Türkiye, Rakka ve gerçekler...
17 Şubat 2017El Bab Operasyonu'nda sona yaklaşıldı. Bazı basın organlarında operasyonun bittiği belirtilse de ne sahadaki gerçeklikler ne de resmi açıklamalar operasyonun bittiğini doğruluyor. Fakat, El Bab'ın tamamen Türkiye'nin desteklediği ÖSO'nun kontrolüne geçmesi sadece zaman meselesi. Peki sonrası? Fırat Kalkanı Operasyonu bitecek mi? Askeri operasyonlar sürecek mi? Eğer askeri operasyonlar sürerse, sonraki hedefler nereleri olacak? Bugünlerde Türkiye'de Suriye denildiğinde ilk akla gelen sorular yukarıda sayılanlar.
Bu konuda son dönemde farklı açıklamalar yapıldı. Bir hafta önce Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş katıldığı bir TV programında "El Bab ile birlikte Fırat Kalkanı biter" demişti. Hemen ertesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan El Bab'ın nihai hedef olmadığını, IŞİD'in asıl merkezinin Rakka olduğunu söyleyerek operasyonun süreceği sinyalini verdi. Daha sonra yapılan açıklamalar da Türkiye'de karar vericilerin çoğunluğunun operasyonun sürmesinden yana olduğunu gösteriyor.
'Güvenli bölge'nin öncüsü
Fırat Kalkanı aynı anda yürütülen iki süreçten ibaret. Bunlardan birisi, IŞİD'den temizlenen bölgelerde yeni bir yapının kurulması. Başta Cerablus olmak üzere güvenliğin sağlandığı alanlarda yeni bir idari teşkilatlanma, eğitim ve yerel hizmetler gibi faaliyetler aracılığıyla yeni bir yapı yavaş yavaş inşa ediliyor. Bu yapıyı "güvenli bölge"nin öncü uygulaması olarak tanımlamak da mümkün.
İkincisi ise ÖSO'nun kontrolündeki alanı genişletmek için yürütülen askeri operasyonlar. Kasım ayından beri el Bab öne çıksa da zaman zaman Batı cephesinde de (yani Azaz'ın güneyinde Tel Rıfat civarında) önemli gelişmeler yaşanıyor. Yani, El Bab'dan sonra Rakka'ya ilerleme olmasa dahi Fırat Kalkanı askeri ve siyasi anlamda daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor. Bu nedenle operasyonun bütününe bakıldığında kısa sürede son bulması beklenmemeli.
El Bab'dan çıkarılacak dersler…
El Bab Operasyonu'ndan iki ders çıkarılabilir: Birincisi Suriye'de hiçbir askeri harekat bölgesel dengeleri hesaba katmadan yürütülemiyor. Fırat Kalkanı başladığından bu yana harekatın gidişatı ile Türkiye'nin ABD ve Rusya ile ilişkileri arasında sıkı bir paralellik görüldü. İkincisi ise saha gerçeklikleri operasyonları ciddi ölçüde yönlendirme kapasitesine sahip. Kağıt üzerindeki planların sahada karşılığı aynı olmayabiliyor. Bunun ABD ve Rusya kadar Türkiye için de geçerli olduğu bir kez daha görüldü.
Gerek bölgesel dengeler gerekse saha şartları açısından bakıldığında El Bab'dan sonra Türkiye'nin desteklediği grupların Rakka'ya doğru yürümesi hiç de gerçekçi görünmüyor.
Rakka niçin gerçekçi değil?
Bunun temelde iki nedeni var: İlk neden, Bab'dan ilerlemek isteyecek bir gücün karşılaşacağı lojistik sorunlar ve sahadaki rakipleri. Bab ile Rakka arasında şu anda her nokta olmasa da Suriye ordusu ve YPG kritik bölgeleri kontrol altına aldı. Yani muhaliflerin Bab'dan Rakka'ya ilerlemesi sadece mesafenin uzunluğu ve buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek lojistik ve operasyonel sorunlar nedeniyle güç değil. Bu sorunlar aşılsa bile YPG ve Suriye ordusuyla çatışma kaçınılmaz hale gelebilir. Rakka'ya Türkiye'den doğrudan yapılabilecek bir askeri operasyon ise yine YPG kontrolündeki bölgelerden geçmek zorunda kalacağı için çatışma olmaksızın gerçekleşmesi gerçekçi görünmüyor.
İkinci neden ABD ve Rusya'nın Türkiye'nin Rakka'ya doğru ilerlemesini istememesi. ABD, 2.5 yıldır Suriye'de PYD ve YPG'yi kendisine temel ortak olarak belirlemiş durumda. Türkiye'nin bu konudaki tüm itirazlarına ve önerilerine rağmen YPG ile işbirliği yapmaktan vazgeçmiş değil. Üstelik, Türkiye ABD'nin YPG politikasının Obama dönemiyle sınırlı olacağını düşünse de Trump yönetiminin de farklı bir çizgide olmadığı görülüyor. ABD, IŞİD'le mücadele için Suriye'ye doğrudan asker gönderirse bu operasyonun merkezinde de YPG'nin bulunması ihtimali çok yüksek.
Rusya Kürt kartını ABD'ye kaptırmak istemiyor
Diğer yanda Türkiye'nin Rakka'ya ilerlemesini Rusya'nın desteklediği de söylenemez. Bunu iki göstergeye bakarak söylemek mümkün. Türkiye, El Bab'a odaklanmışken Rusya'nın desteklediği Suriye ordusu Rakka ile Bab arasındaki bölgeye yerleşmek üzere manevralar ve operasyonlar gerçekleştiriyordu. Bu hareketlilik hala sürüyor. Türk ve Suriye ordularının karşı karşıya gelmesi halinde çatışma çıkabileceğini bilen Rusya, Türkiye'nin Rakka'ya ilerlemesini isteseydi, bu hamleyi gerçekleştirmezdi.
Ayrıca Rusya'nın Suriye'deki Kürt kartını tamamen ABD'ye kaptırmak istemediği görülüyor. Moskova'da farklı ülkelerden gelen Kürtlerin katıldığı toplantının zamanlaması ve katılımcıları Rusya'nın Kürtlerle ilişkiyi farklı bir formülle Suriye ve Irak'ta pazarlık masasına taşıyacağını gösteriyor. Türkiye'nin Rusya'ya karşı kozu ise İdlib. Rusya, İdlib için Türkiye'ye ihtiyaç duyacak. Bunun karşılığında Suriye'de en azından belli bölgelerde YPG'ye karşı müdahalesine Rusya memnun olmasa da ses çıkarmayabilir.
Türkiye'nin dışlanma olasılığı
Bugün tartışmanın merkezinde Rakka bulunabilir. Ancak Fırat Kalkanı'nın bundan sonraki evresinin Mınbiç, Tel Abyad ve Tel Rıfat civarıyla ilişkili olması daha muhtemel. Türkiye için El Bab, IŞİD tehdidinin engellenebilmesi için kritikti. Fakat, PKK'nın Türkiye'de yarattığı terör tehdidi sürüyor. Bu nedenle Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki tehdit algılaması azalmış değil. Üstelik, ABD ve Rusya'nın Suriye'de yeni bir Kürt bölgesine neden olabilecek bir politika izlemesi Türkiye'yi daha fazla endişelendiriyor. Burada tek sorun Türkiye'nin aynı anda hem ABD'yi hem de Rusya'yı nasıl karşısına alabileceğidir.
Rakka tartışması gittikçe bir iyi niyet testine dönüşüyor. Rakka'da IŞİD'le mücadelede gibi bir meşru zeminde bile Türkiye dışlanırsa, ortaklığı reddedilen bir Türkiye'nin kısa sürede daha büyük bir tehdit algısına kapılması mümkün. Bölgenin iki büyük gücünü karşısına alarak Suriye'nin kuzeyinde sadece ve doğrudan YPG'yi hedef alan bir askeri operasyonun barındırdığı politik riskler küçümsenemez. Fakat, Türkiye'nin yakın tarihi bu türden riskleri alabildiğini gösteriyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.