Türkiye'ye mülteci yardımlarında yeni aşama
28 Aralık 2017AB ile Türkiye arasındaki mülteci anlaşması üzerine yapılan tartışmalar, her iki taraftan siyasilerin yaptığı sert konuşmalarla ve provokasyonlarla hatırlarda. Ne var ki, Ankara'daki AB yetkililerine göre neredeyse üzerinden iki yıl geçen anlaşmanın ana hedeflerine büyük oranda ulaşılmış durumda.
2016 yılının Mart ayında, mülteci krizinin doruk noktasına ulaştığı bir dönemde yürürlüğe giren anlaşmanın hedefi, Türkiye'den Avrupa'ya düzensiz göçü durdurmak ve aynı zamanda Türkiye sınırları içindeki sığınmacıların yaşam koşullarını iyileştirmekti. Anlaşma yürürlüğe girdiğinden bu yana insan kaçakçıları yoluyla Yunanistan'a geçenlerin ve bu yolda yaşanan ölümlerin sayısında belirgin bir düşüş gözlemlendi. AB insani yardım fonu da geniş yelpazeli bir programla son hız hayata geçirilmeye başlandı ve fonun ilk yarısı (6 milyar euro) Türkiye'de 3,2 milyondan fazlasını Suriyelilerin oluşturduğu mültecilerin en ivedi ihtiyaçları için harcandı.
Ne var ki, anlaşmada sınır güvenliği ve uyum önlemleri konularında hala birçok boşluk mevcut. Mültecilerin çoğunluğu hala emeklerini sömüren sanayi kollarında çalışıyor ve Suriyeli çocukların üçte birinden fazlası okula gitmiyor.
Anlaşma, Türkiye ile AB ülkeleri arasında son dönemlerde yaşanan gerilimde ihtilafa neden olan konulardan biriydi.
Türkiye AB Delegasyonu Başkanı Christian Berger, Deutsche Welle'ye verdiği mülakatta AB-Türkiye mülteci anlaşmasının Suriye krizi nedeniyle birçok uzun dönemli zorlukla karşı karşıya olduğunu söyledi. Berger, buna rağmen kısa süre önce AB'nin Türkiye'deki Mülteciler için Mali Yardım Programı (FRIT) çerçevesinde taahhüt ettiği 3 milyar euronun imzalanan kontratla sözleşmeye bağlandığını hatırlattı.
AB Delegasyonu Başkanı, AB'li vekiller ve Türk mevkidaşlarının ikinci 3 milyar euroluk fon paketinin nasıl tahsis edileceği konusunda ilk görüşmelere başladıklarını söyledi. Önümüzdeki aylarda Türkiye'de AB fonlarıyla finanse edilen ve mülteciler için eğitime erişimden barınmaya, sağlık hizmetlerinden istihdama oldukça geniş bir alanda iyileşme hedefleyen programların değerlendirilmesi bekleniyor. Yetkililer, bazı projelerde süregelen ana problemleri de tespit etmeye çalışıyor.
Yedi yıl süren iç savaştan sonra bir kördüğüm haline gelen Suriye krizi göz önüne alındığında Berger, insani yardım çalışmalarının şu anda acil yardımdan çok, çoğu uzun yıllar daha ülkelerine dönemeyecek olan Türkiye'deki Suriyelilerin gelecek perspektiflerine odaklanan uyum programlarına evrildiğini söylüyor.
Berger, ''Birleşmiş Millet Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin istatistiklerine göre, bir kişinin yaşadığı yerden ayrılması, memleketine dönmesi ya da bulunduğu ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye yerleşmeye karar vermesi yaklaşık 15 yıl sürüyor. Yani, Suriye krizinde daha yolun yarısındayız. Henüz birçok insan yola nasıl devam edeceklerine dair kararlarını vermiş değil'' ifadelerini kullanıyor.
''Geçiş dönemi'' yardımları
Şimdiye kadar sağlanan en yüksek bütçeli AB fonları Suriyeli sığınmacıların bir sonraki adımı beklerken, Türkiye'de yeni bir hayata başlayabilmeleri için gereken nakit para yardımına odaklanmıştı.
AB'nin önde gelen projesi‚ ''Kızılay Kart'' olarak bilinen kartlarla 1 milyon 100 binden fazla mülteciye aylık nakit yardımı sağlayan Acil Durum Sosyal Güvenlik Ağı’ydı (ESSN). AB, ESSN'e ek olarak 230 binden fazla Suriyeli ve diğer mülteci çocuğun yararlanmasının hedeflendiği ''Şartlı Eğitim Yardımı Programı''nı (CCTE) da başlatmıştı.
İki program da Türkiye'de çoğu daha iyi imkânlar bulma umuduyla mütemadiyen şehir, iş ve okul değiştirme eğilimindeki Suriyelilere bir istikrar hissi vermeyi ve temel kaynaklar sağlamayı hedefliyor.
Aralık ayı içinde iki program 700 milyon euroluk bir ek ödenek aldı. Böylece ESSN'nin toplam bütçesi 1 milyara ulaşmış oldu; CCTE girişiminin ise hedef kitlesi genişledi. Berger, bu tür projelerin sonunda hacmi küçültülecek olan ''geçiş dönemi önlemleri'' olduğunu, ancak çok sayıda Suriyelinin iş piyasasında daha iyi pozisyonlar edinmek için Türkçe öğrenmeye çalıştıkları bir dönemde oldukça önemli bir geçim kaynağı olduğunu söyledi.
AB Delegasyonu Başkanı, ''Kızılay Kart, Suriyeliler gerçek anlamda kendi ayakları üzerinde durmaya başlayana kadar geçen uyum sürecinde oldukça yararlı oluyor'' diye konuştu.
İstihdam sorunu
En zorlu konulardan biri de Suriyelilerin Türkiye'de istihdamı. Yaklaşık 2 milyon yabancı işgücünün pazara eklenmesi Suriyeliler ve ev sahipleri arasında bir husumet yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda çeşitli iş alanlarındaki eğitim programları açısından da oldukça karmaşık problemler ortaya çıkartıyor.
AB, bazı Suriyelilerin nitelik eksikliklerini gidermek amacıyla yetişkinler için dil kursları ve mesleki programları finanse ediyor. Ne var ki, Uluslararası Kriz Grubu'ndan Türkiye analisti Berkay Mandıracı bu yöndeki bazı girişimlerin Suriyelileri yerel iş piyasasındaki ihtiyaçlara yönelik olarak daha iyi hazırlamaları gerektiğini belirtti.
''Karar alıcılar, yerel piyasa taleplerine uygun niteliklerin kazandırıldığından emin olmalılar'' diyen Mandıracı, ''Örneğin, Gaziantep'te Suriyelilerin kuaförlük eğitimi aldığını duyururuz; ancak bu insanlar alanda ihtiyaç olmadığından eğitimlerini tamamladıktan sonra yine işsiz kalıyorlar" şeklinde konuştu.
Yunan adalarındaki göç merkezlerinin üzerindeki ağır yük ve bazı analistlere göre beklendiğinden daha yavaş ilerleyen Türkiye'den Avrupa'ya yeniden yerleştirme planlarındaki sıkıntılar da devam ediyor. Buna rağmen AB fonları dağıtıldı ve Ankara merkezli İltica ve Göç Araştırma Merkezi (IGAM) Başkanı Metin Çorabatır'a göre, insani durumda önemli bir değişiklik olması şu anda beklenmiyor. Deutsche Welle'ye konuşan Çorabatır, ''Türkiye-AB ilişkilerinin son yıllarda pek parlak olmadığının, ancak göç meselesinin iki tarafın diyalog halinde kalmasını sağlayan sayılı meselelerden biri olduğunun'' altını çiziyor.
Diego Cupolo
©Deutsche Welle Türkçe