18 Ağustos Perşembe günü sıradan bir gün olarak başladı. Sıcak havalar, yüksek fiyatlar, 17,95'te haftalardır yatay seyreden dolar kuru gibi göstergelerle gün devam ediyordu. Ta ki saat 14.00’da Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) faiz kararı açıklanıncaya kadar. Evet bu tarihte PPK’nin bir faiz kararı açıklayacağı biliniyordu. Ancak, Aralık ayından beri politika faizini yüzde 14’te tutan Kurul’un bugün de aynı oranı koruyacağı beklentisi o kadar güçlü bir biçimde oluşmuştu ki PPK kararının ne olacağına ilişkin haberler bile yapılmıyordu. "Faiz sebep, enflasyon neticedir" görüşünün Merkez Bankası (MB) tarafından da benimsenmiş olmasına rağmen, bunun bir karşılığının olmadığını mevcut faiz ve enflasyon seviyelerinden bildiğimizden bugün de pas geçilir beklentisi hakimdi. Politika faizinin indirilmesinin önce kurları hemen ardından enflasyonu nasıl yukarı doğru ittiğini son on aylık dönemde yaşayarak görüyorduk.
Saatler 14’ü gösterdiğinde PPK kararı hiç de beklendiği gibi olmadı: yapılan açıklamada politika faizinin 100 baz puan indirilerek yüzde 13 olarak belirlendiği duyuruldu. Bu açıklamanın ilk etkisi kurlarda görüldü. Dolar kuru, kararın açıklanması ile birlikte bir dakika içinde 18,14 seviyesine kadar yükseldi. Büyük olasılıkla kur artışının çok daha yüksek olmasını döviz satışı ile sınırlandırmaya çalışılıyorlar.
Karar sürpriz olunca, daha önce kararlara ilişkin Merkez Bankası'nın duyuru metinlerini okumayı bırakmış olan tüm iktisatçılar merakla "acaba ne değişti de bu kararı aldılar, hangi gerekçeleri sunmuş olabilirler" sorularına yanıt bulmak umuduyla açıklama metnini okumaya başladılar.
PPK açıklama metni incelendiğinde net bir biçimde görülen şudur: Faiz indirimine karar verilmiş ama buna ekonomik gerekçe bulma gayretleri başarısız olmuştur. Çünkü yapılan açıklamada birbiriyle çelişen durumlar da açık bir biçimde görülüyor.
Yapılan açıklamada "üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler iktisadi faaliyette bir miktar ivme kaybına işaret etmektedir. Küresel büyümeye yönelik belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin arttığı bir dönemde sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması önem arz etmektedir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin 100 baz puan düşürülmesine karar vermiş" denilmekte. Bu açıklama ile kastettikleri şudur: Ekonomik büyüme yavaşlıyor, eğer faizleri indirirsek büyümeyi hızlandırırız. Diğer bir ifade ile büyümeyi desteklemek için faizleri indirdiklerini söylüyorlar. Peki bu nasıl olacak? MB faiz indirince diğer tüm faiz oranları düşecek, kredi maliyetlerinin düşmesi yatırımları, dolayısıyla istihdamı ve büyümeyi artıracak. Plan bu sanırım.
Ancak yine aynı açıklamada kullandıkları "son dönemde belirgin şekilde açılan politika-kredi faizi makasının parasal aktarımın etkinliğini azalttığı değerlendirilmektedir" ifadesi, politika faiz oranı indirilince kredi faizlerinin düşmediğini Kurul üyelerinin de gördüğünü gösteriyor. Piyasa faiz oranları başka göstergelerin, mesela enflasyon oranı, bozulan beklentiler gibi, etkisi ile yükseliyor.
Ayrıca, "erişilen finansman kaynaklarının amacına uygun şekilde iktisadi faaliyet ile buluşması yakından takip edilmektedir" diyen MB, alınan kredilerin yeni yatırıma dönüşmediğini de söylüyor. Nasıl dönüşsün ki? Beklentilerin bozulduğu, üretici fiyat enflasyonunun yüzde 150’nin üzerine çıktığı, küresel risklerin arttığı bir dönemde kim yatırım yapar? Eğer "ucuz krediye" erişme imkânı varsa bile buradan elde edilen kaynakların yatırımlar yerine yüksek getiri sağlayacak varlıklara yöneliyor olması anlaşılabilir bir durumdur.
Peki, madem başta enflasyon olmak üzere göstergeler bozuk seyrederken ne oldu da MB yılın ilk yedi ayında yapmaya cesaret edemediği hamleyi yılın sekizinci ayında yaptı ve politika faiz oranını indirdi?
Bu soruyu yanıtlamak zor. Ancak bu cesaretin kaynağının başta Rusya’dan gelen ve geleceği söylenen ve nükleer santral yapımında kullanılacak olan döviz, buna ek olarak Körfez ülkelerinden swap mekanizması üzerinden geleceği ima edilen dövizler olabilir mi? Ya da "kaynağı bilinmeyen" döviz girişindeki artış iktidarı faiz indirimi konusunda cesaretlendiriyor olabilir mi? Eğer plan, gelmesi muhtemel dövizi kullanarak kurları ve dolayısıyla enflasyonu baskılayacakları düşüncesi ise, bunun beklenen sonucu vermeyeceğini 2019’dan beri yapılan döviz satışlarından anlayabiliriz. MB rezervlerini kullanarak kurların yükselişinin kalıcı olarak engellenmesinin mümkün olmadığını yaşayarak gördük. Rezervler yetmeyince devreye alının kur korumalı mevduatın da etkisi ortadan kalktı.
Ya da uzun süredir artarak devam eden konut satışlarının bu yıl ilk kez Temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 13’e yakın düşmüş olması mı bu kararda etkili oldu, bilmiyoruz. İktidarın inşaat sektörüne özel bir önem verdiğini biliyoruz.
Ama gerekçeleri her ne olursa olsun, son faiz indirim kararı bize bir kez daha gösterdi ki iktidar artan enflasyonu çok fazla dert edinmiyor. Yanlışlığını test ederek görmüş olmalarına rağmen daha büyük bir yanlışta ısrar etmeye devam ediyorlar. Bu yanlışların faturası da maalesef geniş halk kesimlerine artan yoksulluk olarak çıkıyor ve çıkmaya devam edecek.