"Salgın yönetiminde tehlike çanları çalıyor"
13 Nisan 2020Türkiye'de hafta sonunda uygulanan iki günlük sokağa çıkma yasağı hem koronavirüsün yayılma riskinin artmasına hem de hükümet krizinin derinleşmesine ilişkin endişeleri artırdı. Koronavirüsle mücadelesinde bir ayı geride bırakan Türkiye'de alınan önlemlere rağmen, hayatını kaybedenlerin sayısı bini, vaka sayısı da 50 bini aştı. Bilim Kurulu'nun sokağa çıkma yasağı tavsiyesini uygulamayan, sadece büyükşehirlere giriş-çıkışları yasaklayan ve halka “evde kal” çağrısını yineleyen hükümet, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “sokağı çıkma yasağı uygulanmazsa salgının önüne geçemeyiz” uyarısını da değerlendirmeye almadı.
10 Nisan Cuma gecesi saat 22.00'de ise İçişleri Bakanlığı’nın aralarında İstanbul, İzmir ve Ankara’nın da yer aldığı 31 ilde iki günlük sokağa çıkma yasağı kararı alındığını duyurması, birçok büyük kentte kaosa yol açtı. Gece yarısından itibaren uygulanan yasaktan iki saat önce haberdar olan halkın alışveriş merkezlerine ve fırınlarına akın etmesi, günlerdir önemle üzerinde durulan sosyal mesafe kurallarının çiğnendiği görüntülere neden oldu. Görüntüler özellikle sosyal medyada yayılınca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu izolasyonun tamamen yok edildiği, virüsün bulaşma riskinin artırıldığı eleştirilerini “iki saatte bir şey olmaz” açıklamasıyla geri çevirdi. Ancak bir gün sonra eleştirileri kabul eden bakan Soylu, görevinden istifa ettiğini duyurdu. Soylu’nun istifasıyla yaşanan siyasi belirsizlik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın istifayı kabul etmemesiyle sonuçlanmış olsa da, Türkiye’de salgın yönetimine ilişkin endişeli sorular birbirini izlemeye başladı.
“Vatandaşa güven verilmiyor”
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Sinan Adıyaman DW Türkçe’ye Türkiye’de salgın yönetiminin "bütünsel yaklaşım ve bilimsel disiplinle” yürütülmediğini söyledi. Bilim Kurulu oluşturulurken TTB gibi sağlık alanının en "köklü ve güçlü” meslek örgütünün dışlandığını hatırlatan Adıyaman, sonrasında da TTB ve tabip odalarının yaptığı hiçbir uyarının dikkate alınmadığını belirtti. "Zamanlaması iyi yapılmayan, Cuma akşamı olduğu gibi ve yurttaşlara güven vermeyen adımların vereceği zarar, beklenen yarardan fazla olur” diyen Adıyaman, hükümetin meslek örgütlerinden habersiz aldığı ve halka sadece yasağın başlamasından iki saat önce duyurduğu yasak kararının koronavirüsün toplumda yayılması açısından ciddi tehlike oluşturduğuna vurgu yaptı.
Adıyaman, “Cuma akşamı yüzbinlerce insanımız fiziksel mesafeyi düşünmeden alışveriş merkezlerine akın etti ve muhtemelen virüs taşıyan ve virüs taşıdığını bilmediğimiz insanlarımız sağlıklı insanlara bu virüsü bulaştırdılar. Önümüzdeki beş gün içinde bunun belirtilerini görmeye başlayacağız” şeklinde konuştu.
Adıyaman, hem topluma hem de Sağlık Bakanlığı’na uyarılarda bulundu. Topluma uyarısını “O gün dışarı çıkanlara şunu söyleyebiliriz. Kendilerinde eğer beşinci günde bir kuru öksürük, yüksek ateş gibi belirtiler oluyorsa en yakın sağlık merkezlerine gitmeleri gerekir” sözleriyle dile getirdi.
Sağlık Bakanlığı’nın da o gün dışarı çıkan insanları bulup izolasyonlarını sağlamak ve temas ettikleri kişileri de tespit etmek zorunda olduğunu anlatan Adıyaman, “Yoksa önümüzdeki 15 gün içinde yeni vakalar hızla ortaya çıkacak ve salgının hızını kesme şansımız azalacak” dedi.
“Sağlık emekçilerinin çabası heba edildi”
Ankara Tabip Odası (ATO) Genel Sekreteri Ali Karakoç da DW Türkçe'ye salgın krizini yönetemeyen hükümetin, kendi içindeki siyasi krizleri dışa vurarak salgın yönetimindeki hataları bastırmaya çalıştığını düşündüğünü söyledi.
Karakoç, “Sağlık emekçilerinin özverili çabası gerçekten heba edildi. O, iki saatlik sürecin Türkiye sağlık ortamına bedelinin yüksek olacağını düşünüyoruz. Bakan Soylu, iki saatte bir şeyin olmayacağını söyledi ama damlacık yoluyla bulaşan üst solunum yolu hastalıklarında anlık zaman çok önemlidir. İki saat diye bir tabir yoktur. Keşke Soylu, bir hekimle bir bilim insanıyla konuşup yasak kararı konusunda hükümeti, Cumhurbaşkanlığını yönlendirseydi. Ama biliyoruz ki, otoriter sistemlerde meslek örgütlerine sorulmadan karar veriliyor. Bedelini de halk ödüyor” çıkışında bulundu.
Ali Karakoç, salgın riskinin büyüdüğü Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın ve toplumun dikkatinin vakit kaybetmeden koronavirüs önlemlerine çekilmesi gerektiğini ifade etti.
“Yönetememe krizi yaşanıyor”
Siyaset bilim uzmanı Prof. Ayşen Uysal, Türkiye'de salgın yönetiminde yaşanan tablo için “Aslında dünya ölçeğinde bir sağlık krizi var. Ama Türkiye’de bu krizin içinde sürekli kriz yaratılıyor. Yönetememe krizi yaşanıyor. Salgın yönetiminde sürekli tehlike çanları çalıyor” yorumu yaptı.
Uysal’a göre Türkiye’deki “yönetememe krizi” başka birçok krizi de beraberinde getirecek nitelikte büyük. Belediyelerin salgına karşı “hızlı ve etkin” önlemlerle kamuoyunun karşısına çıktığını ancak halka ulaşmak için “merkezi hükümet engelini” de aşmak zorunda kaldıklarını anlatan Uysal, “Merkezi hükümetle, yerel yönetimler arasındaki gerilim sürekli tırmanıyor. Yerel yönetimlerin başarısı artarken, merkezi hükümetin plansızlık ve öngörüsüzlüğü ortaya çıkıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Soylu’nun istifa kararından öte yerel yönetimler ile merkezi hükümet arasında yaşanan gerilimin başlı başına Türkiye’de “Tek adam rejiminin sorgulanması ihtiyacını” ortaya koyduğunu düşünen Uysal, bu sorgulamanın salgın yönetiminde plan ve öngörüye kavuşmanın da yolunu açacağını savundu. Uysal, “Devleti kendisi olarak gören bir cumhurbaşkanı, bir yıl öncesinde yerel yönetimlerin muhalefete geçmesini kabullenemedi. Bu yüzden siyasi kriz, sürekli yeni dalga yaratıyor. Kriz içinde yaşıyoruz. Salgın yönetimindeki sorunlar da bu krizlerin yansıması” dedi.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe