Muhalefete İnce'den yeni bir soluk gelir mi?
7 Temmuz 201824 Haziran sonrası ana muhalefet kampında seçim sonuçları değerlendirilirken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na yaptığı öneri sonrası parti içi hesaplaşma tartışmaları tekrar başladı.
İnce'nin hafta başında Kılıçdaroğlu’na "Onursal genel başkan olun" diyerek koltuğunu kendisine bırakması için yaptığı çağrı sonrası Perşembe günü bir açıklama yapan CHP Sözcüsü Bülent Tezcan, olağanüstü bir kurultayın düzenlenmeyeceğini söyleyerek İnce’ye yanıt vermiş oldu.
Seçimlerin hemen ardından "Ağzımdan kurultay diye bir şey duyamayacaksınız" diyen İnce'nin, Kılıçdaroğlu'nun yerine geçmek için bir kurultay çağrısı yapması ise şimdilik beklenmiyor. Ancak İnce'nin, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 30'u aşan oy oranının CHP'nin parti olarak aldığının yaklaşık sekiz puan üzerinde olması ve 30 il örgütünün kendisine destek vermesini "Örgüt çözer" diyerek açıklaması, liderlik hesaplaşmasının önümüzdeki günlerde devam edeceğini gösterir nitelikte.
"İnce'nin oyu CHP'nin değil"
Cumhuriyet gazetesi yazarı Kemal Can'a göre İnce’nin olası genel başkanlığı CHP için oyların artacağı anlamına gelmiyor.
DW Türkçe’ye konuşan Can, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde stratejik olarak İnce'yi destekleyen ama mecliste başka partiye oy veren seçmenin, CHP ile İnce arasındaki sekiz puanlık oy farkını açıkladığı görüşünde.
Can, İYİ Parti ile cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’in ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile Selahattin Demirtaş'ın aldıkları oy farkı değerlendirildiğinde, genel seçimlerde bu partilere yönelik tercih yapmış seçmenin, cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalma ihtimalinden dolayı İnce'ye destek vermiş olduklarını düşünüyor.
Uludağ Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Ali Yaşar Sarıbay da İnce'nin cumhurbaşkanlığı seçimindeki başarısının doğrudan partisine yansımasını beklemenin gerçekçi olmadığı şeklinde görüş bildiriyor.
Sarıbay, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede İnce'nin CHP’nin oylarını yükseltebileceğini ummasının doğru bir varsayım olmayacağını söylerken, bu durumu cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamanın şahsa yönelik olarak yapılması ile açıklıyor.
Türkiye'deki siyaset sosyolojisi üzerine çalışmalar yapan akademisyen, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da oylarına bakarak benzer bir tespitte bulunulabileceği kanısında.
Sarıbay, bu görüşünü "Cumhurbaşkanlığı seçimi nasıl ki AK Parti seçmeninin liderine olan teveccühünü pekiştirip partisine daha az yansıdı ise, aynı şekilde Sayın İnce’nin Sayın Erdoğan karşısında sergilediği performans yüzde 30 küsur oy getirdi" sözleriyle ifade ediyor.
Bir kurultay çıkar mı?
Bugünlerde ana muhalefetin ve Türkiye'de kamuoyunun gündeminde olan İnce-Kılıçdaroğlu çekişmesinden bir kurultay çıkma olasığının ne olduğuna dair soruya, gazeteci Can Ataklı "Zayıf ama olabilir" yanıtını veriyor.
Ancak Ataklı, İnce'nin seçimlerden kısa bir süre sonra CHP liderliğine oynamasının ve Kılıçdaroğlu'na yönelik "Sen git ben geleyim" imasının sadece Türkiye’de değil, demokratik tüm ülkelerde kamuoyunda da, partililer arasında da rahatsızlık verici bir durum yaratacağını ifade ediyor.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ataklı, CHP'deki küskünlerin İnce'nin arkasına toplanmasının ihtimal dâhilinde olduğunu teslim ediyor ama gene de kendisine çok fazla şans tanımadığını belirtiyor.
"CHP adeta bir kurultaylar partisine dönmüş durumda" diyen Sarıbay ise İnce’nin "Her hâl ve şartta ben olsam daha iyi olur" gibi bir yaklaşım sergilediğini, ancak bunun yanlış bir hesap olduğunu savunuyor.
2002 yılından bu yana referandumlar da dâhil olmak üzere AKP’nin galip gelerek ayrıldığı 15 seçime değinen akademisyen, bunun CHP için 15 seçim kaybetme anlamına geldiğini ve bununla ilgili bir hesaplaşma yapmadan yüzde 30 oyu taban kabul etmenin reelpolitik açısından hayal olduğu görüşünde.
Muhalefetin başarısızlığı iktidarın başarısı mı?
Türkiye'nin AKP’li yıllarında her seçimden sonra gündemi meşgul eden ve günler boyunca süren tartışmalarda defalarca dile getirilen, "iktidarın başarısı muhalefetin başarısızlığından mı kaynaklanıyor" sorusu 24 Haziran'ı takiben bir kez daha konuşuluyor.
DW Türkçe'nin görüştüğü akademisyen ve gazeteciler ise bu soruyu farklı bakış açılarıyla değerlendiriyor. Can Ataklı, iktidarın kendi çapında başarılı olduğunu, çünkü popülist bir söylem ile elde ettiklerine muhalefetin yaklaşamadığını düşünüyor.
Muhalefetin en büyük hatayı da iktidarın tuzağına düşerek yaptığını belirten Ataklı, "Belki de onları zora sokan, iktidar ve sözcülerinin 'Benim gibi yapmazsan senin kazanma şansın yok' sözünü ciddiye alıp öyle yapmaya çalışmaları" diyor.
Kemal Can ise bu algının oluşmasında muhalefetin parçalı olmasının ya da stratejik hatalar yapmasının yanı sıra, ülkedeki siyasi kültürün ve bu kültürdeki bir çeşit yozlaşmanın oldukça etkili olduğu görüşünde.
"Türkiye’deki siyasetteki tıkanma ya da sürekli tekrar eden iki bloklu ve çok oy geçişine izin vermeyen tablo, muhalefetin yetersizliğinden çok siyasetin oluşma biçimi ile ilgili" diyen Cumhuriyet gazetesi yazarı, bu görüşünü şu sözlerle açıklıyor:
"Erdoğan, iktidar döneminin neredeyse son 10 yılını rekabetçi ve otoriteryanizm örneklerinde gördüğümüz üzere, bir seçim yarışına indirgeyen ve bir tür maç havasında kazananın her şeyi yaptığı, kazanana kadar da muhalefetin sesinin ve etkisinin kesildiği bir siyasi zemin yarattı."
Muhalefet nasıl iktidar olur?
Her ne kadar CHP’de liderlik tartışmaları önümüzdeki günlerde daha da hararetlenerek devam edecek gibi görünse de gazeteci Ataklı'ya göre, partinin takılı kaldığı yüzde 20-26'lık oy aralığı İnce’nin CHP’nin başına geçmesiyle aşılamaz.
"Kılıçdaroğlu ve yanındaki beş kişilik esas yönetici takımı gidip de Muharrem İnce ve beş arkadaşı geldiği zaman parti bir şey olmayacak, nitekim olmadığı da ortada" diyen Ataklı, CHP'nin başarılı olabilmesi için derhal söylem değiştirmesi, Türkiye'nin ihtiyacı olan şeyleri tespit etmesi ve ona göre geliştirdiği söylemleri halka iyi bir şekilde ifade etmesi gerektiği görüşünü paylaşıyor.
Ataklı, "Türkiye'nin kabadayı bir adama, tek bir adama, bir diktatöre filan ihtiyacı yok. Türkiye'nin demokrasiye ihtiyacı var. Çok sesliliğe ihtiyacı var. Fikir özgürlüğüne ihtiyacı var. Bunların hiçbirini muhalefet tam olarak dile getirmedi" ifadelerini kullanıyor.
"Muhalefetin iktidara gelmesi için iktidara gelmesine inanması lazım" diyen Uludağ Üniversitesi'nden Sarıbay, muhalefetin muhalefetten düşmeme gibi bir ısrarı devam ettikçe seçmeni kendisine oy vermek için ikna edemeyeceği görüşünde.
Akademisyenin ifade ettiği muhalefette kalma durumu ana muhalefet ile iktidar partileri arasındaki oy geçişkenliğinin neredeyse hiç olmaması örneğinde de görülüyor. Kamuoyu araştırma şirketi KONDA, Nisan ayında yayımladığı bir araştırmasında Türkiye'de seçmenin yüzde 45'inin oy verecek bir parti bulamadığını ifade etmişti.
"İktidardan muhalefete oy geçişkenliği yok"
Ancak 24 Haziran seçim sonuçlarına bakıldığında oy geçişkenliği CHP'nin temsil ettiği ana muhalefet ile AKP’nin temsil ettiği iktidar arasında değil, bir tarafta muhalefet partilerinin temsil ettiği Millet İttifakı içindeki partiler ve adaylar arasında, diğer tarafta da Cumhur İttifakı'nın içindeki partiler arasında gerçekleşti.
Kemal Can muhalefetin bu sıkışmışlığın içinden çıkabilmek için, seçmenlerin oy verme davranışlarında doğrudan kendilerini ilgilendiren meselelere göre politika belirlemesi, blok ve kimlik tercihlerinden koparak siyasetini derinleştirmesi gerektiğini düşünüyor.
Yaklaşık son 10 yıldır bütün seçimlerde seçmenin blok tercihini değiştirmediğini belirten Can, oy geçişkenliğinin sadece blokların içinde gerçekleşmesini kırmak için de siyasi gündemin ve oy verme davranışlarının başka parametrelere taşınması gerektiğini belirtiyor.
Can'a göre ise formül şu şekilde: "'Türkiye'yi kim yönetecek'ten çok, 'Türkiye nasıl yönetilecek' tartışması açılabilmeli. Eğer muhalefet kamuoyunu ve siyasi zemini bu anlamda etkilemeye başlarsa bu süreç de değişebilir."
Çağrı Özdemir
© Deutsche Welle Türkçe