Oy vermeyenler en güçlü grup mu?
12 Eylül 2017Almanya'da Seçmeyenler Partisi'nin (Partei der Nichtwähler) uzun yıllar genel başkanlığını yapmış olan Werner Peters genel seçim öncesinde radikal bir öneride bulundu. Peters, 24 Eylül'de yapılacak genel seçimde oy sandığına bilinçli olarak gitmeyecek olanların da yeni Federal Meclis'te temsil etmelerini talep etti.
'Seçime katılmayanlar kura ile Federal Meclis'te temsil edilsin'
Werner Peters herhangi bir siyasi bir partiyi benimsemeyen, bu yüzden sandık başına gitmeyecek olan seçmenin sayısı kadar vatandaşın kura çekilerek Federal Meclis'e gönderilmesini önerdi. İlk duyulduğunda adı kulağa çelişkili gibi gelen Seçmeyenler Partisi'ni 1998 yılında kuran ve Federal Meclis seçimine de katılan Kölnlü filozof Werner Peters'in dünya görüşüne uygun olan bir öneri bu.
Deutsche Welle'nin (DW) kendisiyle yaptığı söyleşide Peters „O dönemde de siyasi partilerin, özellikle de Hristiyan Demokrat Birlik partisinin (CDU) kemikleşmiş bir yapısı vardı" diye konuşuyor ve ekliyor: "Helmut Kohl'ün seçimi kaybedeceğinin belli olmasına rağmen Hristiyan Birlik partileri (CDU /CSU) Kohl'ü koltuğundan indirmeyi başaramadılar."
'Daha fazla demokrasi'
Bugün 76 yaşında olan Werner Peters, daha önceleri 20 yıldan fazla üyesi olduğu Hristiyan Demokrat Birlik partisinden (CDU) istifa etmişti. Hayal kırıklığına uğramış olan vatandaşlara "Seçmeyenler Partisi" ile yeni bir seçenek sunmak istiyordu. Talepleri arasında daha fazla demokrasi, Federal Meclis'teki parti gruplarının üyelere getirdikleri dayatmaların son bulmasını ve vekillerin görev süresinin sınırlandırılmasının bulunduğunu söyleyen Peters, bu yolla demokrasiyi yeniden canlandırmak istediklerinin altını çiziyor.
Seçmeyenler Partisi homojen değil
Werner Peters bu talepleriyle bugün de hâlâ birçok Alman'ı can evinden yakalıyor. Oysa ki Seçmeyenler Partisi aslında hiç de homojen bir grup değil. Parti içendeki bir grubun politika ile fazla ilgilenmeyenlerden oluştuğunu, diğer grubun ise seçimlerde sandık başına gitmeyenlerin oluşturduğuna dikkat çeken Peters, ABD'de benzer nitelikteki bir seçmen grubunu oy kullanmaya sevk eden Trump'ın başarısını onlara borçlu olduğunu söylüyor.
Ancak Peters asıl ilgilendiği parti içindeki üçüncü bir gruba özellikle işaret ediyor: "Bunlar toplumun büyük sorunları ile kimsenin ilgilenmediğini, bir biçimde günün kurtarılmaya çalışıldığı görüşünü savunuyorlar ve bu tür bir sistemin değişmesi gerektiğini vurguluyorlar. Ama değişim olmuyor. Bugün Hür demokrat Parti'yi (FDP), yarın Hristiyan Demokrat Birlik partisini (CDU), öbür gün Sosyal Demokrat Parti'yi (SPD) seçseler de bunun değişime bir katkısı olmadığını belirtiyorlar. Sol Parti'nin kendilerine anlaşılmaz bir oluşum gibi geldiğini, sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) partisini ise seçmelerinin mümkün olmadığını belirtiyorlar ve sonunda en iyisi sandık başına gitmemek‘ diye düşünüyorlar."
Almanya'da çekimserlik eğilimi
Federal Almanya'da 1972 yılında yapılan genel seçime katılım yüzde 91,1 gibi çok yüksek düzeyde olmuştu. 2009 ve 2013 yıllarındaki seçimlere ise yüzde 70,8 ilâ 71,5 oranında seçmen katılmıştı. Alman Forsa Enstitüsü'nden siyasi partiler araştırmacısı Manfred Güllner bu gelişmenin endişe verici olduğuna işaret ediyor. DW'nin kendisiyşle yaptığı söyleşide Güllner "Bu kadar çok sayıda insanın seçimlere katılamaması konusunda siyasi partiler kulaklarını tıkıyor ve hiç oralı olmuyorlar. Almanya'da 1980'li yılların başından bu yana oy verme konusunda çekimser kalanların büyük oranda artması ve sadece Portekiz'de görülen oranlara yakınlaşması da siyasi partileri fazla ilgilendirmiyor" diyor.
Alman Friedrich-Ebert Vakfı‘nın siparişi üzerine Kamuoyu Araştırma Enstitüsü Forsa'nın sandık başına bilinçli olarak gitmeyen Almanlar arasında yaptığı araştırma dikkat çekici sonuçlar verdi. Sandık başına gitmeyenler araştırma protokollerine geçen ifadelerinde "Biz seçmeyenler değiliz. Aslında biz seçmek istiyoruz. Bir bakıma bizler tatile çıkmış seçmenler gibiyiz. Yeniden sandık başına gideceğimiz dönemi beklemekteyiz" diyorlar.
Siyasi parti araştırmacısı Güllner, sandık başına gitmeyenler için, "Bunlar radikal partileri Afd'yi, marjinal oluşumları seçenler değil. Onlar normal siyasi partileri seçmek istiyor" diyor. Ancak onların gelecek seçimlerde de sandık başına gitmemeleri ve böylece uzun vadede seçime gitmeyi reddedenler olarak kalmaları tehlikesi var. Güllner bu duruma basit reçetelerle karşı koyulabileceğini belerterek, seçime gitmeyenlerin sık sık siyasilerin anlaşılmaz bir dil kullandıklarından şikayetçi olduklarını hatırlatıyor ve sorunların ve gelişmelerin insanlar tarafından iyi anlaşılabilmesi için öncelikle kullanılan dilin yalın olması gerektiğine işaret ediyor.
Sandık başına gitmeyenler Merkel‘in ekmeğine yağ sürüyor
Werner Peters'in 20 yıllık geçmişi bulunan Seçmeyenler Partisi 2016 yılının Aralık ayında dağıldı. Sonunda partide angajeli çalışan sadece 8 kişi kalmıştı. Parti en parlak döneminde 300 üyeye sahipti. Ancak Peters Eylül'deki genel seçimde öncelikle sandığı gitmeyerek mücadelesine kaldığı yerden devam etme azminde. Angela Merkel'in yeniden seçileceğinin zaten belli olduğunu söyleyen Peters, "İşte bu yüzden seçimi boykot çağrısında bulunmam bir anlam taşıyor. Bence seçim çoktan sonuçlanmıştır" diyor.
Peters oyunu muhalefet partilerinden birine vermeyerek Başbakan Merkel'in yeniden seçilmesini daha da olanaklı kıldığına ise pek karşı çıkmıyor ve şöyle konuşuyor: "Evet, bu kadın belirli bir sükunet, sağlam duruş ve istikrarı kişiliğinde özdeşleştiriyor. Ama öte yandan da bundan sonra gelişmelerin rotası konusunda hiçbir öngörüde bulunamıyor. Merkel bu sistemle yaşıyor ve bu sistemden kendisine epeyce avantaj sağlıyor. Ama Merkel körler arasında tek gözlü bir kişiyi temsil ediyor."
© Deutsche Welle Türkçe
Oliver Pieper