‘Türkiye artık koalisyonlarla yönetilmek zorunda’
26 Eylül 2015Türkiye'deki siyasi partilerin genel başkanları seçim maratonuna yurtdışından başladılar. Halkların Demokratik Partisi HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da Avrupa'daki ilk durağı Kopenhag'dı. HDP Eş Genel Başkanı Kopenhag'daki temaslarının ardından Berlin'e geçti ve burada seçmenlerine seslendi. Ardından Köln ve Hamburg'da seçmeniyle bulaşacak olan Demirtaş DW Türkçe'den Özlem Coşkun'un sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: Sayın Demirtaş, Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde seçmenlere sesleniyorsunuz. Türkiye'den farklı olarak buradaki seçmene yönelik mesajlarınız neler?
Demirtaş: Yurttaşlarımız bir defa çok politik. Yani anavatanda olup bitene karşı son derece ilgililer. Bununla birlikte kendi yaşadıkları ülkelerde karşılaştıkları sorunlar da var; vatandaşlık, oturum, çalışma sorunları ya da Türkiye'de askerlik sorunları gibi. Parti programımız çerçevesinde bunlara dair çözüm önerilerimizi sunacağız. Ancak en önemlisi onları sandığa gitmeleri konusunda motive etmek istiyoruz. Malum yurtdışındaki vatandaşlarımız arasında seçime katılım oldukça düşük. Oysa çok belirleyici konuma sahip buradaki seçmenler. O nedenle ülkenin geleceği ile ilgili bu denli kritik bir karar verilirken yurtdışında yaşayanlar duyarsız kalmasınlar diye harekete geçirmeye çalışıyoruz.
DW Türkçe: Geçen seçimlerde AKP ile olabilecek bir koalisyonu reddederek, "Seni başkan yaptırmayacağız" sloganı kullanmıştınız. Bu tutum hala geçerli mi? Yeni bir sloganınız olacak mı?
Demirtaş: 2 Ekim'de Ankara'da sloganımızı ve seçim beyannamemizi açıklayacağız. Bütün bu koalisyon ihtimalleri de 1 Kasım akşamından itibaren konuşulacak. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, Türkiye artık koalisyonlarla yönetilmek zorunda ve herkes bunu kabul edecek.
DW Türkçe: Gerek Türkiye'de gerek yurtdışında Avrupalı siyasetçilerle bir araya gelerek çeşitli temaslarda bulundunuz. Bu temaslarda öne çıkan konular neydi?
Demirtaş: Avrupa'nın şu anda en önemli gündem maddesi mülteci sorunu; Ortadoğu'dan, Suriye'den, Irak'tan, Türkiye'den gelen mülteciler. Bununla bağlantılı olarak da Türkiye'de yeniden başlayan çatışmalar, Suriye sorununun çözümü, Suriye iç savaşının nasıl yeniden barışa evrilebileceği, hepsi gündemimizdeydi. Parti olarak bizler de, çözüm önerilerimizi bütün muhataplarımızla paylaştık.
DW Türkçe: Türkiye, ABD ve Avrupa'daki açıklamaların ardından Suriye'deki sorunların çözüm sürecine Esad'ın da dahil edilebileceğini söyledi. Bu açıklama hiç kuşkusuz Türkiye'nin Suriye politikasında bir değişim anlamına geliyor. Siz bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demirtaş: Suriye'deki tüm hesaplarını Esad'ın devrilmesi üzerine kuran bir Türk dış politikası, zaten kısa sürede iflas etmişti. Zira bu mevzuyu getirip, Esad'a kilitlemek ve Esad üzerinden Suriye'yi tartışmak sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Şimdi bu konuda bazı esnemeler olabileceğine dair Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bazı açıklamalar geliyor. Umut ediyorum ki, Türkiye'nin Suriye'de belli grupları destekleyen ve Suriye toplumunun önemli bir kısmını dışlayan bu politikasında sahada da bir değişiklik olur. IŞİD'e karşı ortak mücadele konusunda daha ciddi bir kararlılık gösterilir ve kısa sürede Suriye'de barış konferansı toplanması umudu yeşerir.
DW Türkçe: Türkiye'deki gündemin en önemli maddesi hala terörle mücadele. Peki, bu konu Avrupa'daki görüşmelerinize nasıl yansıdı?
Demirtaş: Belli bir mesafe kat edebildiğimizi düşünüyorum. Çünkü bugüne kadar PKK ile devlet arasında yaşanan çatışmalara hep tek taraflı bir bakış açısıyla politikalar oluşturuldu. Bu da sonuç alıcı değildi. Şimdi görebildiğim kadarıyla Avrupa devletlerinin neredeyse tamamı, AB'nin kendisi, Avrupa Konseyi çatışmaların karşılıklı durması ve tekrar tarafların müzakere masasına dönmesi konusunda ısrarlı çağrılar yapıyorlar. Ve bu çağrılarının da takipçisi olacaklarını ifade ediyorlar. Bu önemli bir gelişmedir. Yani Türkiye'nin iç barışı için, evet iç dinamiklerin harekete geçmesi çok önemli ama dış dinamiklerin motive edici, cesaretlendirici söylemleri de etkili olabilir.
DW Türkçe: HDP, daha önce Almanya'da PKK'nın terör listesinden çıkarılması için yoğun çaba sarf etmişti. Ve bu talep bazı Alman siyasi partilerden de destek almıştı. Bugün durum nedir? Bu talep gündeminizden tamamen çıktı mı?
Demirtaş: Bugünün gündemi daha çok ölümleri, kayıpları durdurmak olmalıdır. Siyasetçilerin işi, güncel sorunlara çözüm bulmakla birlikte ancak, bir gelecek vizyonu oluşturmak üzerine olabilir. Kan akarken, her gün cenazeler gelirken bizler başka mevzuları konuşmak yerine acil barışı konuşmak dışında başka hiç bir şeyi gündemimize almadık.
DW Türkçe: YPG ve PKK güçlü ilişkileri olan zaman zaman iç içe geçmiş yapılar olarak yorumlanıyor. Bununla birlikte ABD ve Avrupa PKK'yı terör örgütü olarak kabul ederken, YPG'yi etmiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demirtaş: Yüzde yüz ayrıyız demiyorlar ama iki ayrı coğrafyadan, iki ayrı siyasi gerçeklikten söz ediyoruz. Avrupa ve ABD bir yana, Türkiye'nin YPG'yi terör örgütü ilan etmesi için hiçbir gerekçe yok. YPG sadece topraklarını koruyan, IŞİD ile mücadele eden bir örgüt. Kaldı ki Türkiye zaman zaman YPG ile işbirliği yaptı. Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması konusunda ya da Kobanı'ye yardım gönderilirken Türkiye sınırları üzerinden gidildi. Eğer Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi YPG bir terör örgütü ise o zaman Cunhurbaşkanı terör örgütüne yardım etti. Çelişki aslında budur. Ayrıca bu tutum, Türkiye için iyi bir politika değil. Bütün dünya Kürtlerle işbirliğine giderken, Türkiye'nin uzaklaşması, Türkiye'ye kazandıracak bir yaklaşım değildir.
DW Türkçe: Türkiye devleti çatışmaların durması için PKK'nın acil silah bırakmasını istiyor. Sizin bu konudaki girişimleriniz devam ediyor mu?
Demirtaş: Bunun gerçekleşebilmesi önceki dönemde devam eden müzakerelerin nihayetlenmesine bağlanmıştı aslında. Bu HDP'nin elinde olan bir şey değil, partimiz bunun için uğraşıyor, çaba sarf ediyor ama bu çağrıyı yapan Cumhurbaşkanı da, Başbakan'da çok iyi biliyor ki PKK, bu tür çağrılarla silah bırakacak bir örgüt değil. Dolayısıyla müzakereye hazır olduğunu söyleyen bir örgüte karşı, artık operasyon yapmak yerine onu masaya çekmek en makul olandır. Türkiye'ye faydalı olacak budur. Fakat şu anda AKP, topluma vereceği güvensizlik hissiyle eğer beni seçmezseniz başınıza bu felaketler gelebilir şeklinde alt mesaj vermeye çalışıyor. O nedenle silahların susmasına hiç bir şekilde olumlu yanıt vermiyor. Hâlbuki hükümet yetkilileri çok iyi biliyor, bu iş müzakerelerle çok rahat çözülebilir.
©Deutsche Welle
Özlem Coşkun / Berlin