“Önemli bir dönüm noktasındayız”
18 Nisan 2022Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) Başkan Yardımcısı Dr. Hürcan Aslı Aksoy, Rusya’nın Ukrayna işgalinin küresel düzende yol açtığı değişimin Türkiye için de bir “dönüm noktası” olduğunu söyledi.
“Türkiye, rüzgarı arkasına almış görünüyor” diyen Aksoy, “Kısa vadede, Türkiye, bir NATO ülkesi olarak, Rusya ile Batı İttifakı arasında oynadığı bağımsız role ve denge siyasetine devam edebilecek gibi görünüyor” değerlendirmesini yaptı.
Ukrayna’daki savaşın uzun sürmesi halinde ise bunun Türkiye için “çok tehlikeli” olacağına işaret eden Aksoy, “NATO üyesi olan, Batı’nın uluslararası kurumları içerisinde yer alan Türkiye, uzun vadede tercihini Batı’dan yana yapacaktır” diye konuştu.
Çok farklı bir global düzene doğru yol alınmakta olunduğuna, bu süreçte Türkiye’nin Avrupa için taşıdığı önemin bir kez daha ortaya çıktığına işaret eden Aksoy, Avrupa’nın güvenlik mimarisini hem Türkiye hem İngiltere ile birlikte konuşması gerektiğini savundu.
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) bünyesindeki CATS’ın Başkan Yardımcısı Dr. Hürcan Aslı Aksoy’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş, Avrupa güvenlik mimarisini ağır sınamalarla karşı karşıya getirirken, dünyadaki güç dengelerinde de sarsıntılara yol açtı. Çalkantılı bir dönemden geçiliyor. Türkiye'nin bu süreçte dış politikada attığı adımları nasıl yorumluyorsunuz?
Dr. Hürcan Aslı Aksoy: Bütün dünya, bütün bölge ülkeleri ve gayet tabii ki Türkiye için de önemli bir dönüm noktasındayız. Bunda herkes mutabık. Savaş ikinci ayını doldurmak üzere ve Ankara’nın bu süre zarfında attığı adımlar, izlenen strateji ile ilgili bize şu ipuçlarını veriyor: Birincisi, Türkiye stratejik konumunun öneminin arttığının farkında, Ukrayna krizinde en kritik öneme sahip ülkelerden biri. İkincisi, hem Rusya, hem Ukrayna ile iyi ilişkileri bulunan Türkiye, aynı zamanda bir NATO üyesi. Bu da Türkiye’yi kısa vadede avantajlı bir konuma getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işte bunların bilincinde olarak ve özellikle de bunların altını çizerek hareket ettiğini gözlemliyoruz.
Dünyada yeni bir soğuk savaşın yaşanmakta olduğunu, hatta yeni blokların, yeni cepheleşmelerin oluşacağını söyleyen uzmanlar var. Size göre Türkiye kendini nasıl konumlandırmaya çalışıyor?
2020 yılında Doğu Akdeniz’de gerilimi tırmandıran hamleleri, Türkiye’nin izole olmasına yol açmıştı. 2021 yılı başından itibaren aslında Türkiye kendini bu izolasyon sürecinden kurtarmaya, Batı ile ilişkilerini onarmaya çalışıyordu. Şu andaki gelişmeler de imajını düzeltmesi için Türkiye’ye bir fırsat penceresi aralamış durumda. Batı ile yakınlaşıyor, aynı zamanda Rusya ile de görüşmeye devam ediyor. Kısa vadede, Türkiye, bir NATO ülkesi olarak, Rusya ile Batı İttifakı arasında oynadığı bağımsız role ve denge siyasetine devam edebilecek gibi görünüyor. Ukrayna krizinde kolaylaştırıcı ülke rolünü üstlendi, kendi çıkarlarını ön plana koymakla birlikte, NATO’da birlik olunması gerektiğinin altını çiziyor, aynı zamanda Rusya ile konuşulması, diplomatik ilişkilerin devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor… Özetle Türkiye, rüzgarı arkasına almış görünüyor ve kısa vadede, kolaylaştırıcı rolüne, stratejik konumu ile jeopolitik önemine atıf yapmaya devam edecek. Ama uzun vadede, Ukrayna savaşı uzar ise, işte o zaman durum Türkiye için çok tehlikeli bir hale gelmeye başlar…
Birçok siyasetçi ve uzmanın görüşü, Ukrayna savaşının uzun yıllar sürebileceği şeklinde. Size göre böyle bir durum, Türkiye için neden tehlike oluşturur ve bu durumda nasıl bir yol izler?
Rusya saldırgan tutumunu sürdürecek gibi görünüyor. Savaş uzadıkça da Türkiye için tehlike daha da artacaktır. Bakın Türkiye, Karadeniz’in bir Rus gölüne dönüşmesini önlemek için, hem Ukrayna hem Rusya ile ilişkilere önem verdiğini hep yineledi… Savaşın uzaması halinde, burada yaşanması muhtemel gelişmeler nedeniyle, Türkiye artık bir taraf seçmek zorunda kalabilir. Çünkü o zaman kendisi de tehdit altında olacak. Ve NATO üyesi olan, Batı’nın uluslararası kurumları içerisinde yer alan Türkiye, uzun vadede tercihini Batı’dan yana yapacaktır. Zaten Ukrayna krizi ve savaşın başlamasıyla birlikte Ankara anında bu refleksi gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, Savunma Bakanı Akar ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a, her düzeyde, ‘Türkiye bir NATO üyesidir’ vurgulu açıklamalar yapıldı…
Geçen yıllarda Batılı ülkeler ile Türkiye arasında krizlerin tek nedeni Doğu Akdeniz değildi. Türkiye'nin demokrasiden uzaklaşması, otoriter hale gelmesi Avrupa ile derin görüş ayrılıkları, gerilimleri beraberinde getirdi. Her iki tarafta da birbirine karşı güvensizlik var. Erdoğan iktidarda olduğu ve demokratikleşme alanında adımlar atılmadığı müddetçe, Avrupa ile, Batı ile ilişkilerde yeni bir dönem ne kadar gerçekçi?
Erdoğan pragmatik bir politikacı. Gidişat gerektirirse, Türkiye Batı ile yakınlaşacaktır. Bunu Türkiye’nin 2021’den itibaren Avrupa başkentleri ile yakınlaşma çabalarından da anlıyoruz. Erdoğan için bu zor bir şey değil, daha önce başka vesilelerde de gördük, mesela 2017’de Hollanda ve Almanya ile yaşanan diplomatik krizler bir müddet sonra bu ülkelerle olan ekonomik ilişkiler nedeniyle hızla düzeltilmişti. Burada tabii koalisyon ortağı MHP’nin de nasıl bir tutum takınacağı önemli olabilir, ama MHP’nin de savaşın uzadığı noktaya gelindiğinde NATO karşıtı bir tutum takınacağını düşünmüyorum. Ayrıca seçimler de yaklaşıyor. Diyelim önümüzdeki seçimlerde muhalefet kazandı, onlar da zaten Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin normalleşmesinden yana…
Erdoğan'ın son dönemde yalnızca Batılı ülkeler ile değil, Ortadoğu ülkeleriyle de ilişkileri normalleştirme çabaları dikkat çekiyor. Yakında Suudi Arabistan'ı ziyaret edecek olması da çok önemli görülüyor. Size göre bu ziyaret, Ukrayna savaşı ve dünyadaki yeni gelişmeler ışığında, nasıl değerlendirilebilir? Bu ziyaretin en önemli nedeni Erdoğan'ın mali destek arayışı mı, yoksa jeostratejik boyutları da var mı?
Türkiye ekonomisi çok zorda ve evet tabii ki bu çabanın gerisinde büyük ölçüde ekonomik nedenler, yatırım beklentileri yatıyor. Ama şu da bir gerçek. O bölgedeki tek aktör Türkiye değil… Bütün bölgesel ihtilaflara, çatışmalara müdahil olan Türkiye dışında, BAE ve Suudi Arabistan da var… Ne acıdır kimse konuşmuyor ama Yemen’de savaş var ve yüzbinlerce insan hayatını kaybediyor. Trump döneminde, ABD’nin daha çok Çin konusuna ağırlık vereceğini söyleyerek Ortadoğu’da ortalığı boş bırakması sonucunda oluşan vakumu, işte bu bölgesel aktörler doldurmaya çalıştı… Joe Biden’ın ABD’de başkan olmasıyla, askeri ve dış politika kapasitelerinin sınırlarına gelen bu bölge ülkelerinin hepsi kendilerine çeki düzen vermek durumunda olduklarını kabul etmek zorunda kaldılar. Şimdi ona göre hareket ediyorlar ve sadece Türkiye değil diğerleri de normalleşme çabası içerisinde. Bunu vurgulamak gerekiyor. Bu gelişmelerin tek nedeni Ankara’nın mali destek arayışına bağlanamaz, bölgede yeni bir tertip gerekiyordu ve şimdi buna göre hareket ediyorlar. Ama şu da bir gerçek: Artık bu bölge ülkelerinin hepsi ABD’yi tek partner olarak görmek istemiyor, bu nedenle hepsi Çin ve Rusya ile ilişkilere de yönelmiş durumda. Bölge ülkelerinin silah alımlarına ve ekonomik ilişkilerine baktığımızda Çin ve Rusya’yı da ortakları arasında görüyoruz. Çünkü hepsi aynı zamanda ABD’den bağımsız ve stratejik olarak daha otonom olmak istiyorlar. Değişen global düzende yerlerini almak istiyorlar. Ama Ukrayna savaşı sürdüğü takdirde, özellikle Arap ülkeleri, yeniden güvenliklerini sağlayan ABD’ye yönelecektir. Bu da çok olası görünüyor.
Türk basınında, Erdoğan'ın Suriye ile de yeni bir başlangıç yapmak istediği, Beşar Esad ile diyaloğa girilebileceği yönünde dikkat çekici haberler yer aldı. Böyle bir açılımı olası görüyor musunuz?
Eğer Ukrayna savaşı uzar, Türkiye Rusya ile karşı karşıya gelmek zorunda kalır ve Rusya Türkiye’ye karşı İdlib kartını oynar, bölgeyi bombardımana tabii tutup, bir kaosa, mülteci akınına yol açarsa, işte o zaman Türkiye de farklı kartları oynayabilir. Bunun başında da Esad rejimi ile konuşmak olasılıklar arasında olur…
Aslında çok çetrefil, iç içe geçmiş, farklı bölgelerde etkileri olabilecek dinamikler söz konusu. Merak edilen bir diğer konu da İsveç ve Finlandiya'nın Rusya tehdidi nedeniyle NATO'ya yapacakları üyelik başvurusu konusunda Türkiye'nin nasıl bir tutum takınacağı. Rusya'nın olası tepkisine rağmen, Türkiye'nin buna NATO'da destek verip vermeyeceği…
Uzmanların ağırlıklı olarak dile getirdikleri görüş, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkmamakla beraber, Ankara’nın Rusya’yı karşısına almaktan kaçınması gerektiği yönünde…
Rusya'nın Ukrayna savaşı, Almanya'nın dış, güvenlik ve ekonomik politikalarında büyük, hatta kimilerine göre tarihi bir değişime yol açtı. Sizce Berlin bu değişim sürecinde Türkiye ile ilişkilerini nasıl konumlandırır?
Bu savaş nedeniyle, Avrupa ülkeleri oturup, Avrupa’nın güvenlik mimarisini konuşmaya başladılar. Bu konuşulurken, NATO üyesi, Rusya’ya komşu, Ortadoğu’ya açılan kapı olması itibariyle Türkiye’nin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Avrupa’nın komşu bölgelerindeki çatışma noktalarının her birinde Türkiye var ve bu nedenle Türkiye’nin karşı tarafta değil de Avrupa ile aynı tarafta olmasını sağlamak, Avrupa güvenlik mimarisi için daha yararlı olacaktır. Avrupa ile aynı güvenlik mimarisi içinde olmak Türkiye için de önemli. Bambaşka bir global düzene gidiyoruz, ABD ve Çin rekabeti önümüzdeki yıllarda uluslararası siyasetin ana tartışma noktası olmaya devam edecek ama yeni dönemde Avrupa’nın stratejik otonomisini, kendisini nasıl konumlandırdığı önem taşıyacak. Bu süreçte de Avrupa için iki önemli aktör var. Birincisi kuzeyde AB’den çıkmış İngiltere, ikincisi güneyde Türkiye. Avrupa güvenlik mimarisini konuşurken, bunu Türkiye ve İngiltere olmadan yapmamalı.
Ankara'nın en büyük beklentilerinden biri, Avrupa ülkelerinin, Almanya'nın, silah alımlarına uyguladıkları kısıtlamaları kaldırması. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Almanya'nın "adı konmamış bir ambargo” uyguladığından söz etmişti. Bu konuda bir değişim işareti görüyor musunuz?
Alman hükümetinin koalisyon ortağı Yeşiller, değerlere dayanan dış politikaya büyük önem atfediyor. Kısa vadede bu kısıtlamaların hemen kalkmasını olası görmüyorum… Ayrıca Türk silah ve savunma endüstrisi son yıllarda inanılmaz derecede gelişti, yaklaşık yüzde 60’ı kendi üretimi ve gittikçe millileşiyor. Ve Türkiye savunma sanayiinde geleneksel partnerlerin dışında başka ortaklıklara da bakıyor, mesela Ukrayna ile silah ve savunma işbirliği ortaklığı var. Bu da yaptırımların Türkiye’yi uzun vadede engellemediğini gösteriyor.