi gelişigüzel sivil katletmeyi bırakıp, ‘halkın istediği savaşı' vermelerini istedi. Zavahiri'nin mesajlarından otoritesinin sınırlarını bildiği ve yerel guruplar üzerinde yoğunlaştığı anlaşılıyor.
El Kaide bağlantılı örgütler ortak ideolojiye sadık kalmakla birlikte faaliyetleri farklılık gösteriyor. Suriye'deki Nusra cephesi güçlü bir örgüt olmamasına rağmen diğer gruplarla işbirliği yapıp halka yardımcı olmaya çalışıyor. Ortak ideolojiye sadık kalınmakla birlikte Zavahiri'nin mesajından güç alan yerel liderlere bağlılık artıyor. Guido Steinberg, El Kaide'nin yeni yönelişi hakkında şunları söylüyor: “Siyasi emellerine ulaşmak için pragmatik davranıyorlar. İslamcılıkla Selefi'lik arasındaki fark da zaten bu. Çünkü bütün dünyaya savaş açıp düşmanı dünyanın gözleri önünde katletmekle bir yere varılmıyor. Bu durumda IŞİD sayısız düşmanla mücadele etmek zorunda kalıyor. El Kaide dahil olmak üzere hepsi IŞİD'in bertaraf edilmesi gerektiğini düşünüyor.”
Uzun vadeli stratejisi El Kaide'yi tehlikeli kıldığı gibi ayakta kalmasına da yardımcı oluyor. Çünkü örgüt bulunduğu yerin halkıyla bütünleşiyor. Örgütün artık katı bir hiyerarşik yapısı kalmadı. Ancak yerel liderler de en az El Kaide'nin merkezi kadar tehlike arz ediyor. El Kaide bağlantılı örgütler Suriye, Yemen, Sahel Bölgesi ve Bangladeş'te Batı'nın nüfuzuna karşı hâlâ mücadele veriyor. Aradaki fark halkı kontrol etmeyip, halkın desteğini kazanmaya çalışmasında. Bu tarzdaki terör ile mücadele edebilmek de son derece zor.
© Deutsche Welle Türkçe
Diana Hodali