Türkiye'nin nükleer enerji açmazı
15 Mart 2011Japonya’da meydana gelen şiddetli deprem ve tsunaminin ardından, Fukuşima nükleer santralinde başlayan radyasyon sızıntısı tüm dünyada nükleer enerjinin güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açtı.
Türkiye, son yıllarda nükleer enerjiden faydalanmak üzere santral inşa etme girişimlerini başlatan ülkelerden. Mersin Akkuyu’da kurulacak ilk nükleer santralin anlaşması geçen yıl yapılmıştı. Rus şirketi Rosatom tarafından inşa edilecek olan santralin yapım çalışmalarına 2011 sonunda başlanabileceği ifade ediliyor.
Ancak Japonya’nın nükleer facianın eşiğine gelmesi, Ecemiş fay hattına oldukça yakın bir noktada bulunan Akkuyu nükleer santralinin doğru bir proje olup olmadığını tartışmaya açtı.
Prof. Yarman: "Akkuyu'ya kuramazsınız dedim"
Yaklaşık 40 yıl önce Akkuyu’da nükleer santral kurulmasına onay veren kurulun üyesi olan nükleer enerji mühendisi Prof. Dr. Tolga Yarman, o günlerde nükleer tesislere büyük güven duyulduğunu, ancak zamanla meydana gelen kazaların ve Akkuyu’ya ilişkin gelişmelerin şartları değiştirdiğini, bugün bu kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor.
Yarman sözlerini şöyle sürdürüyor: "Akkuyu’ya kuramazsınız demişimdir, çünkü bir defa sebze meyve ihracatını, üretimi nasıl etkileyeceğine dair bir çalışma yapılmamıştır, turizmi nasıl etkileyeceğine dair bir çalışma yapılmış değildir. Bu çalışmalar yapılmadan önce, herhangi bir adım atmak asla caiz değildir. Ecemiş fay hattı, o zaman da gündemdeydi, bu çalışılmamıştır, tartışılmamıştır."
Akdeniz suyunun, Karadeniz suyuna göre daha sıcak olduğunu belirten Yarman, bunun riski artıran bir faktör olduğunu da sözlerine ekliyor.
"Türkiye'yi bağımlı hale getirecek"
Türkiye’nin önde gelen enerji uzmanlarından Necdet Pamir de Akkuyu nükleer enerji santralinin inşa edilmesi ve devreye sokulmasının Türkiye açısından bazı dezavantajlar doğuracağı görüşünde.
Pamir, "Türkiye’yi Rusya’ya aşırı bağımlı hale getirecek. Zaten aşırı bağımlıyız enerjide bir de nükleer alanda bağımlı hale getirecek. İhalesiz yapılması, pahalı olması, VVER 1200’ün daha evvel başka yerde denenmemiş olması... Bunlara bir de Japonya’daki olayın ardından bir kez daha Akkuyu’nun doğru bir yer seçimi olmadığı meselesi ekleniyor. Dolayısıyla hükümetin bunu gözden geçirmesi lazım" diyor.
"Sinop da uygun değil"
Türkiye’nin ikinci nükleer santral için düşündüğü yer ise Karadeniz kenti Sinop. Santralin inşası için Japonya ile görüşmeler sürüyor. Pamir’e göre Sinop da risksiz değil. Pamir, “Sinop’a verilmiş bir yer lisansı yok, bu çalışmalar yok. Bir kere o yöre halkını doğrudan ilgilendiriyor. Bunların referanduma götürülmesi gerekir" şeklinde konuşuyor.
"Felaketler vazgeçmenin gerekçesi değil"
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Cengiz Yalçın ise yaşanan felaketlerin nükleer enerjiden vazgeçilmesi için bir gerekçe olmadığı görüşünde. “İstanbul yakınında dahi nükleer santral kurulabilir, ancak maliyet ona göre artar” diyen Yalçın, depremin nükleer santraller açısından bir risk öğesi olmadığını savunuyor.
Yalçın, "Bir reaktörün de statik hesapları olası deprem senaryolarına göre hesaplanır ve planlanır ve bu plana uygun olarak inşa edilirse deprem bir büyük risk değildir. Yeter ki o bölgede deprem olduğu zaman o işi doğru dürüst yapınız, yani reaktörü doğru dürüst inşa ediniz, yani eksiklikler yapmayınız" diyor.
Enerji açığı nasıl giderilecek?
Son yıllarda önemli ekonomik büyüme kaydeden Türkiye’de enerjiye ilişkin gündeme gelen sorulardan biri, gelecek yıllarda enerji ihtiyacının hangi yollardan karşılanacağı.
Nükleer santralleri savunanların en önemli argümanı, Türkiye’nin böylelikle enerji tedarikini güvence altına alacak olması.
Enerji uzmanı Necdet Pamir, Türkiye’nin nükleer enerji dışında linyit ile rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına da sahip olduğunu belirtiyor. Nükleer enerji seçeneğini dışlamadığını belirten Pamir, koşulların buna uygun hale getirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Pamir, "Biz mühendisiz. Biz her türlü teknolojinin mutlaka devrede olması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken teknolojik gelişmeleri değerlendirmektir. Dördüncü kuşak reaktörler için belli iddialar var, herhalde şimdiye kadar öngörülemeyen bir takım tedbirler de alınarak daha farklı teknolojilere yönelmemiz gerekecektir. İşte bunları ulusal programınızın içine koyarsınız. Gelecek nesilleri de etkileyecek bu konuda makul yanıtlar bulabiliyorsak, herkesi tatmin edecek bir takım yanıtlar bulabiliyorsak neden olmasın. Ama bu koşullarda kesinlikle sıcak bakmıyorum" diyor.
"Uranyum sonsuz değil!"
Prof. Dr. Tolga Yarman, nükleer enerjiye fazla umut bağlanmaması gerektiğini ifade ediyor. Uranyumun da kıt bir hammadde olduğunu belirten Yarman, "Dünya ister istemez başka kaynaklar üzerinde durmak zorunda. O kaynaklar hidrojen enerjisidir, rüzgârdır, füzyondur" diyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Haber: Başak Özay
Editör: Ahmet Günaltay