Af Örgütü'nden Almanya'da "sistematik ırkçılık" uyarısı
23 Kasım 2023Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi (CERD) 23-24 Kasım'da, iki gün boyunca Almanya'nın insanları ırkçılık ve şiddetten koruma yükümlülüklerini ne ölçüde yerine getirdiğini masaya yatıracak. Uluslararası Af Örgütü, bu çerçevede ülkedeki ırkçılığın boyutlarının yanı sıra ırkçılıkla mücadeledeki eksik yönlere dikkat çeken ve çözüm önerilerine yer veren bir rapor hazırladı.
Rapora ilişkin değerlendirmede bulunan Uluslararası Af Örgütü Almanya Genel Sekreteri Julia Duchrow, 1966 tarihli Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine ilişkin Uluslararası Sözleşme'yi onaylayan Almanya'nın yükümlülüklerini hatırlattı. Duchrow, "Devletin çifte yükümlülüğü var: Devlet kendisi ırkçı tutum sergilememeli ve herkesi de ırkçı ayrımcılık ve şiddetten korumalı" diye konuştu. Af Örgütü yöneticisi, Almanya'da yetkililerin bu konuda mütemadiyen başarısız olduğunu belirterek, bu başarısızlığın örneklerinin Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü cinayetlerinde; Hanau, Halle, Münih'teki ırkçı saldırılarda ve emniyet teşkilatındaki kurumsal ırkçılıkta tezahür ettiğini savundu. Duchrow'a göre, devlet harekete geçmek yerine ırkçılığı inkâr ediyor ve ırkçılık mağdurlarını yalnız bırakıyor.
Müslümanlara yönelik ayrımcılığa da dikkat çeken Duchrow, "Kamuda görev yapan Müslüman kadınlara yönelik başörtüsü yasağı ya da Filistinlilerle dayanışma gösterilerine yönelik genel yasaklar gibi devlet tarafından uygulanan ayrımcılıkla, devlet dışı aktörler tarafından uygulanan ayrımcılık ve şiddetle aynı şekilde mücadele edilmelidir" ifadelerini kullandı.
"Kolluk kuvvetleri ırkçı klişeleri kullanmakta sakınca görmüyor"
Af Örgütü'nün kapsamlı raporunda, kaydedilen ilerlemeye rağmen Almanya'nın özellikle sistematik ırkçılıkla mücadelede yeterince aksiyon almadığı ve bu ırkçılığın temellerine inmediği tespiti yapılıyor. Polis teşkilatı, nefret suçlarıyla mücadele ve sömürge suçlarının telafisi gibi konularda da yapısal sorunlar olduğu vurgulanıyor.
Örgütün raporunda, ülkede kolluk kuvvetlerinin ırkçı tutum ve davranışlarına ilişkin vakaların basına yansıdığına dikkat çekilerek; ırkçı önyargı ve stereotiplerin bu meslek grubu arasında 'deneyime dayalı bilgi' olarak yerleştiği belirtiliyor. Örgüt; "Araplar," "Müslümanlar," "Türkler" gibi kategorilerin ötekileştirme ve ırkçılığa dayalı atıfları yeniden üretmesine rağmen yetkililer tarafından ısrarla kullanıldığı eleştirisinde bulunuyor. Raporda, Almanya'da ırksal fişlemeyle (racial profiling) mücadeleye yönelik alınan önlemlerin de hâlâ yetersiz olduğunu savunuldu.
Güvenlik güçlerindeki kategorileştirme eğilimi organize suçlar için de göze çarpıyor. Sıklıkla "aşiret suçları"ndan bahsedildiğine dikkat çekilen raporda, İslam inancına sahip olmanın ya da belirli bir etnik gruba ait olmanın polis tarafından bazı örgütlü suç biçimlerinin varsayımı için ana sebep olarak araçsallaştırıldığı ifade edildi. Raporda, kimi vakalarda şüphenin yalnızca soyadlarına dayalı olduğu belirtilerek kimi zaman polis içinde üzerinde Arap aşiretlerinin isimlerinin basılı olduğu broşürlerin dağıtıldığı ve bu uygulamaların kültürel ve ataerkil klişeleri pekiştirdiği kaydedildi.
"Topluma uyum sağlayamayanlar" ön kabulü
Örgütün raporunda, kamuoyunda ve toplum nezdinde ırkçılığı perçinleyen ön kabullerin varlığına da dikkat çekildi. Afrika kökenlilerin ve siyahların yanı sıra Kuzey Afrikalıların, Ortadoğuluların ve Müslümanların öyle olmasalar bile sıklıkla göçmen veya mülteci varsayıldığı belirtildi. Raporda, farklı kültürler ve/veya dini kimlikler gerekçesiyle "Alman toplumunun parçası olma yetisine sahip olmama" gibi ırkçı ifadelerin de kamusal söylemde sıkça dile getirildiği ifade edildi. Buna karşın Rus işgali sonrası Ukraynalıların Almanya'ya kabulünün "kültürel yakınlık" ve Ukraynalıların "kolayca topluma uyum sağlama yetisi" gibi nedenlerle gerekçelendirildiğine dikkat çekildi.
Af Örgütü; raporunda, Almanya'da polisin ve siyasilerin de ırk etiketlemesi yapılan belirli gruplar tarafından işlenen suçlardan bahsederek ırkçı söylemleri yeniden ürettiklerini ve suç ile etnik köken ve ırkı birleştirdiklerinin de altını çizdi.
Af Örgütü'nün federal hükümetten talepleri
Af Örgütü'nün açıklamasında, "Uluslararası Af Örgütü, kolluk kuvvetlerindeki ırkçılığın soruşturulması ve etkili yasal, siyasi ve kurumsal karşı önlemlerin alınması çağrısında bulunmaktadır" denildi. Örgüt, Alman hükümetinin polisin ırkçı davranışlarına ilişkin tüm iddiaların bağımsız bir şekilde soruşturulmasını ve tutarlı bir şekilde cezalandırılmasını sağlaması gerektiğini ifade etti. Bunun için federal ve eyalet düzeyinde etkin, bağımsız şikâyet mercilerine ihtiyaç olduğu belirtildi.
Örgüt, nefret suçlarıyla da daha etkili bir mücadele talep ediyor. Bu suçların mağdurlar üzerindeki etkisinin kabul edilmesi gerektiği belirtilerek özellikle mülteciler gibi çoklu ayrımcılıktan mağdur olanlara kapsamlı bir destek sunulması gerektiğini kaydetti.
Af Örgütü, ayrıca Almanya'nın Afrika'daki eski sömürgelerinde işlenen suçlardaki rolünü kabul etmesini talep ederek, "Alman hükümeti hem tarihsel adaletsizliği hem de süregelen ırkçı yapıları göz önünde bulundurarak eski Alman sömürgelerindeki insanlara tazminat ödemelidir" ifadelerini kullandı.
Almanya'da her iki siyahtan biri ırkçılık mağduru
Almanya'da ve Avrupa Birliği'nde son dönemde yapılan araştırmalarda da Af Örgütü'nün ortaya koyduğu tabloyu destekler nitelikte sonuçlar göze çarpıyor.
Uyum ve Göç Bilirkişi Konseyi'nin (SVR) bilimsel araştırmalar biriminin ülke çapında yaptırdığı temsili araştırmada "yabancı" olarak algılanan kişilerin, kamusal alanlarda diğerlerine göre iki kat daha fazla polis kontrolüne takıldığı tespitine yer verilmişti.
Federal Hükümet tarafından görevlendiren Alman Entegrasyon ve Göç Araştırmaları Merkezi'nce (DeZİM) hazırlanan "Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık Monitörü" başlıklı geniş çaplı araştırma da Almanya'da ırkçılığın oldukça yaygın olduğu sonucuna varmıştı. Araştırma, Almanya'da yaşayan her iki siyahtan birinin kamusal alanda ayrımcılığa uğradığını ortaya koydu. Söz konusu araştırmada Türkiye veya Nijerya'da yaygın olan soyadlarına sahip kişilerin doktor randevuları için olumlu cevap almalarının Alman soy isimli kişilere oranla çok daha düşük olduğu sonucu da paylaşıldı.
Devlet dairelerinde ise özellikle Müslümanların ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı belirtiliyor. Araştırmaya göre, her iki Müslümandan biri resmi kurumlarda ırkçı ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ediyor. Asyalılarda ise bu oran yüzde 40.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı'nın (FRA) yaptığı ankete Almanya'dan katılanların yüzde 76'sı ise son beş yıl içinde ten rengi, göçmenlik geçmişi ya da dini inançları nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını söyledi. Bu oran, "AB'de Siyah Olmak" başlıklı araştırmanın yapıldığı 13 ülke arasındaki en yüksek oran oldu. Ankete göre Almanya, ırkçı saiklerle gerçekleşen saldırılar konusunda da listenin başında yer alıyor.