1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Hareket olanaklarımız kısıtlı'

27 Temmuz 2014

Alman Polis Sendikası Başkanı Rainer Wendt, İsrail karşıtı gösteriler konusunda DW’nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/1CjZu
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

Almanya'nın çeşitli kentlerinde hafta sonunda yine binlerce kişinin katılımıyla Filistinlilere destek gösterileri düzenlendi. Daha önceki gösterilerde öne çıkan antisemitist sloganlar ve Yahudilere yönelik tacizler Almanya'da yoğun tartışmalara yol açmış, polis antisemitist sloganlar karşısında tepkisiz kaldığı eleştirilerine hedef olmuştu. Özellikle cuma günü Kudüs Günü vesilesiyle düzenlenen gösteriler ve ardından hafta sonu düzenlenen gösterilerin yumuşak bir havada geçmesi gerilimi düşürdü. Düşünce özgürlüğü ile kin ve şiddete tahrik arasındaki çizgi nerede, polisin müdahale için ölçütleri ne, Alman Polis Sendikası Başkanı Rainer Wendt DW'nin sorularını yanıtladı.

DW: Sayın Wendt, Alman kentlerindeki çeşitli gösterilerde geçtiğimiz günlerde sık sık Yahudi karşıtı sloganlar da duyuldu. Ancak polis her zaman müdahale etmedi. Bu tür sloganların değerlendirilmesinde polis için hangi ölçütler geçerli?

Wendt: Sınırları belirlemek son derece zor. Polis olarak İsrail devleti ve hükümetine yönelik meşru eleştiri ile antisemitist nefret sloganları arasında bir gerilim hattında bulunuyoruz. İsrail'i örneğin şu an Gazze'deki mevcut gelişmeler ışığında, izlediği siyaset nedeniyle eleştirmek son derece meşru. Sol, sağ ve İslamcı aşırılıkçıların yaptığı gibi bir Yahudi düşmanlığı propagandası ise izin verilen sınırları aşıyor.

DW: Peki sınırı aşan somut eylemlere örnekler verebilir misiniz?

Wendt: Örneğin devlet sembollerinin yakılması yasak. “İsrail'e ölüm”, “Yahudilere ölüm” gibi nefret sloganları da. Bu, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu kapsamına giriyor.

DW: Polis bu gibi durumlarda nasıl bir prosedür izliyor?

Wendt: Bu, olay yerindeki polis şefinin karar vermesi gereken bir şey. Ağır cezai durumlarda bile orantılılık ilkesine uyulması gerekiyor. Bir şey olduğunda polis memurlarının suçu engellemesi, suç işlenmişse de mahkeme önünde değerlendirilebilecek çalışmaları yapması gerekiyor. Yani faillerin kimlik tespiti, gözaltına alınması, hızla soruşturma açılması. Mahkemeler güçlü deliller ister. Bu nedenle cezanın tespiti, gözaltı ve mahkemeye teslim süreçlerinde boşluk bulunmaması gerekiyor. Görevli polis şefinin hukuki durumu, başsavcılığın tutumunu ve siyasi gündemdeki genel durumu hep gözönünde bulundurması gerekiyor. Ve tabii ki kamuoyunun polisten haklı beklentilerini. Polis için daha zorlu bir görev alanı düşünemiyorum.

DW: Polis, bazı gösterilerde antisemitist sloganlara seyirci kalmakla suçlandı. Polis ‘halkı kine ve düşmanlığa teşvik' gibi suçları engellemede elinden geleni yaptı mı?

Wendt: Evet kesinlikle. Berlin'de 17'sinde düzenlenen gösteride Yahudilere yönelik ‘ödlek domuz' gibi sloganlar atılması olayı Berlin başsavcılığı ile polis yönetimi arasında bir yanlış anlamanın sonucu. Bu yanlış anlamayı aştık. Polisin böyle bir şeye müsamaha gösterdiği izlenimi bile uyanmamasını sağlamak bizim için çok önemli. Tam tersine. Flensburg'dan Passau'ya Yahudi inancına sahip tüm vatandaşlar, polisin onları korumak için herşeyi yapacağına emin olabilir. Fakat bizim hareket olanaklarımız siyaset ve hukuk tarafından sürekli kısıtlanıyor.

DW: Cuma günkü Kudüs Günü gösterileri gibi etkinliklere nasıl hazırlanıyorsunuz?

Wendt: Bu tür etkinlikler öncesinde özellikle de iç istihbarat kurumlarının ellerindeki bilgiler önem taşıyor. Çünkü suç fiillerine hazırlıkla ilgili bilgileri onlar topluyor. Geçen yıllarda örneğin İslamcı aşırılıkçılara karşı pek çok İslam bilimci görevlendirildi. Bizim değerlendirmemiz çok zor olan bilgileri doğru sıraya sokmaya yardımcı oldular.

© Deutsche Welle Türkçe

Nastassja Steudel