Merkel muhalefeti nasıl etkisizleştiriyor?
14 Eylül 2017Nükleer enerjiden çıkış
Başbakan Angela Merkel 2009 yılında yaptığı bir konuşmada "Dünyada inşa edilen çok sayıdaki nükleer enerji santraline bakılırsa bu sektörden çıkmamız büyük bir utanç olacaktır” demişti. Ancak Merkel 2011'de tam da bunu yaptı. Fukuşima nükleer santral faciasının baskısı altında Almanya'da nükleer enerjiye hızlı ve kesin bir son verme kararı aldı. Konu yıllar boyunca Yeşiller partisinin siyasi gündeminin merkezinde yer alan taleplerden biriydi. Doktorasını fizik alanında yapan Merkel önceki açıklamalarının tersine "Nükleer enerjinin riskleri güvenli bir biçimde kontrol altına alınamaz” demişti.
Zorunlu askerlik hizmetinin askıya alınması
Merkel aynı sıralarda partisi Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) geniş kesimlerini üzerek zorunlu askerlik hizmetinin sonlandırılmasını tercih etti. Ancak Merkel genç Almanların büyük kesiminin profesyonel orduyu savunmasına karşın bundan yana olmadı. Zorunlu askerlik hizmeti konusunda ise Alman vatandaşlarının karışık duygular içinde olması nedeniyle uygulama şimdilik askıya alındı.
Aile politikasında değişiklik
CDU içindeki birçok muhafazakârı mutsuz etme pahasına Merkel partisini siyasi olarak sağdan merkeze doğru çekti. "Lütfen biraz daha siyah (partiyi temsil eden renk)” talebini şimdiye kadar duymazdan geldi. Hristiyan Demokratların geleneksel aile politikasında belirgin düzeltmelere gitti. Üç yaşın altındaki çocukların tümüne kreş hakkı verilmesi "Baba para kazanır, anne masayı hazırlar” modeli de yürürlükten kalkmış oldu. Bu düzenleme aynı zamanda iş dünyası ve toplumdaki diğer gerçekliklere de bir tepkiydi. Başta Sol Parti'nin savunduğu bu talebi kağıt üzerinde hayata geçiren muhafazakar Başbakan oldu.
Eşcinsellerin evlenmesine yeşil ışık
Başbakanın siyasi olarak ne kadar esnek olduğunu gösteren bir konu da herkes için evlilikti. Alman ZDF kanalının siyasi barometresi yaz başında yaptığı ankette Alman vatandaşlarının yüzde 73'ünün eşcinsel ilişkilerin heteroseksüel ilişkilerle eşit duruma getirilmesini savunması kamuoyunda sansasyon yarattı. Eşcinsel evlilikleri savunanların oranı Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) içerisinde de yüzde 64 olarak ölçüldü. Merkel düzenlemeye karşı olmakla birlikte Sosyal Demokrat Parti, Hür Demokrat Parti ve Yeşiller yasa değişikliğini Federal Meclis seçimleri sonrasında koalisyon için şart haline getirdiler. Birkaç gün sonra Merkel de konumunu değiştirdi. Kendisi "Hayır” oyu vermekle birlikte bunun her milletvekilinin "kendi vicdanına göre karar vermesi gereken” bir konu olduğunu açıkladı. Alman Federal Meclisi 30 Temmuz'da "herkes için evliliği” büyük bir çoğunlukla kabul etti. Bu da halkın tutumunu yansıtıyordu. Oylamada Merkel dediği gibi ret oyu kullanarak hem pozisyonunu korumuş oldu hem de seçim mücadelesinde rakiplerinin öne çıkartacağı bir talebi ekarte etmiş oldu.
Teslim edilen hakikat: Almanya bir göç ülkesidir
Yıllar boyunca bir kavram kabul edilmedi, ya sessizlikle geçiştirildi ya da kullanımdan imtina edildi. Hristiyan Demokratlar arasında Almanya'nın bir "göç ülkesi” olmaması gerektiği konusunda hep bir konsensüs vardı. Hayat boyunca söylenen bu siyasi yalan, yabancıların Almanya'da geçici olarak ikamet eden "misafir işçiler” olduğu yönündeydi. Buna karşılık endüstri, ekonomi ve hatta bazı demograflar yıllar boyunca ülkenin düşük doğum oranları nedeniyle sürekli yeni vatandaşlara ihtiyacı olduğunu vurgulayıp durdular. Almanya'da şu anda her dört kişiden biri göçmen kökenli. Resmi rakamlara göre çoktan bir göç ülkesi haline gelmiş durumda. ABD'den sonra da dünyada göç için en çok tercih edilen ülkeler arasında ikinci. Angela Merkel burada da zamanın ruhunu yakalamayı başardı ve sol muhalefetten gelen talepleri boşa düşürdü.
Bir cümleden daha fazlası: "İslam Almanya'ya aittir"
Her ne kadar cümle Merkel'e ait olmasa da kültür siyasetindeki bu radikal değişiklik onun yelkenlerini şişirdi. Partili arkadaşı Christian Wulff cumhurbaşkanı ve ülkenin en yüksek siyasi mercii olma sıfatıyla bu cümleyi Ekim 2010'da sarf etti. Bu kesin tespit en çok Hristiyan demokrat saflarda tartışma yarattı. Başbakan Merkel böylece tekrar muhafazakârların bir temel pozisyonundan daha vazgeçti ve ülkenin diğer yarısı lehine siyaset yaptı. Almanya'nın Hristiyan ve Batılı kültürü o zamandan beri İslami kültürle zenginleşiyor.
Sığınmacılar ve "Biz bunu başarırız" siyaseti
En büyük sürpriz ise Angela Merkel'in sığınmacılara kapıyı açması oldu. 2015 yazında yüz binlerce sığınmacı Almanya'ya geldi. Böylece hukuk ve nizam partisi olarak bilinen CDU yüz binlerce kişinin kontrol edilmeden ülkeye gelmesine izin vermiş oldu. Almanların birçoğu kararı coşkuyla karşıladı, sol muhalefet memnundu ancak CDU içinde birçokları şaşkındı. Yetkili makamların iş yükünün kapasitesini aşması ve gönüllülerin iyi niyetli çabalarının talebi karşılayamaması üzerine Merkel de pozisyonunu değiştirdi. Anayasal gerekçelerle sığınmacı talebine bir üst sınır getirilmesine şimdiye kadar karşı çıksa da sığınma talebinde bulunanları Afganistan'a sınır dışı edilmesine izin veriyor. Türkiye ve diğer ülkelerle imzalanan tartışmalı anlaşmalar da Avrupa'ya gelen sığınmacı sayısının çarpıcı bir biçimde düşmesini sağladı.
İklim değişikliğiyle mücadele
Merkel'in uzun süredir iklim değişikliğini yavaşlatma çabası ona çevre koruyucusu olma statüsünü de sağladı. Anketler küresel ısınmayı yavaşlatmanın Alman seçmenlerde güçlü bir destek bulduğunu gösterirken Merkel pozisyonuyla sadece evinde değil dünya çapında da puan toplamasını sağladı. ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesini Paris İklim Sözleşmesi'nden çıkartması da buna katkı sağladı. Merkel'in Yeşiller'in muhalefetini marjinal hale getirmek için attığı adımlardan biri de bu oldu.
©Deutsche Welle Türkçe
Volker Wagener