"90'larla yüzleşme imkanı ortadan kalktı"
18 Kasım 2021Bir sivil toplum girişimi olan Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 1990'lı yıllardaki ağır insan hakları ihlallerinde cezasızlık sorununu ele alan bir rapor yayımladı. Raporda, Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci ve çözüm sürecine denk gelen zaman diliminde 2009-2014 yılları arasında açılan 12 ceza davasının kovuşturma süreci incelendi. Raporda, açıldıkları dönemde geçmişle hesaplaşılması ve hesap verebilirliğin sağlanması açısından bir umut olan davaların, kovuşturma süreci ve sonuçları itibarıyla bu beklentiden uzak olduğuna dikkat çekildi.
Düzenlenen webinar etkinliğiyle tanıtılan "1990'lı Yıllardaki Ağır İnsan Hakları İhlallerinde Cezasızlık Sorunu: Kovuşturma Süreci" başlıklı raporda Ankara Davası, JİTEM, Musa Anter, Ayten Öztürk, Cizre, Görümlü, Derik, Kızıltepe, Dargeçit, Lice, Kulp, Altınova, Kızılağaç ve Yüksekova davaları değerlendirildi. Çalışmada davaların 10'unda delil yetersizliği ya da zamanaşımı nedeniyle suçlamaların düşürüldüğüne dikkat çekiliyor.
Sanıklar tutuksuz yargılandı ve kamu görevine devam etti
Bu davaların cezasızlığa sürüklenmesine yol açan mevzuat, uygulamalar ve tutumların anlatıldığı rapora göre sanıklar ağır suçlamalara rağmen tutuksuz yargılanıyor, kamu görevileri işine devam ediyor ve eylemleri devlet adına gerçekleştirdiklerini belirterek suç işlemediklerini savunuyor.
Öte yandan yargılamalarda zorla kaybetme ve hukuk dışı infaz vakaları birbirinden bağımsız olarak değerlendiriliyor. Aynı tarihlerde aynı bölgede gerçekleşen vakalar arasında irtibat kurmaktan kaçınılıyor. Rapora göre bu durum, sadece sanıklar arasındaki bağlantının yok sayılmasına neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda suçların işlenmesine zemin hazırlayan devlet politikasının ortaya çıkarılmasını da imkansız kılıyor.
Uluslararası hukukta zorla kaybetme eylemi, kaybedilen kişinin akıbeti ve failin kim olduğu kesin olarak belirlendiği zaman tamamlanan, mütemadi suç niteliğinde kabul ediliyor.
"Belgeler mahkemeye gönderilmedi: Yangın çıktı, su bastı"
Raporun tanıtım toplantısında konuşan avukat Emel Ataktürk Sevimli, insanlık suçlarında zamanaşımı uygulanmaması gerektiğini belirterek belge taleplerinin de çeşitli bahanelerle sonuçsuz bırakıldığına dikkat çekti.
Davalarda etkin bir soruşturma yürütülmediğini belirten Ataktürk, "Neredeyse hiçbir yargılamada mahkemelerin askeri makamlardan ya da emniyet makamlarından bu davalara ilişkin istedikleri bilgi ve belgeler gönderilmedi. Bazılarında devlet sırrı olduğu gerekçesiyle gönderilmedi bazılarında ise 'yangın çıktı, deprem oldu, su bastı' gibi yargılama ciddiyetine uygun olmayan birtakım gerekçelerle" diye konuştu.
Toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesini için hakikatlerin ortaya çıkarılmasının önemli olduğu vurgulanan raporda, bunun sağlanması içinse ulusal mevzuatın uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu hale getirilmesi, ağır insan hakları ihlallerinin cezasız kalmasına yol açan yasal engellerin ve yasal boşlukların ortadan kaldırılması gerektiği belirtildi.
Avukat Ataktürk Sevimli, sadece mağdur yakınlarının değil tüm toplumun hakikati öğrenme hakkının olduğunu belirterek "Her şeyden evvel cezasızlıkla mücadele bir sonuç değil bir süreç mücadelesi. Bugün bu davalardan bir sonuç elde edemeyeceğimizi bilsek bile bu her şeye rağmen bir vazgeçmeme mücadelesidir" diye konuştu.
"Yüzleşme imkanı ortadan kalktı"
Hafıza Merkezi'nden raporla ilgili yapılan değerlendirmede ise "Türkiye'nin tam üyelik süreci ile başlayan ve bu davaların açılmasını mümkün kılan 2000'li yılların başındaki dönem, AB görüşmelerinde gelinen nokta ile tümüyle kapanmış görünüyor. Açılan az sayıda davada sanıklar birer birer beraat ettirildi ve böylece 1990'lı yılların ağır insan hakları ihlalleri ile kısmen de olsa yüzleşme imkanı ortadan kalktı" denildi.
Rapor, Hafıza Merkezi ekibinden Emel Ataktürk Sevimli, Esra Kılıç, Gülistan Zeren, Melis Gebeş ve Özlem Zıngıl tarafından hazırlandı.
Aynur Tekin
© Deutsche Welle Türkçe