1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kanal İstanbul için çevre uyarısı

10 Haziran 2011

Başbakan Erdoğan seçim sürecindeki en görkemli açıklamasını çılgın projesi Kanal İstanbul'u tanıtırken yapmıştı. Uzmanlar projenin hayata geçirilmesinin İstanbul'un yaşam kaynaklarına zarar vereceği uyarısında bulunuyor.

https://p.dw.com/p/11Xzu
Fotoğraf: DW-TV

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan merakla beklenen çılgın projesinin, Avrupa Yakası'nda Karadeniz ve Marmara arasında bir kanal açmak olduğunu 27 Nisan'da tüm Türkiye'ye duyurmuştu. Etüt çalışmalarının iki yıl süreceğini ve projenin tam yeri ile maliyetini şimdilik gizli tutacaklarını belirten Erdoğan, hazırlıklara seçim sonrasında başlayacaklarını belirtiyor.

Yeni istihdam alanları açılacağını, Boğaz trafiğinin azaltılacağını ve Kanal İstanbul'un aynı zamanda bir enerji projesi olduğunu söyleyen Erdoğan, doğal hayata zarar vermeyeceklerini savunuyor. Ancak İstanbul'un yaşamsal kaynaklarının kuzeyde olduğuna dikkat çeken Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nden Mücella Yapıcı, projenin bir getirisi olmayacağı değerlendirmesinde bulundu:

“Hayır tabii ki getirisi olmayacak. Çünkü İstanbul, bugüne kadar yapılan bütün planlarda doğu-batı istikametinde gelişmesi gereken ve kuzeye asla gelişmemesi gereken bir coğrafyada bulunuyor. Sadece İstanbul'un değil, ama bütün bölgenin yaşamsal kaynakları kuzeydedir ve şu anda İstanbul yaşamsal kaynaklarının üzerinde büyümüş bir şehir ne yazık ki.”

Flash-Galerie Kulturhauptstadt 2010 Istanbul
Fotoğraf: DW

İstanbul'un su havzalarının ve ormanlarının şimdiye kadar hep imara açıldığını belirten Yapıcı, İstanbul'un kuzeye doğru büyümesinin sakıncalı olduğunu ifade ediyor. Çevre uzmanları, Kanal İstanbul'la birlikte Karadeniz ve Marmara arasındaki su rejiminin tamamen değişeceğini söylüyor. Karadeniz suyunun Marmara'ya akacağına ve bunun da sudaki doğal dengeyi tamamen bozacağına dikkat çekiliyor.

Yeni yerleşimlerin açılması

İstanbul'un kuzeyinde su havzaları bulunduğuna işaret eden Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, ayrıca yeni yerleşim bölgelerinin açılmasını da İstanbul'u iflasa sürükleyeceğinin altını çiziyor. Kahraman, finans sisteminde inşaat faaliyetlerinin önemli rol oynadığını söyledi:

“Türkiye, özellikle İstanbul üzerinden inşaat faaliyetleri üzerinden her zaman ekonomik krizlerini aşan bir ülke oldu. 80'li yıllarda Özal hükümeti ilk kurulduğunda ilk iş olarak yeni bir imar affı hazırlandı. Bu imar affının amacı neydi? Bunun amacı mevcut kaçak yapılaşan alanlanda mülkiyet devrimi gerçekleştirerek bu alanlarda yeni bir inşaat faaliyetinin yaratılmasıydı. Şu anda da mevcut finans sektörü içinde bir gelişim ve bir atağa kalkmak için yine inşaat sektörünü kullanıyor.”

Boğaz trafiği

Kanal'ın 45-50 kilometre uzunluğunda ve 25 metre derinliğinde olması planlanıyor. Su yüzeyindeki genişlik ise 150 metre olacak. Başbakan projenin faydalarından birinin de Boğaz trafiğini azaltacak olmasını gösterdi. Erdoğan, böylece Boğaz'da eskisi gibi su sporlarının yapılabileceğini ve şehir içi ulaşımın rahatlayacağını söylüyor. Ancak Mücella Yapıcı, projede yeni yerleşimlerin de bulunduğunu ifade ederek Boğaz trafiğinin Kanal'a çekilmesini çok mantıklı bulmadığını kaydetti.

Türkei Ministerpräsident Recep Tayyip Erdogan in Ankara
Başbakan Recep Tayyip ErdoğanFotoğraf: dapd

Yapıcı, "O mantıklı bir şey değil. Boğaz biliyorsunuz kaç kilometre, burada 150 metre yerde aynı trafiği taşıyacaksanız. Boğaz'dakiler insan da oradakiler başka yaratıklar mı yani? Aynı tehlikeyi bu tarafa da taşıyacaksanız. Onun için sonuçta tankerlerle değil, petrol boru hatları ile petrol sevkiyatının yapılması gerekiyor. Bu Boğaz'ı kurtarmak için mantıklı değil. Oradakiler can da buradakiler patlıcan mı?“ dedi.

Hukuki boyutu

Uluslararası ilişkiler uzmanları ve hukukçular da konunun bir başka boyutuna değiniyor. Montrö Antlaşması'na göre Türkiye'nin Boğaz'ı trafiğe kapatması ve isteği doğrultusunda trafiği Kanal'a aktarması mümkün değil. Bu nedenle de bazı uzmanlar projenin Montrö Antlaşması'na aykırı olduğunu söylerken, kimi uzmanlar da antlaşmanın 1936'da imzalandığını, Türkiye'nin Boğaz'daki çevresel argümanlarının güçlü olduğunu ve bu çerçevede Montrö'nün zaten güncellenmesi gerektiğini savunuyor. Ancak Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin Boğazlar'da daha fazla söz hakkı istemesi durumunda konu elbette daha ciddi bir uluslararası soruna da dönüşebilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Hülya Köylü

Editör: Ahmet Günaltay