Gürültü insan sağlığını tehdit ediyor
17 Nisan 2008Bir Pazartesi sabahı, Köln’deki bir ilkokuldayız. 6 yaşında 23 öğrenci, ufak sıralarında sessizce ders dinliyor. Okul müdürü Ulrich Becker, tablonun hep böyle olmadığını, sınıfın sadece Pazartesi ilk ders olduğu için sessiz olduğunu, cuma günü son derste durumun farklı, sınıfın daha gürültülü olacağını söylüyor.
Haftada 40 saat 85 desibele maruz kalanlar, sürekli işitme sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor. İnşaat alanlarında bu yüzden işçiler koruyucu kulaklık takmak zorundalar. Bu tabii ki okullarda sözkonusu değil, ama bazen derste gürültünün 100 desibeli aşması nedeniyle öğretmenlik de yüksek riziko taşıyan bir meslek.
Gürültü, polise gelen şikayetler arasında en ön sırada
Federal Çevre Dairesi’nin verilerine göre, Almanların dörtte üçü gürültüden şikayetçi. Gürültü konusunda yasal sınırlamalar olmasına rağmen, Köln Polisinden başkomiser Matthias Schmies’in verdiği bilgiye göre, gürültüden şikayetlerin, özellikle dışarıda mangal yapılan, eğlenceler düzenlenen yaz aylarında, polise gelen şikayetlerin başını çekiyor.
Komşudan gelen gürültüler konusunda ise Schmies, her şikayeti değerlendirdiklerini, ancak her durumu ayrı değerlendirip, ona göre müdahale edip etmeme kararı verdiklerini söylüyor. Schmies, örneğin gecenin 10’unda bir evin önünde motoru çalışır durumda olan otomobil hakkında şikayet gelirse, ancak taşıt sadece yola çıkmaya hazırlanıyorsa, bunun normal gürültü kapsamına girdiğini, yok, eğer sözkonusu taşıtın motoru bir saattir çalışır durumdaysa, ve yanında da birkaç kişi yüksek sesle sohbet ediyorsa, durumun değişeceğine dikkat çekiyor.
En büyük gürültü faktörü, tabii ki trafik. Otomobiller, trenler ve uçaklar, icatlarından bu yana giderek daha sessiz oldular ama, bu sefer de sayıları arttı.
Gürültü haritası
Rainer Liebmann, şehir belediyesinde çalışıyor ve Köln’ün gürültü haritasından sorumlu. Sözkonusu harita, kentin hangi noktasında ne kadar gürültü olduğunu gösteriyor ve Avrupa Birliği’nin Almanya’daki tüm büyük kentlere getirdiği bir zorunluluk. Liebmann, özellikle kentin yoğun toplu ulaşım ağının kesişme noktalarında gürültünün çok yüksek olduğuna ve otomobilden, tramvaya, hepsinin gürültüsünün birbirine karıştığını söylüyor. İnsan karşısındaki ile anlaşabilmek için sesini yükseltmek zorunda kalıyor. Fakat Liebmann, bu durumun sürekli olduğu takdirde, sonuçta sağlık sorunlarına da yol açabileceğine de dikkat çekiyor.
Ancak en yoğun trafiğin aktığı sokaklarda oturan insanlar bile, aradan geçen zaman içinde bu gürültüye alışabiliyor. Örneğin şehir dışındaki yakınlarını ziyarete gidenler arasında, gece orada kaldıklarında, gürültünün eksikliğini hissettikleri için gözüne uyku girmeyenler bile olabiliyor.