Fransız gazetesi ‘Liberation' geçenlerde attığı manşette ‘Trump'ın nasıl durdurulacağını' soruyordu. İşadamlığı ve televizyon yıldızlığından ABD başkanlığına yükselen egoisti Avrupa durdurabilir mi? İşte, AB'yi bekleyen en önemli meselelerden biri. Nefes kesen hızla Amerikan demokrasisinin temellerini sarsan ve bütün dünyada kafa karışıklığı yaratan Trump işini ciddiye alıyor. Makamının Trump'ı yumuşatacağını ve seçim kampanyasında savurduğu vaatleri yerine getirmeyeceğini sananlar yanıldı.
Hedefte Almanya var
Açıkça söylemek gerekirse Donald Trump Avrupa Birliği (AB) ve liberal Avrupa demokrasileri için tehlike teşkil etmektedir. Otokrat Putin'e sempati beslediğini gizlemiyor. AB ülkelerindeki milliyetçi ve popülist akımları destekliyor. Hollandalı Wilders, Fransız Le Pen, Avusturyalı Stache ve İtalyan Grillo gibilerinin ona hayranlık beslemesi yadırganmamalı. Daha da vahimi, ABD Başkanı AB'nin dağılmasını arzuluyor, Britanya'nın birlikten ayrılacak olmasına seviniyor ve AB'yi Almanya'nın yönetimindeki bir konsorsiyum olarak görüyor.
Trump'ın karanlık düşüncelerinde AB, dolayısıyla da Almanya dize getirilmesi gereken ekonomik rakip rolü biçiliyor. ABD dahil olmak üzere küresel dış ticarette fazla elde eden Almanya onun nazarında şer merkezi sayılıyor. Trump ülkesinin ticaret açığını ‘Amerikan malı kullan' ve ‘Amerikalı çalıştır' gibi sloganlarla tersine çevirmeye çalışıyor. Ekonomik açıdan yararlı olsa da olmasa da ek vergi ve gümrük harçlarıyla dengeleri değiştirmeyi deniyor. Bu bakımdan AB benzeri görülmemiş bir ticari ve ekonomik savaşa hazırlıklı olmalıdır.
AB'nin yeni ABD Başkanının dünya ekonomik nizamını parçalamasına hazırlıklı olup Asya'da kendine yeni ortaklar araması gerekebilir. Trump'ın izolasyon ve devletçilik politikalarıyla ABD'nin inandırıcılık ve kredi itibarını sarsacağı öne sürülebilir. Ama, şimdiye kadar mantıklı argümanlar da Trump'un bildiğini okumasına mani olamamıştı.
Tusk'un sert sözleri icraata dönüştürülebilir mi?
Trump'un Beyaz Saray'a taşınmasından 11 gün sonra Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk ağzını açmaya cesaret edebildi. Tusk Avrupa için tehlike teşkil eden Çin, Rusya ve İslamcı teröre ABD'yi de ilave etti. Konsey Başkanı AB'nin kurtarılması ve muhafaza edilmesi için radikal adımlar atılmasının gerekli olduğuna vurgu yaptı. Bu sözler acımasız olduğu kadar maalesef yerindeydi de. Brüksel Trump'un tehlikeli çıkışlarını şimdiye kadar karşılıksız bırakmıştı.
Sadece Berlin ve Paris'ten düşük dozda protestolar yükselmişti. Milliyetçi unsurların sözünün geçtiği Macaristan, Çekya ve Polonya 7 Müslüman ülkenin vatandaşlarına vize ambargosu konmasına ses çıkarmadı. Trump yönetiminin Avrupa'nın ekonomik gelişmesini ve refahını da tehdit eden ifadeleri inşallah AB ülkelerinin safları sıkıştırmasına vesile olur.
Malta'dan etkili mesaj çıkar mı?
AB devlet ve hükmet başkanları Malta'daki zirve buluşmasında ‘Trumpizme' açık karşılık verme fırsatını bulacaklar. Trump'a ancak birlik halinde mani olunabilir. Arzulanan dayanışmaya Trump'un boynuna sarılan ve ABD ile özel ticaret anlaşması yapmayı uman Britanya Başbakanı Theresa May'ın katılmayacağı şimdiden söylenebilir. Ancak ABD ile ticaretinde fazla elde eden Britanya'nın daha fazla imtiyaz koparması beklenmemeli. Aynı zamanda Birleşik Krallık ta izolasyoncu ve milliyetçi akımların etkisi altında bulunuyor. Ama ilerde pişman olacakları kesin.
Bir ihtimal daha var: Amerikan Kongresi ve Amerikan mahkemeleri Trump'un zafere koşuşunu yavaşlatabilir. Peki ya, onu seçen milyonlar? Adı gerçekleri çarptırana çıkmış palavracıyı neden başkanlığa seçtiler? Bu soruya henüz yanıt bulunabilmiş değil.
© Deutsche Welle Türkçe
Bernd Riegert