'Kayıp her çocuk, kayıp toplum demek'
19 Aralık 2015Sığınmacıların Avrupa'daki ilk hedefi konumunda olan Almanya'da mülteci sayısı aralık ayı itibariyle 1 milyonu geçti. Mülteciler arasındaki en yüksek sayıyı ise çocuk ve gençler oluşturuyor. Federal Göç ve Mülteci Dairesi'nin verilerine göre Almanya'ya gelen her üç sığınmacıdan biri 18 yaşın altında. Bu nedenle Almanya, gerek mülteci çocukların gerek ülkenin geleceği için bu alana yatırım yapmayı planlıyor.
‘Hoş geldin kültürüne, hoş geldin altyapısı gerekiyor'
Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Katrin Göring-Eckardt, Almanya'nın geçmişteki göç politikaları hatalarına düşmemesi gerektiğini belirtiyor. Alman toplumunun da bunun farkında olduğunu ve başta genç ve çocuklar olmak üzere sığınmacılara yönelik fahri yardımların artığını ifade eden Eckardt, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Gelen sığınmacıların yüzde 30'u küçük çocuklardan yüzde 55'i de 25 yaşın altındaki gençlerden oluşuyor. Sığınmacı çocukların büyük çoğunluğu savaş travmasıyla geliyor ve ne yazık ki Almanya'da daha da rahatsızlanabiliyorlar.'
Çocukların mülteci kabul noktalarında yaşadıkları, birlikte geldikleri kişilerden ya da ailelerinden ayrılmak zorunda kalmaları, sosyal izolasyon ve belirsiz ikamet durumları nedeniyle bu travmaların ağırlaştığına dikkat çeken Eckardt, "Kuşkusuz konuyla ilgili merkezlerin ve uzmanların sayısı artırılmalı ama önce onlara Almanya'nın onların geleceği olduğunu kanıtlamalıyız. Alman toplumu ülkesine gelen sığınmacıları hoş geldin kültürü ile karşıladı ama Federal hükümet’in tutumu kararsızlık içinde. Siyaset bunu bir an evvel aşmalı; hoş geldin kültürüne, artık hoş geldin altyapısı eşlik etmeli "diyor.
‘Sığınmacılara yardım edecek personel yetersiz'
2001 yılında ailesi ile birlikte Suriye'den kaçan ve siyasi mülteci olarak Almanya'ya gelen Khaled Davrisch, Almanya'da aldığı meslek eğitiminin ardından şimdi hasta bakıcı olarak çalışıyor ve Suriye'den gelen mültecilere yardım ediyor. 14 yaşında Almanya'ya gelen Khaled, 'ailesiyle vatansız' kabul edildikleri için uzun süre oturma müsaadesi sorunu yaşadıklarını, bu durumun onun eğitim ve çalışma hayatını etkilediğini söylüyor. 28 yaşındaki genç, Almanya'nın olanaklarla dolu bir ülke olduğunu ancak bunu mültecilere sunabilecek personelin yeterli olmadığını aktarıyor.
"Avrupa'ya geldiğimizde birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık. Babam Dortmund yakınlarında bir mülteci yurduna annem, kardeşlerim ve ben ise Berlin'deki bir yurda gönderildik. Çünkü aile birleşimi için Alman resmi makamlarını ikna edebileceğimiz bir belgeye sahip değildik. Değil evlenme cüzdanı pasaportumuz dahi yoktu. Bu yüzden beş sene ayrı yaşadık. Sekiz sene de oturma müsaadesi için uğraştım. Ta ki Danışma Merkezi'nde derdimi anlayan bir sosyal danışman buluncaya kadar " diyen Khaled sözlerini şöyle sürdürüyor: " Danışman, beni oturma müsaadesi olmayan sığınmacılara meslek eğitimi sunan bir projeye dâhil etti. Burada meslek eğitimi aldım. Ardından projenin yönlendirdiği bir hastanede hasta bakıcı olarak çalışmaya başladım. Şimdi Alman vatandaşlığına sahibim. Evet, başardım ama şunu da söylemeliyim ki; Almanya'da bazı şeyler hala memurların inisiyatifinde sürüyor. "
‘Şimdi yatırım yapmazsak gelecekte kayıplar yaşarız'
UNICEF Almanya'nın Çocuk Hakları ve Eğitim Bölümü Müdürü Dr. Sebastian Sedmayr, Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre, her çocuğun yaşama, katılım, korunma ve gelişim olmak üzere dört temel hakka sahip olduğunu belirtiyor. Sedmayr, Almanya da dâhil sözleşmeye imza atan tüm devletlerin sığınmacı çocuklara bu hakları gözeterek yaklaşması gerektiğini ifade ediyor.
Sedmayr,"Aileleriyle ya da bir refakatçiyle gelen çocukların sayısı yüzde seksen civarında, tek başına gelen çocukların sayısı daha az. Ancak yalnız gelen çocukların durumu daha kritik kabul edildiğinden ilk müdahale edilmesi gereken grup da bu çocuklar. Refakatsiz çocukların sığınma başvuruları incinebilir durumda olmalarından ötürü hızla sonuçlandırılmalı ve bu çocuklar sosyal hizmetler tarafından hemen koruma altına alınmalıdır „diyor.
Sığınmacı çocukların durumlarının yetişkinlerle bir tutulamayacağını belirten uzman, şunları da ekliyor: "Uzun süre çadır ya da hangarlarda ikamet edemezler. Sığınma başvuruları en az altı ay sürüyor, bu zaman zarfında onları eğitimden uzak bırakmak, onların gelecek perspektiflerini elinden almak demektir. Bunun için hızlı ve kati önlemler almamız şart. Aksi takdirde gelecekte, bugün şikâyet ettiğimiz ekonomik ve sosyal kayıplardan daha fazlasını yaşarız."
‘Fransa'da yaşananlar mülteci politikalarına örnek olmalı'
Yeşiller Partisi Federal Milletvekili ve Yeşiller Meclis Grup Başkanvekili Ekin Deligöz de gelecekte toplumsal kayıplar yaşamamak için bugün ülkeye gelen sığınmacı çocuklara sahip çıkılması gerektiğini vurguluyor.
"Fransa'da yaşanan terör olayları, bu olayların faili olan gençlerin Müslüman olmalarından ya da ebeveynlerinin farklı bir kültürden gelmelerinden kaynaklanmıyor. Bu gençlerin neredeyse tamamı Fransa'da doğup büyümüş Fransız vatandaşları. Onları bu olaylara sevk eden temel mesele ise kendilerini toplumda yer edinememiş, ayrımcılığa uğramış hissetmeleri " sözleriyle soruna dikkat çeken siyasetçi şöyle devam ediyor: " Fransa’daki gençlerin büyük çoğunluğu banliyölerde yaşayan eğitimleri yarım kalmış, işsiz, mutsuz ve topluma öfke duyan bireyler. İşte Almanya, tam da bunun için önlem almak istiyor. Yani ülkesinde artma eğiliminde olan yabancı düşmanlığını da göz önünde tutarak, sığınmacıların ülkeye uyum sağlamasını istiyor; gelecekte eksi değil bir artı değer olmasını hedefliyor."
©Deutsche Welle
Özlem Coşkun / Berlin