Kriz yılı sona eriyor… Peki ya kriz?
22 Aralık 2017Türk-Alman ilişkileri 2017'ye geçmiş yıllardan miras alınan sorunlarla girdi. 2013 yılındaki Gezi Parkı protestoları sonrasında soğuyan ilişkiler, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından gelen OHAL ortamında daha da gerildi.
Ocak ayında 40 Türk subayının Almanya'dan sığınma talep ettiğinin kamuoyuna yansımasıyla bütün yıl sürecek bir tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. Türkiye'nin 15 Temmuz darbe girişimine dahil olmakla suçladığı eski subayların ve Gülen yapılanması mensuplarının iltica başvurusu haberleri birbiri ardına geldi, Türkiye'den Almanya'ya başvuruların sayısı binlerle ifade edilmeye başlandı. Türkiye'nin iade talepleri, Almanya'nın hukukun üstünlüğü konusundaki çekinceleri nedeniyle sonuçsuz kalacaktı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Şubat ayı başında Ankara'ya yaptığı ziyaret gergin bir havada geçti. Erdoğan-Merkel görüşmesinden tam 12 gün sonra Alman Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel'in Türkiye'de gözaltına alındığı haberi Berlin'e bomba gibi düştü. Yücel 27 Şubat'ta tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bu habere Berlin'den gelen sert tepkilere Erdoğan meydanlarda yaptığı konuşmalarda Yücel'i "terörist" ve "ajan" ilan ederek yanıt verdi. Yücel hakkında hala bir iddianame hazırlanmış değil.
Gerilim politikası oy getirdi
Bu arada Türkiye anayasa değişikliği tartışmalarıyla çalkalanıyordu. Alman belediyelerin 16 Nisan referandumu öncesinde Türk hükümet yetkililerinin seçim kampanya etkinliklerini engellemesi yeni bir kriz yarattı. Yine seçim dönemindeki Hollanda'nın, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun uçağına uçuş izni vermemesi ve Aile Bakanı Fatma Betül Sayan'ı sınır dışı etmesi üzerine Erdoğan'dan"Nazi" çıkışı geldi. Erdoğan Hollanda hükümetini ve ona destek çıkan Almanya Başbakanı Angela Merkel'i "Nazi uygulamaları" ile suçladı. Seçim kampanyalarını tam hız sürdüren Erdoğan'ın "Nazi" benzetmelerine devam etmesi Berlin'de sabırları taşırdı, Merkel Almanya'ya gelecek Türk politikacılara seyahat yasağı tehdidinde bulundu.
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa Nail Alkan, 2017'de iki tarafta da hakim olan seçim havasının ilişkileri olumsuz etkilediğini belirterek "Her iki taraf da gerginlikler üzerinden iç politikada puan kazanmaya çalıştı. Ve bunu da başardılar" diyor.
Alman seçimlerine Türkiye damgası
Erdoğan kılpayı da olsa 16 Nisan referandumunu kazandı. Ama bu arada Almanya'da da seçim havasına girilmişti. Aşırı sağcı AfD partisi "Evetçiler Türkiye'ye dönsün" çıkışıyla bir bakıma Almanya'daki seçim kampanyalarının startını vermiş oldu. Türkiye ve AB üyelik süreci, seçim kampanyalarında en çok tartışılan konular arasında yerini aldı.
Heinrich-Böll Vakfı İstanbul Bürosu Yöneticisi Kristian Brakel, Almanya'da Türkiye ile ilgili tartışmaların "isteriye" dönüştüğünü belirtiyor ve ekliyor: "Türkiye'nin giderek otoriterleşmesine yönelik haklı eleştirilerin yanında hedefini aşan eleştirilere de tanık olundu. Şimdiye kadar hiç Türkiye ile ilgilenmemiş, insan hakları ve demokrasi konularıyla pek ilgisi bulunmayan kişiler de Türkiye politikasıyla puan toplamaya çalıştı."
Bardağı taşıran damla…
Türkiye'nin darbe girişimiyle bağlantılı olarak aradığı bazı eski subaylara Almanya'nın iltica hakkı tanıması ilişkileri daha da gerdi. Türkiye'nin Alman milletvekillerinin İncirlik'teki Alman askerlerini ziyaretine izin vermemesiyle tırmanan anlaşmazlık, Almanya'nın üssü terketmesi ve askerlerini Ürdün'e nakletmesiyle sonuçlandı. Konya'daki Alman askerlerini ziyaret konusunda çıkan kavga ise ancak NATO Genel Sekreteri'nin araya girmesi ve ziyaretin NATO heyeti görünümünde yapılması formülüyle çözülebildi.
Temmuz ayında G20 zirvesi için Hamburg'a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'daki Türklere hitap edeceği bir etkinlik düzenlemesine Alman hükümeti izin vermedi. Erdoğan'ın ziyaretinin hemen öncesinde 5 Temmuz'da Alman bilişim uzmanı Peter Steudtner'in İstanbul'da diğer insan hakları aktivistleriyle birlikte gözaltına alınıp tutuklanması Almanya için bardağı taşıran damla oldu.
Almanya'dan yaptırım tehdidi
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel 20 Temmuz'da Türkiye politikasının yeniden gözden geçirileceğini açıklayarak Türkiye ile ilgili seyahat uyarılarının sertleştirilmesi, Hermes kredi ve yatırım garantilerinin yeniden gözden geçirilmesi gibi önlemleri telaffuz etti. Almanya ayrıca AB nezdinde katılım öncesi mali yardımların kısılması, Avrupa Yatırım Bankası kredilerinde daha seçici davranılması, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasının genişletilmesinin engellenmesi gibi girişimlerde de bulundu.
Ancak uzmanlar Almanya'nın açıkladığı bu önlemlerin uyarı niteliği taşıdığı ve Türk ekonomisine gerçek anlamda zarar vermeyi hedeflemediği konusunda hemfikir. Kristian Brakel de, Almanya'nın Türkiye politikasında çok büyük bir rota değişikliği olmadığı görüşünde. Brakel, "Türkiye'ye karşı daha sert politika izlenmesi niyeti, Alman şirketlerinin çıkarlarına dokunduğu noktada gerek Başbakanlık, gerekse Ekonomi Bakanlığı tarafından frenlendi. AB mali yardımlarında azalma gibi şimdiye kadar gördüğümüz önlemlerin çoğu "çerez" niteliğinde. Almanya'nın üzerinde durduğu ve Türkiye'nin canını acıtabilecek tek önlem, Avrupa Yatırım Bankası kredilerinin Türkiye'de iktidara yakın kesimlere verilmesinin durdurulması olur" değerlendirmesinde bulunuyor.
Schröder'in gizli arabuluculuk misyonu
Almanya'da 24 Eylül seçimlerinin hemen ardından eski başbakan Gerhard Schröder'in, Dışişleri Bakanı Gabriel'in ricası üzerine Başbakan Merkel'in de onayıyla arabuluculuk için Türkiye'ye giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğü haberleri Alman medyasına yansıdı. Gabriel haberleri doğrulayarak Schröder'e arabuluculuk için müteşekkir olduğunu söylerken Ankara görüşmeyi değil, görüşmede Peter Steudtner'in tahliyesinin görüşüldüğünü yalanladı. Hemen ardından Ekim başında Steudtner'in tahliye haberi geldi.
Schröder'in iki tarafın da güvendiği bir isim olarak son derece başarılı ve önemli bir adım attığını belirten Alkan, "İki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Gerilim her iki tarafa da zarar veriyor. Türkiye de Almanya da bunun farkında. Yoksa Schöder'in arabuluculuğunu kabul etmezlerdi" değerlendirmesinde bulunuyor.
Kasım ayı başında Türk ve Alman dışişleri bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Sigmar Gabriel, Antalya'da gayriresmi bir görüşme için bir araya geldi. İki bakan da Twitter hesaplarından, bir parkta birlikte yürüyüş yaparken çekilmiş kravatsız fotoğraflarını paylaştı. Mesaj açıktı: İki taraf da havayı yumuşatmaya, ilişkileri rahatlatmaya çalışıyordu.
Kasım ayı sonunda Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Başbakan Merkel birer gün arayla Erdoğan ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi, ikili ilişkilerin iyileştirilmesi konusunda istişarelerde bulunulduğu açıklandı. Hemen ardından on aydır hapiste tutulan gazeteci Deniz Yücel'e tecrit uygulaması sona erdirildi.
Yaklaşık yedi aydır hapiste bulunan Alman vatandaşı Meşale Tolu 18 Aralık'ta tahliye edildi, tutuksuz yargılanan Alman vatandaşı akademisyen Sharo Garip hakkında iki yıldır uygulanan yurt dışına çıkış yasağı 19 Aralık'ta kaldırıldı.
Kriz sona erdi mi?
Kristian Brakel, ilişkilerde "sessiz sedasız bir yakınlaşma" yaşansa da bunun krizin sona erdiği anlamına gelmediği görüşünde. Brakel, Türkiye'de iç siyasi durumun ve demokratik standartların kötüleşmeye devam etmesi durumunda Almanya'da Türkiye konusunun kapanmayacağını vurguluyor.
Mustafa Nail Alkan da 2018'in daha sakin geçmesini beklemekle birlikte, süregelen eski sorunların çözüme kavuşturulmamış olması nedeniyle yeni krizlerin çıkabileceğine işaret ediyor. Türkiye'de 2019'da yapılması planlanan seçimlere ve gerilimin yeniden artabileceğine dikkat çeken Alkan, "2018'de sorunların hepsine olmasa da çoğuna çözüm bulunması gerekiyor ki, 2019'a biraz daha sakin girebilelim" diyor. Alkan'a göre ikili ilişkilerin düzelmesi için en acil ihtiyaç duyulan şey, karşılıklı güveni tazeleyecek adımlar atılması. "Bunun için de sadece siyasilere değil, sivil toplum ve medyaya da önemli bir görev düşüyor" diyor.
Beklan Kulaksızoğlu
© Deutsche Welle Türkçe