Donald Trump seçim kampanyasını terör, Müslüman ve göçmen korkusu üzerine inşa etti. Trump'ın verdiği sözler arasında ABD'ye girmek isteyen kişilerin "olağanüstü kontrollere" tabi tutulmasının yanı sıra Müslümanların tümüne seyahat yasağı uygulanması bulunuyordu. Trump'ın sözleri dünya çapında tepkiyle karşılandı. Eşzamanlı olarak Trump, radikal düşüncelerini kampanyasının ana siyasi söylemi olarak kurguladı ve çekirdek seçmen kitlesinin kendisine sağladığı hevesli desteği pekiştirdi.
Bu yüzden Donald Trump'ın başkan olarak geçirdiği ilk haftasında verdiği sözleri uygulamaya koymaya girişmesi çok da şaşırtıcı değil. Daha önce duyurmuş olduğu, ABD'nin Meksika sınırına inşa edilecek duvar, attığı ilk adım olurken, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan yedi ülkenin vatandaşlarına giriş yasağı uygulanması kararı da ikinci adım oldu.
Duyurunun teknik içerik ve yöntem açısından amatörce ve hemen yürürlüğe girmek üzere hazırlanmış olması, dünyanın dört bir yanındaki havaalanlarında yüzlerce yolcunun mahsur kalmasına, havayollarının ve güvenlik personelinin nasıl bir prosedür izlemeleri gerektiğini bilmemelerine ve ABD hükümet makamlarının kendi kendileriyle çelişmesine yol açtı.
Seyahat yasağı artık güvenlik sağlamıyor
Bazı iyi niyetli Trump destekçileri, uygulamanın yürürlüğe koyuluş şeklinin çok iyi olmadığını kabul ediyorlar, ama ulusal güvenliğe olumlu katkı sağladığı için yeni düzenlemenin doğru bir adım olduğu görüşündeler. Ancak durum gerçekte bundan biraz farklı. Çünkü çoğunluğu Müslüman olan yedi ülkenin vatandaşlarına uygulanan giriş yasağı keyfi ve tutarsız bir uygulama ve temel Amerikan değerlerine zıt düşüyor. O yüzden, örneğin, neden güvenlik siyaseti açısından sorun teşkil etmesi muhtemel olan bu yedi ülkenin vatandaşlarına yasak getirilirken, vatandaşları ABD'de gerçekleşen terör saldırılarında müdahil olduğu aşikar olan Suudi Arabistan gibi ülkelere getirilmediği sorusunun sorulması gerekiyor. Ayrıca küçük çocukların ve yaşlıların havaalanlarında gözaltına alınmasının terörle mücadeleye ne yararı var ?
Göreve henüz gelen bir hükümetin mevcut güvenlik önlemlerini gözden geçirmek istemesi prensipte hiçbir sorun teşkil etmiyor. Kaldı ki ABD'de zaten son derece zorlu ve yoğun bir ülkeye girme prosedürü uygulanmaktaydı, özellikle de güvenlik açısından sorun teşkil eden ülkelerden gelen kişilere. Tam da bu sürüncemeli süreçlerden ötürü ABD diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok az mülteci aldı. O yüzden bu aceleci karar, güvenlik politikaları bakımından gereksiz ve yanlış.
Üstelik sadece bu da değil: Giriş yasağının ters tepme ihtimali de var. Çünkü bu uygulama, Trump'ın seçim kampanyası süresince dünyadaki birçok Müslüman'a gönderdiği açık mesajın bir teyidi: Bu insanlar ve mensup oldukları din Trump'ın Amerikasında istenmiyor. Ve bu dünyadaki tüm radikal İslamcıların işine geliyor.
ABD'de daha önce eşi benzeri görülmemiş kitlesel protestolar gerçekleşiyor. Bunun ötesinde, Trump yönetiminin henüz bir haftada ülkenin itibarına verdiği zarar ve derin biçimde parçalanmış durumda olan bir toplumu bu şekilde bölmeye devam ediyor oluşu, Müslümanların yanı sıra geleneksel olarak açık görüşlü olagelmiş bir ülke olan ABD'nin hem ülke içi hem de dışındaki dostlarını da şaşkına uğratmış durumda.
Kaldı ki, bu daha başlangıç. Bir sonraki başkanlık seçimleri tam bin 373 gün sonra gerçekleşecek.
© Deutsche Welle Türkçe
Michael Knigge