Türkiye’de kadının sığınacak yeri yok
25 Kasım 2016Handan Aşkın, Mart 2016 tarihinden bu yana hastanede tedavi görüyor. Belden aşağısı tutmuyor. Omurilik felci geçiren Handan, fizik tedavi ile biraz olsun adım atmaya çalışıyor. Ancak hala yardım almadan hareket etmekte zorlanıyor. 30 yaşındaki genç kadının 11 ve 9 yaşlarındaki iki çocuğuna ise kız kardeşi bakıyor. Onu bu hale getiren, Türkiye'de milyonlarca kadının uğradığı erkek şiddeti. Nedeni ise Türkiye’deki kadın cinayetlerinin başlıca nedeni: Boşanmak istemesi.
Boşanmaya çalıştığı kocası onu sokak ortasında kurşun yağmuruna tutmuş. Handan Aşkın ölümden dönerken, kocası da cinayete kasıt suçundan değil, yaralama suçundan yargılanıyor.
Kendisine öncelikle ailesinin, ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve bağlı bulunduğu belediyenin destek olduğunu anlatan Handan Aşkın, şu anda ne kendi ne de çocuklarının geleceğine dair plan yapabiliyor. Genç kadın, “Bağımsız şekilde hareket edemiyorum. Evimi unuttum. Hastane ve tedavi benim için önemli. Tedaviye sonuna kadar devam edeceğim. Sadece bunu düşünebiliyorum” diyor.
Boşanma davası devam ediyor. Tedavi sürecinin ne kadar devam edeceğini ise bilmiyor. Belki aylar, belki yıllarca…
Her 10 kadından 4’ü şiddet mağduru
Handan Aşkın, şiddet kurbanlarından sadece biri. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye’de ortalama her 10 kadından 4’ü eşinden veya birlikte yaşadığı erkekten fiziksel şiddet görüyor. Ve bu şiddet olayları azımsanmayacak oranda da ölümle sonuçlanıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2015 yılında toplam 303 kadın eşi veya sevgilisi tarafından öldürüldü.
Şiddet oranındaki bu yüksek orana karşı Türkiye’deki kadın sığınma evlerinin sayısı ihtiyacı karşılamıyor. Oysa Avrupa Konseyi ülkelerinin imza attığı, kadına karşı şiddeti önlemeyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nde bu bir yükümlülük. Sözleşmeye imza atan ülkelerden biri olan Türkiye'de kadınların şiddetten kaçıp korunabileceği sığınma evlerinin sayısı 130. Evlerin toplam kapasitesi ise 3 bin 500 – 4 bin civarında.
Sığınma evlerinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, belediyelere ve sivil toplum örgütlerine ait olduğuna dikkat çeken Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı’ndan Aslı Elif Sakallı, yasalara göre nüfusu 100 binden fazla kentlerde en az bir sığınma evi bulundurma zorunluluğu olduğunu dile getiriyor. Ancak bu kurala uyulmadığını söyleyen Sakallı, “Kural var, ancak bu kurala uyulmadığı zaman yaptırımı yok” diyor.
Sığınmak isteyen kadınların sayısı artıyor
Sakallı, sığınma evlerinin hem sayı hem de nitelik açısından yetersiz olduğuna da işaret ediyor. Sığınan kadınların çok sıkı kontrole tabi tutulduğunu belirten Sakallı, “Örneğin telefona ve internete erişimleri kısıtlanıyor. Evin kurallarına dair kararlar da birlikte verilmiyor. Çok zor bir süreç. Yarı açık cezaevi gibi” diye anlatıyor.
Sığınma evlerinde “gizlilik” başlıca kriterlerden biri. Bu evlerin adreslerinin ve sığınan kadınların kimliklerinin gizli tutulması gerekiyor. Ancak Aslı Elif Sakallı gizlilik kuralına her zaman uyulmadığını, çalışanlara yeterli eğitim verilmediğini belirtiyor. Bu yüzden de şiddet uygulayan erkekler, kadınların sığındığı bu evlere ulaşabiliyor.
Buna rağmen sığınma evlerine başvuranların sayısı artıyor. Sadece İstanbul’daki Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı’na 2016 yılının ilk altı ayında 493 kadın başvuruda bulunmuş ve bunlardan sadece 42 kadın ve çocuk destek alabilmiş. 2015 yılında ise sığınma başvurusunda bulunan 695 kadından 44’ü sığınma evine gidebilmiş.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav da her ilde sığınma evi olmamasına karşın Türkiye’nin her ilinden cinayet haberleri aldıklarını belirtiyor. Türkiye genelinde işlenen kadın cinayetlerine ilişkin araştırmalar yapan ve bu cinayetlerin yargı sürecini de izleyen platform, kadınlar için resmi bir kurum kurulmasını istiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan kadının adının çıkarıldığını belirten Gülsüm Kav, bunun dolaylı olarak kadına yönelik suçların artışına yol açtığını ifade ediyor. Kav, kurulmasını istedikleri teşkilatın her ilde sığınma evi açılmasını sağlaması gerektiğini de sözlerine ekliyor.
15 Temmuz’dan sonra kadına karşı şiddet
Türkiye’de son olarak 2012 yılında yapılan değişikliklerle kadının şiddetten korunmasına yönelik önlemler güçlendirilmişti. Koruma önlemleri İstanbul Sözleşmesi’ne uygun hale getirildi. Kanunda kadının korunmasına yönelik her önlemin bulunduğunu belirten Sakallı, “Yasalar var, ancak uygulanmıyor” diyor. Sakallı kadının şiddetten korunması için “siyasi irade eksik” diyor.
Gülsüm Kav da 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kadına yönelik şiddetin arttığını anlatıyor. “Temmuz ayından sonra izlediğimiz kayıtlarda iki katı artış görüyoruz” diyen Kav, kadına yönelik şiddetin darbe girişimi sonrası neden arttığı sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
"Birincisi Türkiye'de genel olarak toplum gerilimle yüklü. Ciddi bir hak ihlali var. Demokrasiden, hukuk devleti olmaktan, laiklikten uzaklaşan bir siyasi söylem var. Uygulamalar da öyle. 15 Temmuz darbe girişiminin büyük bir şiddet dozu içermesi nedeniyle onu bastırma süreci de benzer bir şiddet dozuyla ilerliyor. Böyle dönemlerde şiddetin önünün açılması doğrudan kadını etkiliyor. Şiddetin normalleştirilmesi bir anlamda.”
Kapatılan sivil toplum örgütleri
Olağanüstü hal döneminde çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerle (KHK) çok sayıda sivil toplum kuruluşunun (STK) faaliyetleri yasaklandı, kapılarına kilit vuruldu. Kapatılan STK’lar arasında kadın ve çocuk haklarına ilişkin çok ciddi çalışmalar yapan organizasyonlar da bulunduğunu ifade eden Aslı Elif Sakallı, STK’ların hareket edemez hale getirildiklerini belirtiyor. Sakallı, ancak yine de olağanüstü hal koşullarında mücadele etmeye devam ettiklerini ifade ediyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Hülya Schenk