Türkiye'nin kırmızı çizgisi silindi mi?
7 Haziran 2016DW Türkçe: Omurgasını YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDF) Fırat'ın batısında, Minbic'de ilerliyor. Türkiye'nin bir kırmızı çizgisi daha silindi mi?
Serhat Erkmen: Aslında Suriye Demokratik Güçleri denilen organizasyon Teşrin barajının batısına geçtiği anda Fırat'ı geçmişti. Dolayısıyla bu yeni bir olgu değil. Ancak o zaman Türkiye biraz reddedip biraz inkar edip durumu kurtarmaya çalışmıştı. Ama sahadaki gerçekliklere bakacak olursanız zaten YPG bir süredir Fırat'ın batısındaydı ve geldiğimiz nokta itibariyle daha da ileri gidiyor. Türkiyenin Suriye'de, Suriye'deki gruplar üzerindeki yaptırım gücü, zaten ciddi anlamda zarar görmüştü. Artık neredeyse sınırlı belli bölgeler dışında pek bir etkinliği de kalmadı.
DW Türkçe: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Fırat’ın doğusunda YPG’liler lojistik destek vermek istiyorsa o ayrı. Ama özellikle operasyonlar bittikten sonra batısında bir tane bile YPG’li istemeyiz. ABD de bu konuda garanti verdi" açıklaması yaptı. Bu bir geri adım mı?
Serhat Erkmen: Şimdi YPG'li olmayacak zaten orada. SDF'li olacak. Yani Suriye Demokratik Güçleri adı altında örgütlenen çatı içerisinde olacaklar ve sorulduğu zaman da diyecekler ki, "Yok yok, bunlar zaten YPG'li değiller SDF'nin bir parçasılar. Bu, YPG'nin içinde bulunduğu, ama ondan farklı bir şey. Biz Türkiye'nin YPG hassasiyetini anlıyoruz ve ona göre davranıyoruz" diyecekler. Ama gerçekliğe baktığınız zaman SDF'nin sadece belkemiğini değil, hem insan sayısı, hem komuta kademesi, hem silah ve mühimmat gücü, hem de strateji belirleme ve uygulama anlamında çok önemli bir bölümünü YPG oluşturuyor. Yani Türkiye açıkçası Suriye politikasındaki etkisizliğinin üstünü kapatabilmek için bu gibi açıklamalar yapıyor.
DW Türkçe: Amerikan tarafı Minbic operasyonunda 3 bin Arap ve sadece 500 Kürt savaşçının bulunduğunu vurguluyor. YPG'nin SDF içindeki kilit rolü göz önüne alındığında bu rakam gerçekçi mi, yoksa bu açıklamalar Türkiye'nin tepkisini yumuşatma amacı mı taşıyor?
Sehat Erkmen: Maalesef uluslararası medyada da bu konuda rakamlar havada uçuşuyor. Bence şuna bakmak gerekiyor: SDF içinde Araplar bu kadar büyük bir güçse neden BM bugün uyarı yapsın, Minbic'den 20 bin civarında insan çıkıyor, toplamda da çatışmaların sonucunda YPG'nin gelmesiyle 210 bin kişilik bir grubun daha burayı terketmesi mümkün diye uyarıyor? Yani aynı şeyi geçmişte Tel Abyad'da da yaşadık. Bu bölgeler IŞİD'den YPG'nin eline geçtiği zaman yine onbinlerce insan oradan çıktı, ayrıldı. Madem SDF içinde bu kadar büyük bir Arap tesiri var, neden bu bölgede yaşayan Araplar yaşadıkları yerleri terkediyorlar? Bu soruya da yanıt vermeleri gerek. Dolayısıyla ben bu rakamların gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden 3 bin Arap var, şu kadar Süryani var, 'aslında bu çok uluslararası bir güç' gibi verilerin gerçekçi olmadığını, bunların biraz propaganda materyali olduğunu düşünüyorum.
DW Türkçe: Kürtler'in Minbic'den sonraki adımları ne olabilir?
Serhat Erkmen: Minbic bittikten sonra ne olacak? Cerablus'a gelmeyecekler. Ben zaten Cerablus'a gitmelerinin kısa vadede hem mümkün olmadığını hem de çok mantıklı olmadığını düşünüyorum. Çünkü PYD'nin stratejisine bakacak olursanız beklentilerinin Türkiye-Suriye sınırının tamamına yayılmaktan ziyade Türkiye'yi çok rahatsız etmeyecek şekilde ya da Türkiye'nin rahatsızlığını belli bir dengede tutabilecek şekilde Suriye'deki Kürt bölgeleri arasında bağlantıyı kurmak olduğunu düşünüyorum. Buradaki asıl mantığı da Minbic'in alınmasından sonra belki fırsatları olursa Afrin'den özellikle, doğudan batıya değil de belki batıdan doğuya doğru gelerek, Azez hattının birleştirilmesi, ve Azez-Minbic-Mare koridorunun kontrol altına alınmasıyla Afrin'den Haseke'ye kadar belli yerlerde kesintiye uğrayan, ancak sürekliliği bulunan bir bölge oluşturmak olduğunu düşünüyorum.
DW Türkçe: Bir yanda ABD destekli Kürtler, diğer yanda da Rusya destekli Esad birlikleri askeri başarılara imza atıyor. Öne çıkan bu iki ittifakın yolları nerede kesişecek? Suriye'nin geleceği Washington-Moskova hattında mı belirlenecek? Suriye'nin bölünmesi senaryosuna doğru mu gidiliyor?
Serhat Erkmen: Şu anda Suriye'nin ikiye ya da üçe bölünmesinden ziyade çoklu bir bölünme senaryosunu konuşmak gerekiyor eğer bir bölünme olacaksa. Çünkü hiç kimsenin bunu kendi tekeline alabileceğini ya da kontrol edebileceğini düşünmüyorum. Uzun vadeli olarak baktığımızda bölgedeki halklar arasında daha kemikleşmiş düşmanlık tohumlarının ekildiğini görmek gerekiyor. Irak'ın işgalinden sonra direnişçilerin kontrol altına alındığını düşündüler. Sonra 2013 yılında ne olduğunu gördük. Uzun süre yeraltına itilmiş olan birçok şey duygular, tepkiler, örgütlenmeler bir anda ortaya çıktı ve darmadağın etti herşeyi. Bu anlamda Suriye'de bugün olan biten şeylerin de belki altı ay, bir sene, bir buçuk sene gibi kısa vadede daha sınırlı sonuçlar verebileceğini düşünebiliriz, ama sadece bölgedışı güçlerin üzerinde ittifak kurabileceği ve yerel şartları dikkate almadan üzerinde anlaşabileceği hususların uzun vadede kalıcı olabileceğine inanmıyorum açıkçası.
DW Türkçe: Türkiye Suriye'de büyük hatalar yapmakla eleştirildi yıllar boyunca. Sizce Ankara'nın şu an izleyebileceği en mantıklı Suriye politikası ne olabilir?
Serhat Erkmen: Bence Türkiye iki hatayı bir arada yaptı. Hem bölge güçleriyle kapıştı, hem de büyük güçlerle. Herhangi birinin desteğini arkasına almaksızın Suriye'ye daha da uzak olan bölge ülkeleriyle işbirliği yapma yoluna gitti, ama bu çok yetersiz kaldı. Sonuç itibariyle şu an bir geri dönüş yapabilecek durumda değil. Rusya ile ilişkiler çok iyi durumda değil, bunu biliyoruz. Suriye'de Şam yönetimiyle tekrar ilişkileri başlatabilecek durumda değil. Bunu da görüyoruz. Ama ABD'nin izlediği politikalar neticesinde açıkçası Türkiye'nin Rusya'dan ziyade ABD'den uzaklaştığını da görüyoruz. Kesin bir karar alıp bir dönüş sergilemeksizin Türkiye'nin ciddi bir adım atabileceğini düşünmüyorum açıkçası. O yüzden iyice köşeye sıkışmış durumdayız. Bu yüzden de "Fırat'ın batısı bizim kırmızı çizgimiz noktasından, YPG'liler orada operasyondan sonra kalmayacak" noktasına gelindi.
© Deutsche Welle Türkçe
Söyleşi: Beklan Kulaksızoğlu