1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Bahçeli neden Erdoğan'dan çok Erdoğancı algısı yaratıyor?

11 Şubat 2020

MHP lideri Bahçeli, “Yansın Suriye, yıkılsın İdlib” söylemiyle ne yapmaya çalışıyor? Neden Erdoğan’dan çok Erdoğancı algısı yaratıyor? Deneyimli gazeteci Murat Yetkin, Bahçeli’nin sözlerini DW Türkçe için yorumladı. 

https://p.dw.com/p/3Xbu7
MHP lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Arşiv)
MHP lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Arşiv)Fotoğraf: DHA

MHP lideri Devlet Bahçeli, 11 Şubat’ta Meclis grubunda yaptığı konuşmayla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önündeki iç ve dış engelleri, çıtayı daha önce görülmemiş ölçüde yükselterek hedef aldı.

Bunlar arasında en çok öne çıkan, “Yansın Suriye, yıkılsın İdlib” diyerek Türk milletinin artık “Şam’a girmeyi planlaması” gerektiğini söylemesiydi. Diğeri ise eğer 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminin başarıya ulaşmış olması halinde -CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu imasıyla- Gülenciler namına Cumhurbaşkanı ya da Başbakan makamına kimin getirileceğini merak ettiğini söylemesiydi.

Gazeteci Murat Yetkin
Gazeteci Murat YetkinFotoğraf: Privat

Bir açıdan bakıldığında, Bahçeli’nin konuştukça siyasetteki ciddiyet ve inandırıcılığını yitirdiği söylenebilir. Ama bir başka açıdan bakıldığında, şu anda Türk siyasetindeki en kıdemli parti lideri olan Bahçeli’nin "Erdoğan'dan çok Erdoğancı” algısına izin vermesinin altında yeni siyasi hesapların bulunduğu da öne sürülebilir.

İki adım Bahçeli, bir adım Erdoğan

Konuşmanın satır aralarını anlamak için, önce son grup toplantısında kullandığı bu iki uç söylemden başlamak lazım. Ve tabii geçenlerde Kuzey Kıbrıs lideri Mustafa Akıncı’yı, Kıbrıs Türk halkının Rumların boyunduruğu altında yaşamak istemediği gibi, Türkiye’nin bir parçası olmak da istemediğini söylemesi üzerine istifaya davet etmesinden… Görüldü ki hem Cumhurbaşkanlığı, hem hükümet, hem de AKP'den gelen Akıncı’ya tepki açıklamaları, hem Bahçeli’den sonra, hem de daha düşük tonda oldu; örneğin istifaya çağıran olmadı.

Aynı şekilde, Bahçeli’nin ardından açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suriye’deki saldırılar konusunda çok kesin bir lisan kullanmasına karşın, Şam’a girmekten söz etmedi. Saldırılara en şiddetli yanıtın verildiğini söyledi, İdlib konusundaki kararını ise bir gün sonra açıklayacağını bildirdi. Belli ki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı telefon görüşmesinden önce bağlayıcı konuşmak istemiyordu.

Peki, Bahçeli Şam’a girmenin, Rusya ile çatışmayı göze almadan o kadar kolay olmadığını bilmiyor mu? Elbette biliyor. Öyleyse neden artık kendi tabanının tamamını bile inandırmaktan uzak bir Şam seferi hamasetine kalkışıyor? Acaba, bu söylemin Erdoğan’ın dışarıya karşı, “Bakın halk neler istiyor, ama ben aklı selimle davranmaya çalışıyorum” demesine meydan vermek için olabilir mi? Mümkün. Bu tutum, daha önceki yıllarda Erdoğan’ın Avrupa Birliği (AB) konusunda sert çıkışlar yapması öncesinde Bahçeli’nin daha da sert çıkışlar yaparak ön alması örneklerinde de görülmüştü.

Adeta Erdoğan dış politika konularında iddialı bir adım atmadan önce Bahçeli aynı konuda iki adım atıyor ve böylece Erdoğan’ın söyledikleri kulağa o kadar köşeli gelmiyor. Bir nevi psikolojik hazırlık işlevi üstleniyor; üstelik resmen hükümetin bir parçası olmayan, resmen muhalefet partisi sayılan bir parti sıfatıyla.

Sadece seçim değil, gizli koalisyon ortağı

Oysa Bahçeli ve MHP, Erdoğan ve AKP için sadece seçim ortağı değil, adeta gizli koalisyon ortağı işlevi görüyor. Bunu CHP lideri Kılıçdaroğlu’na Erdoğan ve AKP'lilerden çok daha sert sözlerle yüklenmesi, hatta aleyhinde suç duyurusunda bulunması örneklerinde görebiliyoruz. Aynı şekilde, Erdoğan’ın şu anda Meclis’te üçüncü büyük parti konumundaki HDP’yi düşman sayacak kadar dışlamasının, Kürt meselesini sadece PKK ve terörle mücadeleye indirgemesinin arkasında Bahçeli ve MHP etkisi görülebiliyor.

Peki, Bahçeli bu gücü nereden alıyor? Kuşkusuz, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sistemine verdiği desteğin temeli olan "yüzde 50 artı 1 oy” sisteminden. MHP’nin desteği olmaksızın Erdoğan’ın halkoylamalarını kazanması da, Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazanması da mümkün değildi. Bahçeli bir anlamda bu desteğin diyetini sadece Emniyet, yargı ve idari yapı başta olmak üzere kendi kadrolarının devlet hizmetine alınması şeklinde değil, siyasi tutum olarak da istiyor. Öte yandan bu ilişki iki yönlü, yani tersi de doğru; Erdoğan ile ittifakı olmaksızın Bahçeli’nin MHP’yi tek başına yüzde 10 barajını aşırıp Meclis’e taşıması çok zor. Bu nedenle Erdoğan’a kendi vazgeçilmezliğini her aşamada, her zemin ve konuda sürekli hatırlatma ihtiyacı duyuyor.

Giderek Erdoğan’dan çok Erdoğancı görünüm sergilemesi ve inandırıcılığını yitirmesine mal olmasına rağmen bunda ısrar etmesi bu yüzden olabilir. Ama bu fırsatı değerlendirerek aktif bir siyasi aktör olarak hâlâ sahnede kalabiliyor olmasını başarı sayıyor. Bu da siyasetin trajik yanlarından birisi.

Murat Yetkin

© Deutsche Welle Türkçe