1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Kavga Erdoğan'ı zayıflattı"

21 Aralık 2013

Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı'ndan Türkiye uzmanı Günter Seufert, Gülen Hareketi ile AKP arasındaki çekişmeye ilişkin DW'nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/1AeUG
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/AP

DW: Fetullah Gülen’in lideri olduğu hareketi nasıl tanımlarsınız?

Seufert: Ben, bu hareketi güçlü bir şekilde Gülen’e odaklı, aynı zamanda dini eğitimi bir sivil toplum misyonu olarak algılayan ve ayrıca siyaseti biçimlendirme iradesine de sahip olan dini cemaat olarak tanımlıyorum. Bu, bizim Avrupa toplumlarından tanımadığımız bir fenomen…

DW: Peki Başbakan Erdoğan liderliğindeki hükümetle Gülen Hareketi arasındaki iktidar kavgasına nasıl bakıyorsunuz?

Seufert: Türk bürokrasisinde, polisinde, aynı zamanda yargı, ordu ve İçişleri Bakanlığı’nda yerleşen bu harekete bağlı gruplar bugün artık kendi politikalarını üretiyorlar. Gülen Hareketi kendini tehdit altında hissettiği için de ilk aşamada hükümeti zayıflatmayı ve bir uyarıda bulunmayı hedefledi. Hükümet ve Gülen Hareketi daha önce ülkedeki elit laik kesimi zayıflatmak ve ordunun siyaset üzerindeki etkisini sınırlamak için sıkı bir işbirliği içindeydi. Erdoğan’ın muhafazakâr partisi AKP ve Gülen Hareketi arasında bugün ortaya çıkan farklılıkların birçok sebebi var: Öncelikle hareket, devlet aygıtlarındaki etkisini hükümetin arzu ettiği seviyeden çok daha ileri bir noktaya taşıdı. Sadece eğitim ve üst düzey bürokraside değil, iş dünyasında da varlık gösteren Gülen Hareketi, devletin sağladığı imkânlardan da daha fazla yararlanmak istiyor. Örneğin devlet ihalelerinden, inşaat projelerinden ya da dış ticaret teşviklerinden… Dolayısıyla söz konusu olan zenginliğin paylaşılması ve taraflar bu zenginliğin paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşmüş durumda.

DW: Gülen Hareketi de Erdoğan’ın AKP’si de İslamcı muhafazakâr temellere dayanıyor. Peki, onları birbirinden ayıran ideolojik farklılıklar neler?

Seufert: İdeolojik açıdan aralarında pek fark yok. Her ikisi de Müslüman kimliği ile ön plana çıkıyor, muhafazakâr toplumsal ahlak anlayışına sahipler, geleneksel cinsiyet rollerine ve ulusal kimliğe de sık sık vurgu yapıyorlar. Ayrıca hem Erdoğan’ın AKP’si hem de Gülen Hareketi Türkiye’nin Osmanlı geçmişini yüceltmekten hoşlanıyor. Ancak aralarında önemli siyasi farklar var, bu farklar Kürt meselesinin yanı sıra İsrail ve ABD ile ilişkilerde ortaya çıkıyor. Gülen Hareketi ile hükümet arasındaki anlaşmazlık, 2010 yılında Mavi Marmara olayında tarafların farklı tutum sergilemesi ile gün yüzüne çıkmıştı. Gemi, İsrail ablukasını kırmaya çalışmıştı ve gemidekiler iktidar partisi AKP yandaşıydı. O dönemde neredeyse bütün Türkiye İsrail’in tutumunu sert bir şekilde eleştirirken, Fetullah Gülen ise gemidekilerin davranışını kınamış ve İsrail’le anlaşma sağlanarak yardımların belirli bir noktada verilmesinin de mümkün olabileceğini söylemişti.

DW: Peki Gülen Hareketi, Türkiye ve uluslararası düzeyde ne kadar etkili olabilir, gücü nereye kadar uzanabilir?

Seufert: Gülen Hareketi uluslararası düzeyde tartışmalara dahil olabilen ve pozisyon alabilen bir sivil toplum hareketi. Özellikle de ABD’de oldukça iyi bir imajı var, çünkü orada laik eğitim yanlısı, kiliselerle işbirliğine açık ve dinlerarası diyaloa katılan İslam’ın reformcu akımı olarak algılanıyor. Ancak Gülen Hareketi’nin yurtdışında siyasi bir gücü yok. Gülen Hareketi, eğitim ağı üzerinden eğitimli yeni bir muhafazakâr elit yarattığı Türkiye’de daha farklı algılanıyor. Öte yandan şu sıralar Erdoğan hükümetindeki üç bakanın oğlu hakkında başlatılan yolsuzluk soruşturması söz konusu. Birçok kişi bu soruşturmaları, Gülen Hareketi’nin bir icraatı olarak değerlendiriyor ve bu soruşturmalar Gülen Hareketi ile hükümet arasındaki iktidar savaşının bir parçası olarak görülüyor.

DW: Peki 2014 yılında yapılacak olan yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimini göz önünde bulundurursak, bu iktidar savaşı Erdoğan’ın ve AKP’nin elini zayıflatacak mı?

Seufert: Evet, iktidar savaşı Erdoğan’ı ve partisini şimdiden zayıflatmaya başladı. Yolsuzluk olaylarına bakanların ailelerinin de karıştığının ortaya çıkması, AKP'nin imajını seçmenlerinin gözünde hayli zayıflattı. Erdoğan, AKP'yi hiçbir zaman yolsuzluğa bulaşmamış bir parti olarak tanımlamaktan çok hoşlanıyordu ve bu imajın yaratılmasında da başarıya ulaşılmıştı. Ancak AKP şimdi selefleri gibi yolsuzluklarla anılan bir parti olarak algılanırsa, bu Erdoğan'a ağır bir darbe olacaktır ve dolayısıyla partisinin oy oranının düşmesine yol açacaktır.

©Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Alexandra Dana Scherle

Çeviren: Hülya Schenk

Editör: Başak Özay