“Hendekte restleşmenin kazananı olmadı”
4 Şubat 2016Türkiye’de çözüm sürecinin sona ermesinin ardından silahlı çatışmalar ve askeri operasyonların kent merkezlerine taşındığı ‘hendek krizi’, 75. gününü geride bıraktı. Bu süre zarfında yüzlerce kişi yaşamını yitirirken, onbinlerce insan da yaşadığı yerlerden göç etmek zorunda kaldı.
Gelinen noktada Türkiye’deki demokratik kesimlerin yoğun ısrarlarına rağmen silahların susması konusunda olumlu bir gelişme yaşanmış değil. DW Türkçe’ye konuşan uzmanlar ise hendek krizinin çatışan taraflar açısından hiçbir somut başarı sağlamadığına işaret ederek, yakın dönemde bir ateşkes yaşanması için Suriye’deki gelişmelerin ve batının PKK üzerindeki baskısının belirleyici olacağı görüşünde.
28 Kasım 2015’te Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin Diyarbakır’ın merkezi olarak bilinen Sur ilçesinde gerçekleştirdiği bir basın açıklaması sırasında öldürülmesi, bölgede yeni bir şiddet dalgasının da işaret fişeği oldu. Elçi’nin ölümü sonrasında Sur’da başlatılan askeri operasyonlar kısa sürede Cizre, Silopi, Yüksekova ve Nusaybin gibi bölgenin birçok noktasında genişletildi. PKK güçleri yaşanan çatışmalar sonucunda asker ve sivil yüzlerce kişi hayatını kaybederken, sayıları yüzbinlere ulaşan göç dalgaları yaşandı. Pek çok ilçe merkezi harabeye döndü. Öte yandan İçişleri Bakanı Efkan Ala, geçtiğimiz günlerde Sur ve Cizre’deki askeri operasyonların çok büyük ölçüde tamamlandığını açıkladı. Başbakan Davutoğlu da yarın yani 5 Şubat Cuma günü bölgeye ilişkin yeni bir master planı açıklamaya hazırlanıyor.
Peki yaşanan bu son gelişmeler, bölgedeki barut kokusunun temizleneceği anlamına mı geliyor? Çözüm sürecine yeniden dönülmesi mümkün mü?
“Hiçbir olumlu gelişme göremiyoruz”
Son haftalarda çatışma sürecinin yumuşayacağına dair gelen küçük emarelerin birkaç gün içerisinde terse döndüğünü ve çatışmaların daha da şiddetlendiğini dile getiren Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği (DİSİAD) Başkanı Burç Baysal, “Şu an için ne yazık ki hiçbir olumlu gelişme göremiyoruz” diyor. Bölgedeki gerilimin askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini bugün Cizre, Silopi ve Sur’da yaşanan olayların başka yerlere sıçrayıp sıçramayacağının belirsiz olduğunu dile getiren Baysal, “Diyarbakır’da kent merkezi 70 günden fazla bir süredir kapalı durumda. İki taraf da kılıçlarını kınına sokmak konusunda isteksiz. Diyarbakır bitiyor” diye konuşuyor.
Göçlerin artmasından endişe ediliyor
Çatışmaların en önemli sonuçlarından biri de yüzbinlerce insanın yaşadığı yeri terkederek göçe zorlanması oldu. Çatışmaların ilkbaharda da devam etmesi halinde göç rakamının katlanarak büyümesinden endişe ediliyor. Haziran ayında okulların kapanması ile birlikte göçlerin artmasından endişe ettiklerini vurgulayan DİSİAD Başkanı, “Şu an için tek umudumuz 21 Mart’taki Newroz öncesinde İmralı’dan bir açıklama gelmesi. Bu çatışma ortamı artık sona erdirilmek zorunda. Bugün bile sorun çözülse Diyarbakır’ın kendini toparlaması beş yıl sürecek” değerlendirmesinde bulunuyor.
Ancak, tüm yıkım tablosuna karşın silahların susması o kadar kolay gözükmüyor.
“Restleşmenin kazananı olmadı”
Çözüm sürecine dönüş konusunda somut olarak bir umut ışığı gözükmediğini belirten İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen, “Buna karşın gelinen noktaya bakınca artık çatışan tarafların başka bir faza geçmesi şart gibi gözüküyor. İlçelerdeki uzun süren çatışmalar gösterdi ki PKK buralardan kolayca atılamayacak. Öte yandan özyönetim söyleminin hayata geçmesinin de öyle kolay olmadığı askeri operasyonlarla ortaya çıktı. Dolayısıyla artık bu restleşmeden başka bir noktaya geçmek gerekiyor” şeklinde konuşuyor.
Çatışmaların yaşandığı bölgelerdeki toplumsal psikolojinin her geçen gün daha da bozulduğunu, operasyonların özyönetime karşı olmaktan çıkıp tüm Kürtleri hedef aldığı algısının yaygınlaştığını dile getiren Yeğen, “Bahar ile birlikte PKK eylemlere başlarsa, bu kez batıdaki toplumsal psikoloji de hızla bozulmaya başlayacaktır. Hükümet de bunu görüyor olmalı” diyor.
“Türkiye’deki barış Suriye’ye bağlı”
Artık Türkiye’deki çatışma ortamının da barış ortamının da Suriye’deki gelişmeler ile doğrudan bağlantılı olduğunun altını çizen Prof. Yeğen, “Suriye’de, Rojava’da tatmin edici bir çözüm olmadan Türkiye’de gerilim ikliminin sona ermesi ne yazık ki zor gözüküyor” diyor. Son dönemde hükümet yetkililerinin bölgede HDP dışındaki toplumsal kesimlerle görüşerek yeni bir iklim yaratmaya dair açıklamalar yaptığını, Başbakan Davutoğlu’nun Mardin’de açıklayacağı güvenlik ve kalkınma planının da bunun bir parçası olduğunu kaydeden Mesut Yeğen, şunları söylüyor:
“HDP yerine başka kesimlerle görüşmek nihai olarak işe yaramaz. Bölgede HDP dışında KDP yanlısı bazı örgütler var ama toplumsal destekleri yok denecek kadar az. Üstelik bu örgütlerin talepleri HDP’ye nazaran çok daha radikal. Özgürlük veya federasyon istiyorlar. Yine de öncelikle bu tip yapılarla hükümetin temasa geçmesi olumlu bir iklim yaratabilir. Bu görüşmeler sayesinde bir süre sonra HDP ile hükümet arasında da bir temas sağlanabilir. PKK’ye de sorumluluk düşüyor. PKK, güvenlik önlemlerini canlı tutan aktörlerden biri olmaktan vazgeçmeli.”
Kandil ne yapacak?
Bu noktada Kandil’in önümüzdeki dönemde nasıl bir strateji izleyeceği hayati önem kazanıyor. Zira, PKK yöneticileri yakın zamanda ilkbahar ile birlikte dağdaki silahlı güçlerin devreye girebileceğini ve hatta şiddetin batı kentlerine de sıçrayabileceğine dönük açıklamalar yaptılar. Ancak özellikle ABD ile Rusya’nın kendini Suriye’de giderek daha fazla hissettirmesi ve YPG güçlerinin Rojava’da uluslararası güçlerle işbirliğinin artmasının, PKK’nin Türkiye’deki gerilim siyasetini etkileyebileceği yorumları artıyor.
“Batı, ateşkes için PKK’yı zorlayabilir”
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Güvenlik Uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, Cizre, Silopi ve Sur’da çatışmaların tamamen sona ermesi halinde dahi bunun Yüksekova, Nusaybin gibi yerlerde yeniden çatışma yaşanacağı ihtimalini ortadan kaldırmadığını söylüyor. PKK’nin bu noktalarda yeni hendek alanları hazırlayıp hazırlamayacağının bilinmediğine işaret eden Özcan, “Şimdi bu 3 noktada iş bitti diye herşey süt liman olmaz. Hükümet bu durumu ‘başarı öyküsü’ diye lanse ederse, bu örgüt için başarısızlık anlamına gelecek. Bunu tolere edecekler mi?” diye konuşuyor. Baharda Türkiye içinde yeni bir saldırı dalgası başlatmak konusunda PKK tarafını sınırlayıcı gelişmeler yaşandığına dikkat çeken Dr. Özcan, şöyle konuşuyor:
“IŞİD’e karşı Suriye’de PKK’nın kolu olan PYD ve YPG’yi destekleyen bazı AB ülkeleri ve ABD, PKK’nın Rusya ile içli dışlı olmasından rahatsız. Öte yandan iç çatışmalarla uğraşan Türkiye’nin IŞİD ile mücadele ve mülteci sorunu konusunda yetersiz kalması endişesi var. Dolayısıyla PKK’nın Türkiye’deki eylemleri bu güçleri rahatsız ediyor. PKK, PYD üzerinden batıda geniş bir meşruiyet ve psikolojik destek kazanmışken Türkiye’de yeni eylemlere girerse kendisine bakış hızla olumsuza dönebilir. Dolayısıyla batının tutumu da Türk hükümeti ile uzlaşma konusunda zorlayıcı olabilir.”
“Politik hedefler belirsiz”
Öte yandan hükümet açıklamalarına bakıldığında ise çözüme yönelik ‘mekanik ama ruhu eksik’ bir hava görüldüğünü ifade eden Özcan, “Bazı planlar açıklanıyor ama bunlar ekonomik ve güvenlik esaslı. Temel politik hedef konusunda bir belirsizlik var. Yani bu silahlı güçler tamamen yok mu edilecek, demokratik haklar mı verilecek, bölünme mi olacak? Bana göre, bu süreçte PKK’nın yaptığı hataları telafi etmesinin hızlandıracak şey, Erdoğan’ın söylemlerini bir miktar yumuşatması ile mümkün olabilir” diye konuşuyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Aram Ekin Duran