NSU davası: Kurban yakınlarında hayal kırıklığı
15 Mayıs 2020Beate Zschäpe, 11 Temmuz 2018 tarihinde, Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi tarafından on cinayet, iki bombalı saldırı ve soygun gibi diğer suçlardan ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Zschäpe'nin avukatı Matthias Grasel, karar 2018 yılında açıklandığında, müvekkilinin "suç ortaklığı"ndan hüküm giymesinin hukuki bir dayanağının olmadığını söylemişti. NSU'nun hayattaki tek üyesi Zschäpe hakkındaki 3 bin 25 sayfalık gerekçeli karar ise, tam 93 hafta sonra, 21 Nisan tarihinde açıklanmıştı.
Sekizi Türk on kişiyi öldürmekle suçlanan terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) üyesi Zschäpe hakkındaki gerekçeli kararda "Sanık Zschäpe, işbirliği içerisinde ve kasıtlı olarak, 10 kişiyi sinsice ve canavarca hisle öldürmüştür" ifadesi yer aldı. Bu ifade kulağa her ne kadar açık ve anlaşılır gelse de, aynı zamanda bir o kadar tartışmalı da. Çünkü Zschäpe'nin Neonazi arkadaşları Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos 2000-2007 yılları arasında yabancı kökenli dokuz kişiyi ve bir polis memurunu öldürdüklerinde, Zschäpe suç mahalinde değildi.
Zschäpe'nin işlediği suçun ağır olmasından ötürü, cezaevinden erken salıverilmesi ihtimaller dışında. Ancak karar henüz, Zschäpe'nin avukatları temyize gittiklerinden ötürü yürürlüğe girmiş değil. Terör örgütüne destek ve cinayete yardım yataklık etmekten hüküm giyen diğer üç davalı ve federal başsavcılık da temyize gitmiş bulunuyor.
Şimdi tüm bu aktörler, 3 bin 24 sayfalık gerekçeli kararı analiz ederek temyiz için iyi bir gerekçe bulmayı umuyor. Mahkeme bu metin yığınını hazırlamak için 1 yıl 9 ay harcarken, temyiz başvurularının karar açıklandıktan sonraki bir aylık zaman diliminde gerekçelendirilmesi gerekiyor. İşlem sürelerindeki bu dengesizlik, hukukçular arasında da tartışmalı. Temyiz için izin verilen bir aylık süre, 21 Mayıs tarihinde doluyor.
"Gerçekleşen hiçbir şey kararda yer almıyor"
NSU kurbanlarının 19 avukatınınsa başka bir sorunu var. Avukatlar tarafından yapılan ortak açıklamada, mahkemenin gerekçeli kararı "hukuk devletinin iflasının belgesi" olarak nitelendirildi. Açıklamada avukatlar, delil toplama sürecinin sonuçlarının "tanınamayacak biçimde kısaltıldığını veya metinde bunlara küstah bir biçimde yer verilmediğini" söyledi.
Üç sayfalık açıklamayı imzalayanlar arasında, babası cinayete kurban giden Gamze Kubaşık'ı temsil eden müdahil avukat Sebastian Scharmer de yer alıyor. Kubaşık'ın babası Mehmet Kubaşık, 2006 yılında terör örgütü NSU tarafından Dortmund'da öldürülmüştü.
DW'ye konuşan Scharmer, tarihi davanın, cezaların belirlenmesinin yanı sıra "NSU'nun faaliyetlerini tamamıyla aydınlatma" amacını da taşıdığını söylüyor. Scharmer, bu noktada aşırı sağcı teröristlere yardım edenler ve iç istihbarat kuruluşu Anayasayı Koruma Teşkilatının rolüne atıfta bulunuyor. Birçok bilgi gizli tutulurken, Anayasayı Koruma Teşkilatının muhbirlerinin de kısmen yalan beyanda bulunduğunu söyleyen Scharmer, "Ve tüm bu olanlar, gerekçeli kararda yer almıyor" diyor.
Angela Merkel'in sözü tutulmadı
Scharmer, diğer terör davalarında mahkemelerin soruşturmaları çok keskin çizgilerle yürüttüğünü hatırlatıyor. "Yapılar aslında ne kadar büyüktü, ne kadar tehlikeliydi? Bunları kim kurdu? Bunlarda kaç insan yer aldı?" Bu soruların NSU davasında son derece sınırlı biçimde yanıtlandığını kaydeden Scharmer, bunların kararda hiçbir rol oynamadığını söylüyor. NSU davası sürecinde tüm soruların yanıtlanmamasının normal olduğunu ifade eden Scharmer, "Ama burada yanıtlanmazsa başka nerede yanıtlanacak?" sorusunu yöneltiyor.
Başbakan Angela Merkel, 2012 yılında Berlin'de düzenlenen anma etkinliğinde, olayların eksiksiz bir biçimde aydınlatılacağı sözünü vermişti. Scharmer, bu sözün ancak NSU davasında tutulma şansının mevcut olduğunu ancak bunun gerçekleşmediğini belirtiyor. "NSU terörünün kurbanlarının yakınları ve yaralı kurtulanlar yapayalnız" diyen Scharmer, yapıların aydınlatılması umudu hâlâ mevcut olsa da bu umudun azaldığını kaydediyor.
NSU'dan sonra da çok sayıda ırkçı cinayet oldu
Son aylar ve yıllarda Almanya'da çok sayıda aşırı sağcı saldırı düzenlendi ve bunların sonucunda birçok kişi hayatını kaybetti. Hanau ve Halle saldırılarının yanı sıra Alman siyasetçi Walter Lübcke'nin ölümü, Almanya'yı derinden sarstı. Scharmer, NSU'nun yalnızca üç insan ve az sayıda işbirlikçiden oluştuğu fikrinin tehlikeli olduğunu ve Almanya'da aşırı sağın yapısal bir sorun olmadığı yanılgısına yol açabileceğini vurguluyor. Scharmer'e göre bu tavır, gelecekteki saldırı ve katliamların engellenmesine sekte vurulmasına yol açabilir.
Tam beş yıl süren dava boyunca mahkeme gerçekleri aydınlatma konusunda isteksiz olmakla suçlansa da, Scharmer, gerekçeli karardan duyduğu memnuniyetsizliğe rağmen, davanın hakimleriyle Zschäpe'nin bir katil olduğu noktasında hemfikir. Zschäpe'nin avukatlarıysa, kendisi suç mahalinde bulunduğunun kanıtlanmadığından ötürü farklı görüşte. Zschäpe davada, arkadaşları Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos'un işlediği cinayetlerden daha sonra haberdar olduğunu öne sürmüştü.
Zschäpe suç mahalinde değildi
Ancak mahkeme farklı görüşte. Gerekçeli karara göre mahkeme, Zschäpe'nin suç mahalini seçtiğine ve "faillerle birlikte saldırıların kurbanlarını belirlediğine" kanaat getirdi. Dolayısıyla Zschäpe'nin herhangi bir suç mahalinde hazır bulunmaması, bunun yerine örgütün Zwickau'daki hücre evinde veya yakınlarında bulunması, mahkeme kanaatince kendisinin suçsuz olduğu anlamına gelmiyor. Bunun aksine Zschäpe'nin, suç mahalinde bulunmayarak arkadaşlarının yokluğunu "gizlemeyi" ve "güvenli bir geri çekilmenin" ön koşullarını sağlamayı amaçladığı sonucuna varıldı.
Dolayısıyla mahkeme, NSU üçlüsünün cinayetleri işlerken akıllıca bir iş bölümü yaptığına kanaat getiriyor. Mahkemeye göre Zschäpe, ideolojik nedenlerle işlenen tüm suçlara büyük bir ilgi duyuyordu. Bunlara NSU'nun bombalı saldırıları da dahil. Mahkeme kararında, "Nasyonal sosyalist ve ırkçı tahayyüllerinden ötürü, Yahudiler ve yabancıların yurt içindeki mevcudiyetleri, sanık Zschäpe'yi tiksindiriyordu" ifadeleri yer alıyor.
NSU kurbanlarının yakınları hayal kırıklığına uğradı
Kurban yakınları ve avukatları elbette mahkemenin bu değerlendirmeleriyle hemfikir. Ancak buna rağmen gerekçeli kararı "basmakalıp, tarihi bağlamdan yoksun ve soğuk" buluyorlar. Yaptıkları ortak açıklamada, hakimleri mağdurlara karşı "çirkin bir kayıtsızlık" benimsemekle suçluyorlar. Bu kayıtsızlığa örnek olaraksa karardaki şu cümleye referans veriyorlar: "Dış görünüşünden güney kökenli olduğu sonucuna varılabilmesi nedeniyle Mehmet Kubaşık, üç kişinin yabancı düşmanı-ırkçı saiklerle oluşturduğu kurbanlar grubunda yer aldı."
3 bini aşkın sayfadan oluşan gerekçeli kararda, kurban yakınlarının dava sürecinde söylediği sözlerin tek birine dahi yer verilmiyor. Müdahil avukat Sebastian Scharmer, bu nedenle müvekkili ve diğer kurban yakınlarında "büyük bir hayal kırıklığı ve öfke" gözlemlediğini söylüyor.
Bu duygu, temyiz başvurularını inceleyecek olan Yargıtay'ın, gerekçeli kararda eksik kanıt veya hata bulması durumunda daha da güçlenebilir. Bu durumda NSU davasının en başından yeniden başlaması gerekecek. Bu durumda Beate Zschäpe'ye de ömür boyu hapis cezasından daha hafif bir ceza alma umudu doğacak.
Marcel Fürtenau
© Deutsche Welle Türkçe